Günümüzde bütün Doğu Türkistan gibi Kâşgar da dünyada benzeri görülmemiş bir zulüm ve baskı döneminden geçmektedir. Milyonlarca insanın eğitim adı altında asimilasyon kamplarında toplandığı, sağlıklı haberleşmenin dahi sağlanamadığı sahipsiz, mazlum bir coğrafyanın yetim bir şehri olarak Kâşgar, kardeşlerinin elini uzatmasını beklemektedir. Bize düşen de gönül coğrafyamızın bu nadide çiçeğine sahip çıkmak, en azından dualarımızda yer açmaktır.
Sinan ÖZYURT

Günümüzde Orta Asya diye adlandırılan bölgenin tarihi ismi Türkistan’dır. Bu coğrafyanın doğusunda Uygur Türklerinin yaşadığı topraklar da Doğu Türkistan olarak anılır. İşgalci Çin yönetiminin Şincan Uygur Özerk bölgesi olarak adlandırdığı bu coğrafya için tarih boyunca Kaşgar, Doğu Türkistan, Batı ülkesi ve Çin Türkistan’ı veya Türkistan-ı Çin gibi adlar kullanılmıştır. Bütün Doğu Türkistan’ı ifade etmek için kullanılmış olsa da aslında bu ülkenin batı sınırında yer alan tarihi, medeniyet merkezi hüviyeti taşıyan önemli bir şehirdir.
Kâşgar şehri çeşitli dönemlerde ve farklı dillerde değişik isimlerle anılmıştır. Kâşgar, X. yüzyıldan önce ve XII. yüzyıllarda Türkçede Ordu-kent olarak anılmıştır. Kâşgarlı Mahmut da Kaşgar’ı Ordu-kent olarak ifade etmiştir. Ordu-kent sözcüğü; hakanın oturduğu şehir yani başkent anlamına gelmektedir. Kâşgar ismi Farsça Kaşı (çini) ve Ger (yapılan veya yapıcı) kelimelerinden oluşur. Bu iki kelimenin birleşmesinden oluşan Kaşı-ger, çinili şehir veya nakışlı şehir manasına gelir. Kelimenin, vurgusuz olan orta hece ünlüsünün düşmesi ile Kâşgar şeklini aldığı ifade edilmektedir.
Tarım havzasının en önemli şehri olan Kaşgar, Tarım ırmağının kollarından Kaşgar suyu kıyısında kurulmuştur. Şehrin tarihi milattan önce 200’lü yıllara, Han hânedanına kadar götürülebilir. O tarihten Tang hânedanına kadar (618-907) Çin kaynaklarında Şule adıyla zikredilen Kâşgar, Çinlilerin oturduğu Hançeng (Şule) ve Müslümanların oturduğu Huiçeng (Şufu) denilen iki semtten meydana geliyordu.
Kuteybe b. Müslim 715’te Fergana bölgesine kadar ilerlemiş ve Kâşgar’ı 629’dan beri ellerinde tutan Çinlilerden almıştır. Daha önce buranın sahibi olan Karluklar, 750’de şehri tekrar ele geçirirler ve bölge yeniden Türk idaresi altına girer. Ardından şehre Uygurlar hâkim olur. Kâşgar’da hüküm süren ilk Müslüman Türk hükümdarı Karahanlılar’dan Abdülkerim Satuk Buğra Han’dır (ö. 344/955). XI. yüzyılın başında Karahanlı İlig Han Nasr’ın kardeşi Togan Han Kâşgar’a hâkim olur. 1014’te burada basılan bir sikkede ise Abbâsî Halifesi Kadir-Billâh ile Karahanlı Hükümdarı Yûsuf Kadir Han’ın adları bulunmaktadır. Kâşgar, Karahanlılar zamanında hem siyasî hem kültürel bakımdan Tarım havzasının en önemli şehridir. Yûsuf Has Hâcib ünlü eseri Kutadgu Bilig’i burada yazar. Bölgenin ilmî zihniyetini gösteren ve Türk dili, edebiyatı ve düşüncesinin gelişme devrine işaret eden Divan-ü Lügat-it-Türk’ün müellifi Mahmud da Kâşgarlıdır. XI. yüzyılda Ebü’l-Fütûh Abdülgafûr b. Hüseyin el-Almaî bir Kâşgar tarihi yazmış, Cemâl-i Karşî de VIII. (XIV.) yüzyılın başında Mülḥaḳātü’ṣ-Ṣurâḥ adlı eserini Kâşgar’da kaleme almıştır.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Semerkant ve Özkent’i ele geçirdiğinde Kâşgar hanı huzuruna gelip bağlılığını bildirerek onun adına hutbe okutup para bastırdı. Bu durum Sencer zamanında da sürdü. Karahıtaylar, 1128’deki ilk saldırılarında Kâşgar’ı alamadılarsa da iki yıl sonra Balasagun ve Hoten ile birlikte burayı da işgal ettiler. Bunun üzerine duran kervan ticareti, Karahıtaylar ile Hârizmşahlar arasında sağlanan anlaşmadan sonra tekrar başladı. Sa‘dî-yi Şîrâzî 1209’da bir kervanla Kâşgar’a geldi. Nayman Prensi Güçlüg (Küçlük) Han’ın bölgedeki Karahıtay hâkimiyetine son vermesinin ardından Müslümanlar şiddetli bir baskı ve zulme uğradı. İbadetleri engellendi. Cengiz Han’ın Cebe Noyan kumandasında gönderdiği kuvvetlerin şehri ele geçirmesiyle (1218) birlikte Müslümanların ibadetlerini yapmalarına izin verildi. Bu nedenle Kâşgar Müslümanları Moğolların gelişini Allah’ın bir lütfu olarak kabul ederler. Cengiz Han, Moğol töresince ülkesini oğulları arasında bölünce Kâşgar şehri oğlu Çağatay Han’ın hakimiyetinde kaldı (1227). Daha sonra bölgenin idaresi Buhara Emîri Mahmud Yalvaç ve onun ardından oğlu Mesud Yalvaç’a bırakıldı. Kâşgar’daki Mesûdiye Medresesi onun tarafından kurulmuştur.
XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kâşgar ve çevresine Moğol asıllı Duğlatlar hâkim oldular. 1399’da Timur torunu Mirza’yı İskender’i bölgeye gönderdi. Bu seferle Yarkent, Aksu ve Kâşgar’ı ele geçirdi. Hoten, Endican ve Kâşgar’ı Şâhruh’un oğlu İbrâhim Sultan’a veren Timur, Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’dan bölgeye getirdiği 30.000 çadır Kara Tatar’ın bir kısmını Kâşgar’a yerleştirdi. 1416’da Timur’un torunu Uluğ Bey, Ömer Şeyh’in oğlu Emîrek Ahmed’in idaresindeki Kâşgar’a da hâkim oldu. Aynı yıl Duğlatlar, Tarım havzasından tamamen uzaklaştırıldıysa da sonraları geri döndüler ve Kâşgar’ı tekrar ele geçirerek 1499 veya 1514 yılına kadar yönettiler. 1606’da Çağatay hânedanına mensup Emîr İsmâil, Kâşgar’da hâkimiyet kurdu. Onun zamanında halk üzerinde büyük nüfuzu bulunan Âfâk Hoca, Kalmuklar’ın da desteğiyle 1678’de şehrin emiri oldu. Onunla birlikte başlayan Hocalar dönemi XIX. yüzyıla kadar sürdü.
Bölge, 1759’dan itibaren Çin tasallutuyla karşılaşmaya başladı. Tarım havzasının tamamını işgal eden Çin, merkezi Yarkent olan mahallî bir yönetim kurdu. Fakat XIX. yüzyıldan itibaren idarî bozukluk, sömürü, savaşlar ve isyanların merkezî yönetimi zayıflatması sebebiyle Müslümanlar sık sık ayaklandılar. 1759’da sürgüne gönderilen Hocalar ile dinî ve siyasî liderler Çin yönetimine karşı direnişte önemli roller üstlendiler. Ayaklanmalar, Orta Asya’da bir İslâm devleti kurmak isteyen Yâkub Han’la zirveye ulaştı. Yâkub Han 1870’te Hindistan’daki İngiliz idaresiyle anlaştı. Onların ülkenin tabii zenginliklerinin kendileri tarafından işletilmesi şartını kabul ederek bir Kâşgar devleti kurulması ve bu devletin Osmanlılara tâbi olması konusunda İngilizlerle anlaştı. Aynı yıl İstanbul’a gelen Kâşgar elçisi büyük bir ilgiyle karşılandı ve Yâkub Han’a birinci rütbeden nişân-ı Osmânî ile kılıç ve alem gönderildi. 1872’den itibaren Yâkub Han’ın hâkim olduğu Kâşgar’da ve diğer bölgelerde hutbeler Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz adına okundu. 1875’ten itibaren de Kâşgar emirliğinin babadan oğula geçmesi kabul edildi. Yâkub Han’a Sultan Abdülaziz tarafından “Emirü’l-müminin” ünvanı verilerek yeni devlet resmen tanınmış oldu. Fakat bu gelişmeler, 1877’de Yâkub Han’ın ölümü üzerine Çinlilerin Kâşgar’ı yeniden işgal etmesiyle yarım kaldı. 1884’te Çin yönetimi bölgede Doğu Türkistan (Sincan) vilâyetini kurdu; ancak vilâyet üzerindeki kontrolü tam değildi. 1930’da Sovyetler Birliği bölgeyi himayesi altına aldığını açıkladı. Fakat Doğu Türkistan Müslümanlarının isyanları devam etti.
1933’te Uygurlar, Kâşgar’da Şarkî Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. Ancak Urumçi merkezli Sincan eyalet yönetimi Ruslarla iş birliği yaparak 1934 yılında bu devleti yıktı. 1944 yılında başka bir isyan girişimi oldu ve Ali Han Töre’nin cumhurbaşkanı olduğu Kâşgar merkezli Şarkî Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Bu devlet, Doğu Türkistan topraklarının ancak üçte birinde hakimiyet kurabildi ve bu devletin de ömrü kısa sürdü. 1949’da Çin iç savaşını kazanan Mao liderliğindeki Çin Komünist Partisi, Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurarak Doğu Türkistan topraklarını ilhak etti. Bu tarihten itibaren Tarım havzası önemli bir siyasî, ekonomik ve sosyal değişim yaşadı. 1955’te Doğu Türkistan, bağımsızlık isteyen Uygurları yatıştırmak amacıyla Sincan Uygur Özerk Bölgesi adı altında yeniden organize edildi. İdarî olarak Kâşgar bir il merkezi ve on bir ilçeden oluşan bir vilâyete dönüştü.
Kâşgar, İlk Çağ’dan beri Tarım havzasının ekonomik merkezi konumundadır. Eski dönemlerde el sanatlarında, özellikle kilim, tekstil ve seramik alanlarında ün salmıştır. 1950’lerden bu yana pamuk endüstrisi başta olmak üzere kurulan çeşitli modern endüstriler şehrin ekonomik önemini artırmıştır. Diğer taraftan iki ipek yolunun buluştuğu yerdeki konumu ve Çin’le Orta Asya arasındaki transit taşımacılıktaki rolü, eski çağlardan beri Kâşgar’ı bir ticaret merkezi olarak da önemli hâle getirmiştir. 1949 ile 1980’li yıllar arasında 30.000’den 160.000’e yükselen ve çoğunluğu Uygurlardan oluşan şehrin nüfusu 1991’de 330.397, 2003’te 351.874 olarak kayıtlara geçmiştir. İslâm hâkim dindir; fakat 1960’lardaki Çin’in kültür devriminden sonra gerçekleştirilen kültürel soykırımdan ancak 100 cami ve mescid kurtulabilmiştir. Bunlar arasında, Çin’in en büyük camisi olan ve özellikle şehre İslâmî bir hava veren Iydgâh Meydanı’ndaki XVII. yüzyılda inşa edilmiş Iydgâh Camii yanında Âfâk Hoca Camii ve Türbesi, Döng Mescid ile Kâşgarlı Mahmud ve Yûsuf Has Hâcib’in türbeleri gibi mimari yapılar bulunur.
Günümüzde bütün Doğu Türkistan gibi Kâşgar da dünyada benzeri görülmemiş bir zulüm ve baskı döneminden geçmektedir. Milyonlarca insanın eğitim adı altında asimilasyon kamplarında toplandığı, sağlıklı haberleşmenin dahi sağlanamadığı sahipsiz, mazlum bir coğrafyanın yetim bir şehri olarak Kâşgar, kardeşlerinin elini uzatmasını beklemektedir. Bize düşen de gönül coğrafyamızın bu nadide çiçeğine sahip çıkmak, en azından dualarımızda yer açmaktır.