Filistinli şair Mahmud Derviş’in “Biliyorum, Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak” sözüyle müsemma olan “Gazze Günlükleri”, Filistin halkının tarihsel ve toplumsal direnişini anlatan güçlü bir anlatı sunar. Seyf, Filistin’in işgal altındaki topraklarında yaşamaya devam eden halkının acılarını, umutlarını ve direnişini çarpıcı bir şekilde yansıtır. Seyf’in bizatihi yaşadıklarını aktardığı bu eser, Filistin halkının her gün karşılaştığı zorlukları ve buna rağmen yılmadan sürdürdükleri direnişi somutlaştırır.
Yakup ÇETİNKAYA
Araştırmacı-Yazar

Atıf Ebu Seyf’in “Biliyorum Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak” isimli günlüğü, Filistin halkının acılarla dolu tarihini, toplumsal direnişini ve bireysel trajedilerini derin bir şekilde ele alan bir yapıt olarak öne çıkıyor. Seyf’in hayatı ve yazınsal kariyeri, Filistin’in zengin kültürel mirasına yapılan önemli bir katkı niteliğinde. Cebaliye mülteci kampında doğan Seyf, hem siyasi hem de edebi sahnede aktif bir figür olarak dikkat çekiyor. Filistin halkının trajedileri, direnişi ve umudu, onun kaleminde şekil bularak dünya çapında yankı bulan güçlü bir ses haline geliyor. Bu değerlendirme yazısında, Seyf’in yaşamı, eserleri ve “Biliyorum Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak” isimli kitabının derinlemesine bir incelemesini yaparak, yazarın Filistin edebiyatındaki yerini ve eserinin evrensel mesajlarını ele alacağız.
Atıf Ebu Seyf’in Hayatı ve Edebiyatı
Atıf Ebu Seyf, Cebaliye mülteci kampında dünyaya gelmiş ve erken yaşlarından itibaren Filistin’in sancılı gerçekleriyle tanışmıştır. Bu mülteci kampı, Filistin’in işgali ve devam eden çatışmalar nedeniyle yerinden edilen binlerce insanın yaşadığı bir yer olarak, Ebu Seyf’in yazınında güçlü bir etki bırakmıştır. Fetih Hareketi’ne aktif katılımı ve Muhammed Iştiyye hükümetinde Kültür Bakanı olarak görev alması, onun sadece edebi bir figür değil, aynı zamanda siyasi bir aktör olarak da tanınmasına katkı sağlamıştır.
Ebu Seyf, Filistin’in edebiyat dünyasına altı roman, iki hikâye koleksiyonu ve üç oyun kazandırarak, Arap dünyasında önemli bir yazar haline gelmiştir. 2015 yılında “Asılı Hayat” adlı romanıyla Arap Dünyası Roman Ödülü’nü kazanması, onun edebi yeteneğinin ve eserlerindeki derinliğin uluslararası bir tanınırlığa ulaştığını gösterir. Ayrıca, siyasi bilimler alanında araştırma kitapları yazarak, Filistin’in hem kültürel hem de politik sahnesine geniş bir katkıda bulunmuştur.
Ebu Seyf’in eserleri, sadece birer edebi anlatı olmanın ötesine geçerek, Filistin’in tarihsel ve güncel mücadelesine dair derin bir iç görü sunar. Onun anlatıları, Filistin halkının günlük yaşamının zorluklarını ve direnişini ele alırken, aynı zamanda evrensel bir adalet ve özgürlük arayışına ışık tutar. Bu bağlamda, “Biliyorum Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak” günlüğü de, Filistin’in bitmek bilmeyen mücadelesinin ve insanlık onurunun korunması adına verilen direnişin simgesi haline gelmiştir.
Eserde Filistin Halkının Direnişi ve Dayanışması
Filistinli şair Mahmud Derviş’in “Biliyorum, Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak” sözüyle müsemma olan “Gazze Günlükleri”, Filistin halkının tarihsel ve toplumsal direnişini anlatan güçlü bir anlatı sunar. Seyf, Filistin’in işgal altındaki topraklarında yaşamaya devam eden halkının acılarını, umutlarını ve direnişini çarpıcı bir şekilde yansıtır. Seyf’in bizatihi yaşadıklarını aktardığı bu eser, Filistin halkının her gün karşılaştığı zorlukları ve buna rağmen yılmadan sürdürdükleri direnişi somutlaştırır.
Filistin halkının yaşamı, sadece bir işgalin getirdiği zorluklarla sınırlı kalmaz; bu zorluklar, aynı zamanda bir kimlik mücadelesinin de parçasıdır. Bu mücadelenin kalbinde, işgalci güçlerin baskısına rağmen kendi kültürel kimliklerini ve toplumsal dayanışmalarını koruma çabası yatar. Seyf, Filistinlilerin sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda manevi ve kültürel açıdan da direndiklerini gösterir. Halkın yaşadığı trajediler, onlara içten bir dayanışma duygusu kazandırmış, bu da onları birbirine bağlayan güçlü bir unsur haline gelmiştir.
Günlükte, direnişin bir simgesi olarak Gazze’nin sokakları büyük bir öneme sahiptir. Gazze, Filistin halkının yıllardır devam eden mücadelesinin en yoğun yaşandığı yerlerden biridir. Ebu Seyf’in yalın ve etkileyici dili, bu sokaklardaki yaşamı okuyucunun gözleri önüne sererken, aynı zamanda bu topraklardaki acıları da derinlemesine hissettirir. Kitap, Filistin halkının günlük yaşantısındaki mücadelelerini anlatırken, bir yandan da onların geleceğe dair umutlarını koruma çabasını gözler önüne serer.
Evrensel Adalet ve Barış Arayışı
Seyf’in eserinde, Filistin’de yaşananların ötesinde, evrensel bir adalet ve barış arayışı da vardır. Filistin’in işgali, sadece yerel bir mesele olarak ele alınamaz; bu, tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden bir insanlık dramıdır. Filistin’de yaşanan haksızlıklar, Seyf’in kitabında, zulüm ve adalet kavramları etrafında derinlemesine incelenir. Yazar, okurları bu haksızlıklara karşı bilinçli bir duruş sergilemeye davet eder.
Bu bağlamda, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “Kim bir zulüm görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” Hadis-i Şerif’i, eserin temelinde yatan bir mesaj olarak öne çıkar. Bu hadis, Filistin halkının yaşadığı zulme karşı dünyaya bir çağrı niteliği taşır. Seyf, zulme sessiz kalmanın insanlık onuruna aykırı olduğunu vurgularken, okuyucularını bu konuda aktif bir şekilde sorumluluk almaya davet eder.

Seyf’in Anlatım Tarzı ve Yazarın Üslubu
Atıf Ebu Seyf’in anlatım tarzı, okuyucunun kalbine dokunan güçlü bir üslup üzerine inşa edilmiştir. Onun dili, yalın ve etkileyici olmasının yanı sıra, gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Bu yalınlık, eserdeki acıları daha da yoğun bir şekilde hissettirmekte ve Filistin halkının yaşadığı trajedileri daha derinden anlamamıza olanak tanımaktadır. Seyf, süslü ya da karmaşık bir dil kullanmaktan kaçınarak, gerçekleri tüm çıplaklığıyla aktarır. Bu, aynı zamanda okuyucunun eserde anlatılan olaylarla doğrudan bir empati kurmasını sağlar.
Seyf’in anlatısı, yalnızca bir bölgenin politik gerilimlerini değil, insan ruhunun zor zamanlarda nasıl şekillendiğini ve direnme gücünü de derinlemesine irdeliyor. Yazar, Filistin halkının yüzyıllardır süren acılarını anlatırken, okura sadece tarihsel bir bakış sunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal ve insani bir bağlamda meseleyi ele alıyor. Kitap, Filistin’de günlük yaşamın zorluklarını, kayıpların ardındaki yasları ve geleceğe dair umudu bir araya getirerek, halkın bu acımasız gerçeklikle nasıl başa çıktığını anlamaya çalışıyor.
Ebu Seyf’in üslubundaki bu yalınlık, Filistin’de yaşananların sadece bir hikâye ya da kurgu olmadığını savaş halinin bizzat içinden aktarıldığını okuyucuya kanıtlar niteliktedir.
Filistin’in Güncel Trajedileri ve 7 Ekim 2023 Olayları
Ebu Seyf’in eseri, sadece geçmişte yaşanan olaylara değil, aynı zamanda güncel trajedilere de ışık tutar. Seyf’in 7 Ekim 2023’te başlayıp 12 hafta 85 gün boyunca doğrudan savaşın göğsünde yaşadığı olaylar, Filistin halkının hala süregelen mücadelesini ve yaşadığı acıları gözler önüne sermektedir. Seyf, bu olayları eserine dahil ederek, Filistin halkının mücadelesinin bitmediğini ve dünyanın bu trajediye hala kayıtsız kaldığını vurgular. Kitabın her sayfasında, Filistin halkının direnişi yankılanırken, dünya çapındaki sessizliğe karşı bir eleştiri de yapılmaktadır.
Bu olaylar, Filistin halkının ne kadar zor koşullarda yaşamaya devam ettiğini bir kez daha hatırlatır. Seyf, Gazze sokaklarında yaşanan acıları ve trajedileri aktarırken, bu yaşananların sadece Filistin halkının değil, tüm insanlığın vicdanında yer etmesi gerektiğini savunur. Kitap, dünya genelindeki okuyuculara, Filistin’in sadece politik bir mesele olmadığını, aynı zamanda insanlık adına çözülmesi gereken bir kriz olduğunu hatırlatır.
Sonuç
Atıf Ebu Seyf’in “Biliyorum Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak” isimli günlüğü, Filistin halkının yaşadığı acıların, direnişin ve umudun derin bir ifadesidir. Eser, sadece bir milletin trajedisini anlatmakla kalmayıp, evrensel bir adalet ve insanlık davasını da gözler önüne sermektedir. Atıf Ebu Seyf’in yalın ve çarpıcı üslubu, Filistin’de yaşanan olayları okuyucuya en derin şekilde hissettirirken, aynı zamanda onları bu mücadeleye dair bir farkındalık geliştirmeye çağırmaktadır.
Seyf’in eserinde sadece bir halkın tarihsel mücadelesi değil, aynı zamanda modern zamanların karmaşasında kaybolmuş insanlık değerleri de işlenmektedir. Kitap, okurlarına Filistin halkının yaşadığı acıları unutmamaları gerektiğini hatırlatırken, aynı zamanda bu acıların ortasında yeşeren umudu da gözler önüne sermektedir. Filistin halkı, tüm baskılara ve zorluklara rağmen, kültürel kimliklerini, toplumsal dayanışmalarını ve insanlık onurunu korumak için mücadele etmeye devam etmektedir.
Eser, Filistin’in direnişini sadece politik bir mesele olarak ele almamakta; bu direnişi insanlık onurunun korunması adına verilen bir mücadele olarak görmektedir. Bu nedenle, Atıf Ebu Seyf’in kitabı, sadece Filistin halkının hikayesini anlatmakla kalmayıp, aynı zamanda evrensel bir adalet ve özgürlük çağrısı yapmaktadır. Bu çağrı, dünyanın dört bir yanındaki okurlara hitap etmekte ve onları Filistin halkının mücadelesine duyarlı olmaya davet etmektedir.
“Biliyorum Bir Gün Bir Ülkemiz Olacak”, Filistin halkının tarihsel mücadelesine bir saygı duruşu niteliğindedir. Bu günlük, aynı zamanda insanlık için bir uyanış çağrısı olarak da değerlendirilebilir. Filistin’de yaşananları sadece bir tarihsel olaylar dizisi olarak değil, bir insanlık trajedisi olarak görmek ve buna karşı harekete geçmek, Ebu Seyf’in kitabının en güçlü mesajlarından biridir.
Sonuç olarak, Atıf Ebu Seyf’in bu eseri, okuyucularına derin bir içsel yolculuk sunarken, Filistin halkının yaşadığı zulmü ve direnişi en çarpıcı şekilde gözler önüne serer. Eser, sadece bir edebiyat eseri değil, aynı zamanda bir mücadele manifestosu olarak da değerlendirilebilir. Filistin halkının yaşadığı acılar ve umutlarla örülü bu günlük, tüm insanlığa, zulme karşı sessiz kalmamaları gerektiğini hatırlatır. Ebu Seyf, güçlü kalemiyle Filistin halkının sesini dünya çapında duyurmaya devam ederken, bizlere de insanlık onuru adına bir sorumluluk yüklemektedir.
Bir Lahika
Batı medeniyetinin başını çektiği modern dünya yıllarca İslam’ın kan ve kılıç zoruyla yayıldığına “modern insan”ı ikna etme çalışmaktadır. Gelinen son noktada tarih “modern insan”a aslında “Batı Medeniyeti”nin İslam’ı kan ve bombalarla bitirmeye çalıştığını göstermiştir. İnsanlık tarih boyunca “Söz/Propaganda” ve “Eylem/Realite” kavramlarının bu kadar fütursuzca paçavraya çevrildiğine şahit olmamıştı.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz, Tebük seferinden dönerken, sefere katılan mücahidlerin durumu son derece bitkin ve halsizdi. Her ne kadar düşmanla bir çatışma yaşanmamış olsa da yolun uzunluğu, yaz sıcağının şiddeti ve su ile yiyeceklerin yetersizliği onları oldukça zorlamıştı. Buna rağmen, Efendimizin ilk sözleri şunlar oldu:
“Küçük cihaddan büyük cihada döndük.”
Ashab-ı kirâm (r.a.), merakla sordular: “Büyük cihad nedir ya Rasûlallah?” O da şu cevabı verdi: “Nefisle mücadele…”
Filistin, Suriye, Doğu Türkistan ve bugünlerde Lübnan bize gösterdi ki İslam toplumlarında büyük zaaflar ve zayıflıklar söz konusu. Zannediyorum ki tüm bu acziyet ve zafiyetlerimizin temel sebebi toplumu oluşturan bireylerin büyük cihatlarında başarısız olmalarıdır. Büyük cihad, anlayışını toplumlarımıza yerleştirmeyi becerebilirsek birçok küçük cihadımızı muzafferiyetle sonuçlandırabiliriz. Aksi takdirde zafiyetli toplumlar zafiyetli liderler üretir. Zaaf, acizliği ortaya çıkarır acizlik ise köleleştirir.
Sahi, Siyonistler Efendi biz ise köleydik zaten değil mi?(!)