Çin’de milyonlarca yerli halktan insanlar Müslümandır ve bunların camiye gitmelerine, namaz kılmalarına, oruç tutmalarına vs. hiç karışmıyor. Onları bu konuda bir zamanların komünist baskısı altına almıyor. Yani onlar Çin rejimini devirmek istemedikleri sürece herhangi bir tehlike teşkil etmiyorlar. Amma rejime karşı duran Çin muhaliflere ise Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygurlara gösterdiği aynı vahşi tavrı sergiliyor.
Mucahid YILDIZ

Çocukluk ve gençlik yıllarımda sevdiğim bir marş vardı; Çırpınırdı Karadeniz. O marşın sözleri arasında “Kafkaslardan esen yeller Türkistan’a selam söyler” cümlesi de bulunuyordu. Ülkücüler böyle söylerken biz İslamcılar da Medine’ye selam gönderirdik bu marşla.
Emperyalistler her yerde olduğu gibi burada da Türkistan’ı doğu ve batı olmak üzere ikiye bölüp parçalayarak yuttular. Türkistan böylece komünist Sovyetler ve Çin’in payına düştü. Sağcılık ve solculuk emperyalizmin sömürgeciliğini daha rahat idame ettirebilmesi için uydurduğu ideolojilerdir.
Parçalanarak sömürgecilerin kurbanı olmanın asıl suçlusu aslında sömürülen toplulukların gerçek sahiplerinin ta kendileridir. Zira içlerindeki ihanet, sömürgecilerin işini kolaylaştıran en büyük amildir. Yeryüzündeki hangi ülkeye bakarsak bakalım neticede her insan topluluğu içindeki hainler vasıtasıyla emperyalistler bunları kendilerine değişik şekillerde köle haline getirmeyi başarıyorlar.
Diğer, Türki cumhuriyetler adı verilen memleketler bu sayede Sovyetler hakimiyetine girerken, Doğu Türkistan da maalesef Çin işgaline maruz bırakıldı. 1931 ile 1951 yılları arasında Doğu Türkistan’da çok çetin bir cihad gerçekleştirildi. Bu cihadın önderliğini Hoca Niyazi Mustafa yapıyordu. Bu mücadelenin önde gelen isimlerinden biri de Osman Batur’dur. Tam Müslümanlar Çin’in yüz binlerce askerden müteşekkil ordusunu Türkistan’da dize getirip yenmek üzere iken, Çin Rusya’dan yardım aldı. Maalesef içteki hainlerin de çalışmaları sebebiyle bu cihad başarısızlıkla neticelendi. Hoca Niyazi zehirlenerek bir madene atılmak suretiyle şehid edildi. Osman Batur ise halkın gözü önünde kurşuna dizilerek şehid edildi.
Aslında Osmanlı devletinin yıkılması sonucu yeryüzündeki tüm İslam beldelerinde Doğu Türkistan’dakine benzer zulüm başladı. Bazı arkadaşlarımız, yerli ve yabancı emperyalist iş birlikçilerin kurdukları oyunların farkına varmıyor olmalılar ki, Osmanlı’yı aşırı derecede yıkıcı tenkid ediyorlar. Kimileri bunu demokrasi adı altında, kimileri de ‘İslam’ adına yapıyor maalesef. Halbuki Osmanlı, gücü yettiği nispette tüm dünyada İslam beldelerinde, hatta gayrimüslim olanların yaşadığı yerlerde bile zulmü engellemek için azami bir gayret içindeydi. Sakın bu ifadelerimden beni bir saltanatçı olarak görmesin kimse. Hulefâ-yi Râşidîn zamanında olduğu gibi Osmanlı devletinde ve daha önceki idarelerde elbette hatalar yapılmıştır. Bunların bir kısmı büyük bir kısmı küçük olabilir. Kur’an ve Sünnet dairesinin dışına çıkıldığında zaten kabul edilmesi hiç mümkün değildir.
Doğu Türkistan’daki Çin mezalimi yüz yıldır devam ediyor. Burada dikkate şayan bir durum daha vardır. Bugün artık komünist Çin demekten ziyade, komünist partinin idare ettiği ve kapitalist Batı ile tam bir iş birliği içinde bulunan bir rejimden söz etmek gerekir. Ve bu rejim, kendi varlığını sürdürebilmek için her yola başvuruyor. Bunu yaparken doğrusu kendi halkını da ezip geçmekten hiç de geri durmuyor. Çin’de milyonlarca yerli halktan insanlar Müslümandır ve bunların camiye gitmelerine, namaz kılmalarına, oruç tutmalarına vs. hiç karışmıyor. Onları bu konuda bir zamanların komünist baskısı altına almıyor. Yani onlar Çin rejimini devirmek istemedikleri sürece herhangi bir tehlike teşkil etmiyorlar. Amma rejime karşı duran Çin muhaliflere ise Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygurlara gösterdiği aynı vahşi tavrı sergiliyor.
Pekâlâ, Çin neden Doğu Türkistan’da böyle ağır bir baskı ile Müslümanları yıldırmaya çalışıyor? Bunun başlıca sebebi, tabii yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından çok zengin olan bu toprakları kaybetmek istememesidir. Merak edenler internet üzerinden araştırabilirler. Çin’de bulunan 148 çeşit madenin 118’i Doğu Türkistan’da bulunmaktadır. Bunlar arasında altın, volfram, petrol, uranyum, demir, kömür, doğal gaz vs. bulunmaktadır.
İslami şuuru artan bir Uygur halkının elbette Çin’e karşı direniş gösterebileceğini ve yakın tarihte kıyasıya bir mücadele ve mücahede verdiklerini Çin gayet iyi biliyor ve çok şiddetli tedbirler almaktan geri durmuyor. Bundan sonra da asla durmayacaktır.
Bugünkü Doğu Türkistan’ın halini anlamak bakımından faydalı olabilecek bir misal vermek istiyorum. Bir genç arkadaşımız, Doğu Türkistan’dan Almanya’ya kaçan bir hanım kardeşimizle evli. Bu hanımın anne babası uzun süre toplama kampı adı verilen Çin zindanlarında tutulmuş. Bir süre sonra serbest bırakmışlar. Hanım kardeşimizin iki kız kardeşi var. Bunlardan birisi diş hekimi ve Türkiye’de yaşıyor. Türkiye’ye iltica edebilmesi için elindeki belgeler, yine kendi hemşehrileri tarafından elinden alınarak, oturum alma vaadiyle kandırılmış. Sonunda Türkiye’deki yetkili arkadaşların yardımıyla bu dolandırıcı hemşehrilerinden kurtulmayı başardı. Bir diğer kız kardeşi ise 6 yaşında iken Çin rejimi tarafından kaçırılarak yıllarca ailesine gösterilmemiş. Yetişkin bir genç kız olduktan sonra tekrar ailesinin yanına gönderilmiş. Şu anda Almanya’da yaşıyor. Ancak arkadaşımızla evli olan hanım kardeşimiz, beyi dahil herkesin bu kız kardeşinin yanında konuştuklarına azami dikkat göstermesini istiyor. Çin rejimi aleyhinde herhangi bir söz sarf edilmemesini özellikle belirtiyor. Zira bu genç kız kardeş hem Çin rejimine toz kondurmuyor hem de konuşulanları olduğu gibi, mankurtlaştırdıkları rejime aynen bildiriyor. İşte durum böyle.