Böylece gelişmemişliğin bedeli olarak bu dünyada yaşamamak cezası reva görülüyor bu insanlara. Semirmiş olmak zalimleri haklı saydırıyor. Güçlü olan güçsüze, zengin olan fakire aynı cezayı reva görebiliyor. Güçsüzsen yaşama, fakirsen yok ol.
Harun YAKARER

Dünya, iyiler için giderek çekilmez hâle geliyor. Allah, herkesi en doğru yer ve en doğru zamanda yaratmıştır. Buna inancımız tam. Kader, her zaman ve her yerde en haklı şekilde vuku bulur. Buna da inanıyoruz. İyiler iyilik için ne kadar çalışıyorsa o, kötüler kötülük için ne kadar çalışıyorsa o. Fakat iyilerin ve iyiliğin bütün coğrafyalarda bu kadar baskı altında olduğu başka bir çağ yaşanmış mıdır dünyada, bilmiyorum. Haksızlığın güç kazandığı ve gücün haklı sayılmak için yettiği bir dünyada kötülük, karanlık, zulmet serbestçe semiriyor.
Günlük hayat içinde karşımıza çıkan her neyse büyük ölçekte de karşımıza çıkanlar odur. Başkalarının mülküne çöküp zenginleşenler, kendilerine karşı ayaklananlara terörist muamelesi çekerken, ilmi insanların toplu şekilde katledilmesine hasretmeyi aklına getirmeyenlere karşı son model savaş teknolojileriyle yüzlerce; binlerce kişiyi aynı anda öldürdüklerinde haklı sayılabiliyor. Bütün bu olanların suçlusu semiren eşkıyalar değil, kafasını şerre çalıştırmayıp hayra yoranlar olarak gösteriliyor. İnsanlık bakımından gelişmiş ama hırsızlık ve katillik bakımından geri kalmış toplumlar, insanlık dışı muameleye maruz kaldığında savunmasız kalıyor. Böylece gelişmemişliğin bedeli olarak bu dünyada yaşamamak cezası reva görülüyor bu insanlara. Semirmiş olmak zalimleri haklı saydırıyor. Güçlü olan güçsüze, zengin olan fakire aynı cezayı reva görebiliyor. Güçsüzsen yaşama, fakirsen yok ol.
Bu defa dünya ölçeğinde, çoğunluk neye şahitlik ettiğinin farkında. Belki bu bize ümit veriyor. Kendimi bildim bileli Gazze’yle ilgili felaket haberlerine şahitlik ettim. Felaket geride kalanlar için elbette. Şehadete erişenler için ne büyük bir şeref. Geride kalanlar, yaşanan felaketin hiçbir zaman bu kadar farkında olmamışlardı. Fakat bu farkındalık bir işe yarıyor mu? İlk anda bu soruya olumlu bir cevap vermek mümkün değil. Allah için her şey mümkündür. İmkânsız yoktur. İsterse her şey bir anda tersine döner. Ne var ki Allah’ın yaratma üslubu, bizim aceleciliğimize benzemiyor. Biz, savaşın dışında kalanlar, hiçbir şey yapmayıp son raddede her şey istediğimiz gibi olsun istiyoruz. Tembellik ve cesaretsizliğimizin bedelini ödemek ağırlığını kaldırmaya başladığımızda bahsettiğim farkındalık daha şiddetli olacak ama işe yarayacak.
Olanlardan sonra dünya genelinde tepkiler görmek bizi ümitlendirebilir. Yürüyüşler ve en önemlisi de boykot bu anlamda insani özelliklerini yitirmemiş olan kişilerce ortaya konan eylem biçimi. Buna katılmayanların hâlini anlamak için milli mücadele dönemindeki İngilizlere ve Fransızlara dalkavukluk yapanlara bakabiliriz. Sanat eserleri, tarihin anlatmadığı bu geri planda olanları bize çarpıcı şekilde anlatır. Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler ve Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore adlı eserlerinin gerçeklerden çok uzak olduğunu zannetmiyoruzdur sanırım. Bir ülkede yaşamakla bir vatanda yaşamak arasındaki farkı anlarsak bize katılmayanların savaş halinde, bugün zulme karşı kılını kıpırdatmayanların yarın neler yapabileceklerini de kestirebiliriz.
Savaş orada oluyor, bundan sonraki hedef Türkiye diyerek Gazze’yi savunmaya kalkarsak, meseleyi kavrayamamışız demektir. Gazze sadece perde olur bu şekilde korkumuza. Hayır, savaş zaten bizim topraklarımızda. Sezai Karakoç’un şu sözleri Müslümanların nasıl bir duruşla ve zihniyetle meseleye bakmaları gerektiğini anlatıyor: “Hatay Suriyelilerindir. Diyarbakır, Konya, İstanbul Suriyelilerindir. Tıpkı Halep‘in, Şam‘ın bizim şehirlerimiz olduğu gibi.”
Dünya, sebepler ve süreçlerle dönüyor. Birdenbire olan hiçbir şey yok. Hiçbir volkan bir anda patlamaz. Yeraltı kıvıl kıvıl kaynar önce. Yavaş yavaş yükselir. İşte bu hazırlık evresidir aslolan. Yani patlamanın sebepleri, patlamanın kendisinden daha mühim. Sondaki patlama artık küçük bir tatbikat. Bu yüzden Müslümanlar, yüzyıldan daha önce başlayıp yavaş yavaş büyüyen ve artık karşı konulamaz hale gelen Siyonist tasallutunun, işgalinin karşısına uzun vadeli planlarla çıkmak zo-run-da. Kaybettiğimiz çok şey var ve onlar kazanacağımız şeyler olarak oracıkta duruyor.
Evlatlarımıza anlatacağız bunları. Anlatacağız ve unutturmayacağız. Evlatlarımıza miras bırakacağımız acı dolu bu yaşananlar, aynı zamanda bizim için mahcubiyet yükü. Hiçbir şey yapamıyoruz(!) diye hayıflanarak bizden sonrakilerin çoktan kaybedilmiş bir savaşın içine gireceği vehmini onlara miras olarak bırakmamalıyız. Umutla anlatacak, geleceğimizi geri alacağız. Gazze Müslümanlarındır. Kudüs Müslümanlarındır. Müslümanlar kendilerine bırakılan emaneti hırsızlardan geri aldığında insan kalabilenler mutlu olacak, zeytin ağaçları bile mutlu olacak.