Taş taş üstüne baş baş üstüne bırakmamaya and içmiş İsrail, ABD ve diğer müttefikleri kadın erkek, genç yaşlı demeden, en çok da Firavunvari bir hınçla çocukları gece gündüz hiç durmadan 118 gündür katlediyor.
Nihal PAKIRDAŞI

Haydar-ı Kerrâr Hz. Ali, bir savaş esnasında düşmanı olan yiğitle epeyce vuruşarak sonunda onu yere yıkıp öldürmek üzereyken o düşman askeri Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürdü. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalktı:
-Yürü git, seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin, dedi.
Savaşçı bu duruma şaştı:
-Beni alt edip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu? diye sordu. Hz. Ali cevap verip şöyle dedi:
-Ben seninle Allah yolunda ve sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce öfkelendim, sana kızdım. Eğer o an öldürseydim, sana olan kızgınlığımdan dolayı bunu yapmış olacaktım. Yani, seni Allah rızası için değil de kendi nefsim için öldürmüş olacaktım. İşte bu düşünceyle seni serbest bıraktım.
Şarihler bu olayla Hendek Savaşı arasında bir bağ kurarlar. Abdülbaki Gölpınarlı ise Hz. Mevlânâ’nın Hendek Savaşı sırasında Hz. Ali ile müşrik Amr bin Abdivüd arasında geçen bir olayı Amr’ın adını anmadan kendi tasarrufunu kullandığını, iman dolu gönlü Ali aşkıyla coşunca böyle bir mürüvveti böyle bir keremi gören kişinin, böyle bir ihlasa sahip olanın kafir olarak ölmesine razı olamadığını ve vâkıanın sonunu kendi icat ettiğini bizlere aktarır. Abdülbaki Gölpınarlı, olayın tarihi yönünün araştırılıp tartışabilineceğini, fakat Mevlânâ ve tasavvuf düşüncesi bakımından dindeki önemli bir kavram olan “ihlas”ı çok iyi açıkladığı için Mesnevi’deki şeklinin önem taşıdığının altını çizer.1
Mevlânâ’ya ait yukarıda anlatılan kıssa, İslâm ahlakıyla yoğrulan insanın nefsine ait meselelerde nasıl bir tavır takınması gerektiğini göstermesi bakımından kıymetli bir öneme sahip. Allah yolunda girişilen gazâ esnasında, can pazarının yaşandığı o amansız meydanda dâhi kendi nefsine yapılan tecavüzü ayırt edebilecek bir ferasete sahip bilinci kişiye öğreten tek din, İslâm’dır. Bu konu Kur’an-ı Kerim’in birden fazla ayetinde zikredilmekle birlikte İsrail oğulları üzerinden de ele alınmıştır. Yüce Allah Kitabında, “Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Mâide, 32) ayetiyle insanlığa uyarıda bulunmuştur. Allah gönderdiği bütün dinlerde insan hayatını değerli ve mukaddes kılmıştır. Bir canı haksız yere öldürmenin yeryüzündeki tüm insanları öldürmek kadar büyük bir cinayet olarak kabul etmiş; buna karşılık bir hayatı kurtarmayı da insanlığı yaşatmak olarak saymıştır.
Kur’an-ı Kerim, Allah nazarında en değerli, üstün olanın sadece takvada ileri olanların olduğunu söyler. (Hucurât, 13) Tahrif edilen Tevrat ve İncil öğretileri ise yahudi ve hristiyanlara dünyanın diğer inanç sahiplerini ötekileştirme hakkı kazandırır. Özellikle Musevilikteki seçilmişlik kavramından aldıkları yetki ile yahudiler kendilerini üstün ırk olarak görürler ve yeryüzündeki diğer insanlar ve canlılar üzerinde tasarruf haklarının olduğuna inanırlar. müslümanların, Cenab-ı Hakk’ın cana verdiği kıymeti, tarih boyunca aziz tutmalarının, her ne şartta olursa olsun haksız yere kıyılmamasına imtina göstermelerinin aksine yahudiler, Tevrat’ın “Bir şehre girdiğinizde kadın, erkek, çocuk, yaşlı veya nefes alan her şeyi öldürün” vb. öğretileri ile kendileri haricinde tüm insanları ve canlıları öldürme yetkisini kendilerinde görürler. Her şeye sahip olma hırsının vasisi, özde ataları Kabil’den bu yana aynı yöntemle dünyayı elde etmeye çalışmaktadırlar. Hatta maktulünü gömerken dahi kargalar kadar olamadığı için yazıklanan Kabil’den soykırım niyetiyle öldürdükleri masumların mezarlarını talan edecek kadar da daha katildirler.
Şu anda Gazze’de her şey aşikârken tarihe geri dönmeye gerek yok. İsmet Özel’den apartarak söylersek, “Her şey biz yaşarken oldu…”. Huylu vazgeçmediği huyunu 7 Ekim’den bu yana Gazze’de tüm dünyaya naklen kendini gösteriyor. Taş taş üstüne baş baş üstüne bırakmamaya and içmiş İsrail, ABD ve diğer müttefikleri kadın erkek, genç yaşlı demeden, en çok da Firavunvari bir hınçla çocukları gece gündüz hiç durmadan 118 gündür katlediyor.
Gazze, İsrail’in iş birlikçisi Batı’nın yüzyıllardır müslümanlara uyguladıkları soykırımın son halkası. Osmanlı Âyân Meclisi Reisi Ahmet Rıza Bey, küfür altında toplanmış sözde büyük özde zerre olan devletlerin davranış şekillerini, “Batı politikasının gayesi hiçbir zaman ahlâki olmamıştır. Bilakis onun tek hedefi her zaman kazançtır ve hukuk yapan tek vasıtası da adâlet değil daima kaba kuvvettir” şeklinde özetler. Kilisenin önderliğinde başlayan Haçlı seferlerinin terör faaliyetlerinde ruhban sınıfı başı çekmektedir. Haçlılar, Kudüs’ü işgal politikaları sırasındaki yaptıkları katliamlar, Endülüs İslâm Devleti’ne uygulanan soykırım, iki yüzlü Batı’nın geleceğini masum kanı üzerine inşa ettiğini göstermektedir. Varoluşlarından bu yana kan dökmekle yetinmeyip esfeli sâfilîn’i hak etmek için şeytanla aşık atan ve galip gelen Batı’nın Anadolu’da gün yüzü görmemiş korkunç cinayetlere de kanlı imzasını atmıştır. Bizans’ın, hristiyan İmparatoru kızı Anna Comnen; Haçlıların en çok sevdikleri eğlencenin, rastladıkları bütün müslüman çocukları öldürüp sonra kebap yaparak yediklerini, tarihçi Mills de teyit etmektedir. Ayrıca Mills, Haçlıların insan eti yediğini, Antakya’da, Fransa Kralı Philippe’nin torunu Behemond’un bazı Türk esirleri herkesin gözü önünde öldürtüp kebap yaptığını ve sonrada seyreden kalabalığa dönerek “iştihamızı duruma ve zaruretlere uydurmalıyız” dediğini söyler. Haçlıların sokaklarda rastladıkları Türk çocukları, ihtiyarları iki gün boyunca parça parça ederler. Haçlıların yamyamlık yaptıkları birçok kronikte yazılmıştır. Türk cesetleriyle beslenen Haçlılar da görülmüştür.2
Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerifler’de vurgulandığı gibi küfür tek millettir. Asr-ı Saâdet zamanında müşrikler müminlere eziyet etmişler, işkenceler uygulamışlar; Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) birçok iftira atmışlardır. Hatta müşriklerin Efendimiz’e (s.a.v) “nesli kesik” (ebter) diye iftira atmaları Kevser suresinin nüzûl sebebidir. Surenin “Asıl soyu kesik olan, senin düşmanın (sana buğzeden)dir” son ayeti onların bu davranışlarını kınamakta, her ne kadar erkek çocukları bulunsa da asıl soyu kesileceklerin kendileri olduğunu haber vermektedir. Olayların sadece zahir tarafını gören müşrikler gücü, izzeti çoklukta, soyda aradıkları için Hz. Peygamberi (s.a.v) yalnız, soyu kesik ve güçsüz görerek davasının kendisi ile birlikte son bulacağını düşünürler. Günümüzde kendilerini malca ve soyca çok sanan sözde seçilmiş ve güçlü görülen devletlerin ellerinde niceliksel üstünlükten başka bir şey bulunmamaktadır. Allah’ın ebter kıldıkları zillete düşürdükleri soysuzların adı sanı değişse de dün Anadolu’da, Endülüs’te, Bosna’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Cezayir’de, Kafkaslar’da, Doğu Türkistan’da ve daha nice müslüman yurdunda bugün ise Gazze’de dünyanın gözü önünde soykırım yapmaktadır.
Bu demde zalimin zulmünden başı dönen dünya, bir avuç soylular ve kucak kucak soysuzlar arasında salınıp durmakta. Bir yanda savaş anında dahi nefsi için cana kıymamayı öğreten, imandan doğan, muhabbetten beslenen, hayatı seçen, yaşatan, Zülfikâr’ın gölgesi altındaki Gazze halkı; diğer yanda küfürden doğan, kandan beslenen, yok etmeyi seçen, mertliği bozan silahların gölgesindeki ABD ve Batı destekli İsrail. Dünya gözüyle görülen, çoklar ve güçlüler. Kalp gözünün gördüğü ise, “Allah durumu onların aleyhine çevirdi; asıl güçlü olanın, Allah’ın destekledikleri ve güçsüz olanların da Allah’ın zillete uğrattıkları olduğunu bildirdi. Böylece kesret ve kevser (geniş topluluk ve bol nimet) Hz. Muhammed’in olurken ona düşman olanların payına da ebterlik, alçalış ve zillet düştü.” (Râzi: Kevser Suresi, 3.Ayet).3
KAYNAKÇA
1)Demirci, Prof. Dr. Mehmet, “Mesnevi’ de Hz. Ali İmajı” Hazreti Ali Sempozyum Bildirileri.İzmir: DEÜ. İlahiyat Fakültesi, İzmir İlahiyat Fakültesi Vakfı ve Diyanet İşleri Başkanlığı İzmir İl Müftülüğü, 2007.
2) Ahmet Rızâ Bey, “Batının Politik Ahlâksızlığı” İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2015.
3)https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/108-kevser-suresi.