Yöntem ve meşreb farkından dolayı pek çok tarikat mevcuttur. Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde bunlardan 340 tanesinin ismi zikredilmiş ve zikredilmeyen daha pek çok tarikatın varlığından söz edilmiştir. Maarif ve meşhur olanlar ve özellikle Türk âleminde yaygın olanların 12 olduğu ifade edilir. Bunlar Kadiriyye, Yeseviyye, Rifaiyye, Kübreviyye, Medyeniyye, Desûkiyye, Bedeviyye, Şazeliyye, Ekberiyye, Mevleviyye, Nakşibendiyye, Halvetiyye.
Ali Rıza TEMEL

Dinin şeklinden ziyade ruhunu ve derinliğini ifade eden tasavvuf, insanın manevi arınmasını, ahlaki meziyetlerle süslenip insan-ı kâmil olma yolunda ilerlemesini hedefleyen bir disiplindir. Bazıları tasavvufa “bâtıni fıkıh” olarak da tanımlamıştır.
Dini ve ahlaki açıdan kalbin temizlenmesi insanın ahlaki meziyetlerle süslenmesini esas alan ilk zahit ve sûfiler insanların fiillerini bedenin ve kalbin fiilleri olarak ikiye ayırmışlar, bedenin fiillerine zahiri amel, kalbin fiillerine ise bâtıni amel demişlerdir. Zahiri ameller ve onlara ait hükümler insanı dininin şekil yönünü ve dış görünüşünü; iman, tasdik, ihlas, yakîn, marifet, muhabbet, kurb, takva, huşû, murakabe, tevekkül, sabır, rıza, havf, reca, vecd, haya gibi kurbi ameller de manevi yönünü oluşturur. Din sadece şekil ve merasimden ibaret değildir. Bu merasim ve şekillerdeki ruh ve hikmeti dikkate almak gerekir.
Farz, haram, mekruh, mübah gibi şeri hükümler sûfilerce aynen kalbin fiillerinde uygulanan ve tasavvuf “şeriatın zahirine riayetle zahir hükümlerini bâtında görmek” biçiminde yorumlanmışlardır. Dinin zahir ve bâtın hükümlerini birlikte uygulamak gerekir. Bunlar ruh-beden ilimleri gibidir. Zahire aykırı bâtın olmaz. Doğru bir tasavvufi hayat şeriatın hükümlerini doğru öğrenmek ve doğru uygulamakla gerçekleşir.
Şeriat çerçeve ve kalıp ise bu kalıbın içini ihlas, şuur ve muhabbetle doldurmak tasavvuftur. Esasen bunları ayrı düşünmek doğru değildir. Petek ve bal gibi bunlar birlikte iç içedir.
İslamiyet’in iki ana kaynağı olan Kitab ve Sünnet’e aykırı bir tasavvuf olamaz. Kurallara bağlı olmayan, doğruluğu ve eğriliğinin ölçüsü olmayan yorum ve düşünceler her an suistimale açıktır. Bu türlü kuralsız ve sorumsuz görüş ve yorumlar dinin yozlaşmasına ve insanların aldatılmasına yol açar. Birtakım sahte sûfi ve şeyhlerin dine ve dindarlara verdiği zararlar malumdur. Âlimler bu suiistimalleri önlemek için sağlam kurallar belirlemişlerdir. “Zahire aykırı olan bâtın, bâtıldır” kuralı bunlardandır. Tasavvufu doğru yaşamak bu yolla manevi tekâmül sağlamak için şeriatı doğru bilmek şarttır. Aksi halde keyfiyete, heva ve hevese göre hareket söz konusu olur.
Tasavvuf terbiye ve ahlak ocağıdır, dedik. Bu ocağın Kur’an ve Sünnet’ten derlenen birtakım kuralları vardır. Necmeddin-i Kübrâ (1145-1226) hareketleri “usûl’e aşere” adlı eserinde bu kuralları şöyle sıralamıştır.
- Tevbe
- Zühd
- Tevekkül
- Kanaat
- Uzlet
- Daimi Zikir
- Tamamıyla Hakk’a yönelmek
- Sabr
- Murakabe
- Rıza.
Bu on esas tasavvufun ölçüsüdür. Herhangi bir tarikata bağlanmaksızın bunları uygulayan kimse en sağlam ve en emin tarikata intisab etmiş demektir.
Tarikatlara gelince; bunlar tasavvuftaki kuralların yöntem ve uygulama biçimleridir. Tarikat sözlükte “gidilecek yol, izlenecek usul” demektir. Terim olarak, “Allah’a ulaşmak isteyenlere mahsus âdet, hal ve davranış” demektir. Tarikat “sâliki hakikate götüren yol” şeklinde tarif eden sûfiler, dinin zahiri ve şekli kısmı olan şeriatın kurallarına uyulmadan tarikatla hakikate ulaşamayacağını vurgulamışlardır.
Yöntem ve meşreb farkından dolayı pek çok tarikat mevcuttur. Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde bunlardan 340 tanesinin ismi zikredilmiş ve zikredilmeyen daha pek çok tarikatın varlığından söz edilmiştir. Maarif ve meşhur olanlar ve özellikle Türk âleminde yaygın olanların 12 olduğu ifade edilir. Bunlar Kadiriyye, Yeseviyye, Rifaiyye, Kübreviyye, Medyeniyye, Desûkiyye, Bedeviyye, Şazeliyye, Ekberiyye, Mevleviyye, Nakşibendiyye, Halvetiyye.
Tarikatlar Müslüman halkın dini inanç ve duygularını canlı tutmanın yanı sıra gayrimüslimlerin hidayetine vesile olmak, işgalci ve sömürgecilere karşı İslam ülkelerinde direniş cepheleri teşkile etmek, fethedilen bölgelere yerleşip İslamiyet’i yaymak gibi fonksiyonlar icra etmişlerdir. Mesela Türklerim İslamiyet’i kabul etmesinde tarikat ehlinin irşad faaliyetlerinin büyük etkisi olmuştur. Orta Asya’da, Hindistan’da ve bazı Uzak Doğu ülkelerinde, Afrika’da İslamiyet’in yayılması, İran’da binlerce mecusinin İslam’ı seçmesi, Anadolu ve Balkanlar’da gayrimüslim ahalinin hidayete ermesinde tarikatların büyük rolü olmuştur. Bununla birlikte cahil ve kötü niyetli kimseler tarafından tarikatların yozlaştırıldığı ve istismar aracı haline getirildiği de malumdur. Bundan dolayı sofilerin gönül dünyasında hangi mertebeye ulaşılırsa ulaşsınlar şeriat kurallarına riayet etmeleri şart koşulmuş, zahir kurallara uyulmamasını tarikatta sapma olarak değerlendirilmiştir.
Tasavvuf dini bir külfet olarak değil bir zevk ve muhabbet halinde yaşama halidir. Aşkla, zevkle yaşanmayan bir din, yük ve angarya kabul edilir. Tasavvufsuz dini hayat, kuru ve yavandır. Tasavvuf ve gerçek tarikatların dini hayata kattıkları zenginlik ve güzellik ortadadır. Tasavvuf musikisini, tasavvuf edebiyatını, zikir merasimlerini devreden çıkarırsanız heyecansız, zevksiz bir dindarlık oluşur. Din cazip olmaktan çıkar. Yunus’u Mevlana’yı, Aziz Mahmud Hüdayi’yi, İbrahim Hakkı’yı diğer büyük vefalı dostları devreden çıkardığımızda aşk, muhabbet ve marifetten yoksun bir hayatla karşı karşıya kalacağınız kesindir.
“Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkânım yağma olsun”
..
“Kuru idim yaş oldum, ayak idim baş oldum, kanatlandım kuş oldum” diyen Yunus ne güzel söylemiş. Tasavvufu doğru yaşamak, hamlıktan kurtulmak, yanmak ve pişmektir. Çiğlikten kurtulmaktır. Tasavvuf kâl değil, hâldir. Ceset hapishanesinden ruh alemine uçmaktır. Arzuların esaretinden kurtulmak, gerçek hürriyete kavuşmaktır. Marifetullah ve muhabbetullaha erişmektir.