Lâdini Maneviyat

Amerikalı nörobilimci Sam Harris, militan bir ateist olarak tanınır. Yani, başta İslam olmak üzere tüm vahiy dinlerine karşı açıkça savaş açan yeni bir ateist görüşe dahildir. Bir nörobilimci kimliğiyle insan beyninin fizyolojisinin bilimsel olarak araştırıldığı bir tıbbi görüntüleme programında bulunmuş ve doktorasını ahlaki kavramların insan beynindeki izdüşümleri üzerine yapmıştır.

Nazmiye YAĞCI

Dini inanca sahip kesim ile bir dine tabi olmayan (lâdini) bireyler arasında görünmez bir duvar olduğunu farz edebiliriz. Bu da iki kesimin birbirini anlamayı zorlaştıran bir sebep olarak görülebilir. Bir dine mensup bireylerin önemli bir kısmı, dini inancı olmayan insanların bir anlam dünyası, manevi temayülleri olamayacağı kanaatini taşıyor. Bir kişi, bir ilahın varlığından şüphe duyduğunu, bir ilahın olmadığını ya da bir ilah olsa dahi dinlerin tamamen insan kurgusu olduğunu söylediğinde, inançlı kişiler bu kişileri tamamen materyalist olarak tanımlama yanılgısına düşebiliyorlar. Ancak çalışmalar gösteriyor ki, bir insanın kendisini inançsız olarak tanımlaması, kendisini inançsız olarak tanımlayan herkesle homojen bir görüş altında birleştirmesi için yeterli değildir. Dahası lâdiniliğin birçok alt kavramının olması (deizm, apateizm, agnostisizm vb.) aslında bu çeşitliliği anlamaya sevk etmesi gereken yeterli bir neden olarak değerlendirilmelidir. Aksi halde, ister duvar diyelim ister kutuplaşma, kesimler arasındaki makas açıldıkça anlamak da, aynı toplumda yaşamak da zorlaşacaktır.

Yargılamak yerine karşılıklı anlamayı esas almanın yollarına odaklanmalıyız. Zira kutuplaşmanın ne bugüne ne de gelecek kuşaklara bir fayda sağlamayacağı açıktır; çünkü geçmişte de bir işe yaramamıştır. Ne kadar sert ve dışlayıcı bir tavır içinde olunursa, genç kuşakların karşıt görüşü bir o kadar çok (bu her ne olursa olsun) cazip bulduğu artık kabul edilen bir gerçektir. Aynı zamanda sert ve yargılayıcı tavır, bireylerin dinden uzaklaşmak için öne sürdüğü nedenlerden biri olarak da karşımıza çıkıyor.

Anlamanın en sağlıklı yolu, iletişim ve derinlemesine görüşmeler yoluyla soru sormaktır. Bu konularda, yakın tarihli TÜBİTAK destekli uzun süreli araştırma projelerinin çıktıları olarak “Türkiye’de Dindarlık” (Şentürk, vd.), “Türkiye’de Spiritüel Arayışlar” (Cengiz, vd.) isimli eserler ve bu serinin üçüncüsü olacak nitelikte, devam etmekte olan bir başka araştırma projesi “Türkiye’de Değişen Toplumsal Yapıda Din Dışı Arayışlar: Lâdinilik” (Küçükural), konuyla ilgili okuyucuya lâdini bireylerin dünya görüşleri konusunda veriler sunmaktadır.

Konumuz itibariyle üzerinde durmamız gereken şey, bireyin bir ilaha inanmadığını ifade etmesi, onu materyalist olarak tanımlamak için yeterli bir kıstas olmadığıdır. Tıpkı kurumsal dini yapılara eleştirel yaklaşan bireyleri lâdini olarak tanımlamanın doğru olmadığı gibi. Bu bağlamda, deist olduğunu ifade eden bir bireyi, 1800’lerde yaşamış olan düşünür Thomas Paine’in deizm tanımı üzerinden değerlendirip anakronik bir hataya düşmek olacaktır. Çünkü araştırmada katılımcı verileri ışığında, deist olduğunu söyleyip bir dinin mensubu olmayan ancak kadere etkisi olan bir ilah olduğuna inanan, ateist olduğunu söyleyip yaşamı kuşatan bilinemez bir enerji olduğuna, reiki, astroloji gibi pratiklerde bulunan kişiler olduğunu dikkate almayı gerektiriyor. Bahsi geçen pratikler ilahi dinlerde batıl kabul edilse de bireyin manevi tarafına işaret eden çabalardır.

Bu noktadan itibaren, farklı bir maneviyat tanımı ve yorumuna göz atmakta fayda olacaktır. Amerikalı nörobilimci Sam Harris, militan bir ateist olarak tanınır. Yani, başta İslam olmak üzere tüm vahiy dinlerine karşı açıkça savaş açan yeni bir ateist görüşe dahildir. Bir nörobilimci kimliğiyle insan beyninin fizyolojisinin bilimsel olarak araştırıldığı bir tıbbi görüntüleme programında bulunmuş ve doktorasını ahlaki kavramların insan beynindeki izdüşümleri üzerine yapmıştır. Çalışmasında tamamen bilimsel naturalist, katı-bilimci tutumla vardığı bir sonuç olarak, insan beyninde hem ahlakın hem maneviyatın (spirituality) görüntülenebilen unsurlar olduğu kanaatine varmıştır. Harris’e göre, Kitab-ı Mukaddes’teki spiritus kavramı, antik yunancadan latinceye geçerek soyut manevi bir kavrama dönüşmüştür. Halbuki spiritus nefes demektir; yani havanın akciğerler tarafından solunması gibi gayet gözlemlenebilen bir hadisedir. Soyut, ilahi bir mahiyet aramak beyhudedir. Harris, manevi kavramları bilim yoluyla rasyonalize ederek ancak görünen, denenebilen yani laboratuvar nesnesi olabilen unsurlar üzerinden bir maneviyat anlayışı öne sürmüştür.

Harris’in öğrencilik yıllarında Uzakdoğu’ya yaptığı meditasyon gezilerinde edindiği izlenimler, kendisinde maneviyatı anlayıp tanımlama arzusu doğurmuştur. Doktora yıllarında edindiği bilimsel verileri kullanarak, tanrısız yani itikadi görüşler ihtiva etmeyen bir din olan Budizm’in meditasyon tekniklerini birleştirmiştir. Sistemli nefes egzersizleriyle zihinsel ve manevi uyanışı sağlamak için bir dinin mensubu, bir ilahın inananı olmaya gerek yoktur şeklinde bir savunma geliştirmiştir. Bu düşünceleriyle, dine karşı savaşta en ön sıralarda bulunan Richard Dawkins gibi bir ismin bile takdirini kazanmıştır.

Ateizmin en uç en saldırgan versiyonu olan yeni ateizmde (militan ateizm) bile insanın manevi bir yanı olduğu sonucuna varan isimler varken, his ve maneviyat yanı yoğun olan bir toplumdan müteşekkil olan ülkemizde “dinden uzaklaşan bireyler manevi açıdan nasıl mutmain oluyorlar?” sorusu önem kazanıyor. Kimi zaman yaşadıkları üzücü bir olayda Allah’a yönelik “Eğer varsan…” diyerek, merhum yakınlarının mezarlıklarını sık sık ziyaret ederek, doğada uzun yürüyüşler yaparak, bazı sportif ya da sanatsal faaliyetlerde bulunarak, doğayı ve hayvanları koruma çabalarında bulunarak, bazen sırf kendilerini dinleyip huzur bulmak için camide veya mezarlıklarda vakit geçirerek, tabiri caizse, meditatif faaliyetlere yönelebiliyorlar. Lâdini bireylerin genel olarak doğayla aralarının iyi olduğunu ifadelerinden anlamak mümkün. Çevre sorunlarına, insan hakları sorunlarına hassasiyetleri bariz bir şekilde öne çıkmakta. Bir çoğu bu konularda aktif rol oynuyor. Eğer sessiz kalırlarsa vicdanen rahat hissetmiyorlar.

Nihai olarak, lâdini bireylerin namaz, oruç, hac gibi dini vecibeler yerine başka etkinlikleri koyarak manevi doyum elde edebildiklerini söylemek mümkündür. Toplumsal veya ekolojik olaylarda aktif roller alarak hem sosyal hem de manevi çevre elde edebiliyorlar. Böylece inançsız oldukları için dışlandıkları ya da kimliklerini gizlemek zorunda kaldıkları çevrelerine göre hem kişisel anlamda, hem toplumsal bağlamda faydası olan bir hareket alanına sahip olabiliyorlar.

Genel insani değerler paydasında insanların inançlı ya da inançsız demeden ortak hareket edebilecekleri sahalar her zaman vardır. Savaş karşıtlığı, milli duygular, ormanların korunması, işçi hakları konularında olduğu gibi. Dindar ya da lâdini her kesimden bireyler olarak, etiketlemeyi ve yargılamayı bırakıp evlatlar ve tüm aile ferdleri başta olmak üzere herkesin birbirini tanımayı ve anlamayı isteyip, her ferdin kendine ait bir mana dünyası olabileceğini kabul edersek, dış güçlerin bizde görmeyi arzuladığı huzursuz toplum görüntüsüne de mahal vermemiş olur, vatanımızın yarınlarına çok daha huzurla ulaşırız, ulaşabiliriz.

Lâdini manevi arayışlar başlığı çerçevesinde genel olarak istifade ettiğim veriler, yürütücülüğünü Doç. Dr. Önder Küçükural’ın yapmış olduğu TÜBİTAK (1001) destekli “Türkiye’de Değişen Toplumsal Yapıda Din Dışı Arayışlar: Lâdinilik” adlı projeye aittir. Bu veriler Türkiye’nin demografik olarak en büyük 7 ilinden, toplumun her kesiminden, her yaş grubu ve cinsiyetten lâdini katılımcılarla yapılan yüz yüze derinlemesine görüşmelerden elde edilmiştir. Nihai çıktıları 6 – 7 Aralık 2024 tarihlerinde “Çağdaş Dünyada Din Dışı İnançlar, Davranışlar, Aidiyetler ve Ötesi” konulu konferansta konuyla ilgili akademisyen ve konuklara tebliğ edilecektir. İbni Haldun Üniversitesi Süleymaniye Yerleşkesi Sâlis Medresesinde gerçekleştirilecek olan konferans, uluslarası konuşmacıların da iştirak edeceği bir etkinlik olacaktır.