Şinasi Gündüz; 1960’da Hekimhan’da doğdu. 1984’te Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1988-1991 yılları arasında Lisansüstü çalışmalarını Durham Üniversitesi School of Oriantal Studies ile Manchester Victoria Üniversitesi Department of Middle Eastern Studies’te yaptı. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Dinler Tarihi alanında Prof. Dr. olarak görev yapmaktadır.
İNSİCAM
S: Hocam, evvela paganizm nedir? Modern yaşamın içerisinde pagan inançları nerede konumlandırabiliriz?
Latince paganus (köylü, taşralı) teriminden türetilmiş olan pagan, ortaçağda “Hristiyan olmayan”, “putperest” anlamında kullanılmıştır. Günümüzde bu terim, İslam ve Hristiyanlık gibi yaygın dini geleneklerin dışında kalan ve yaygın olarak doğa ve ruh tapıcılığını esas alan inanç sistemlerine bağlı kişi anlamında kullanılmaktadır. Bu doğrultuda paganizm özellikle tek Tanrıcı dini geleneklerin dışında kalan ve natüralizm, animizm ve atalar kültüyle çok tanrıcı bir inanç sistemini esas alan dini gelenekleri ifade etmektedir. Bununla birlikte özellikle neo-pagan gelenekler söz konusu olduğunda terim oldukça geniş bir kapsama sahiptir. Öyle ki, sayısı yüzlerle ifade olunan pagan gelenekler, inanç sistemleri açısından çok Tanrıcılıktan Tanrı tanımazlığa, panteizmden panenteizme, spiritüalizmden materyalizme kadar farklı özellikleriyle ön plana çıkan çok geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Wicca, Druid ve Kemetizm gibi birçok neo-pagan akımın kadim putperest çok Tanrıcı gelenekleri yeniden ihya etmeye çalıştıkları da bilinmektedir. Bununla birlikte, dünya genelinde yaygın ana akım dini geleneklere alternatif olarak ortaya çıkmaları, özgürlük, eşitlik ve doğaya uyum gibi değerleri vurgulamaları, genelde komünal toplum ve sır dini tarzı örgütlenmeleri bu tarz akımların ortak özellikleri olarak dikkati çekmektedir.
Günümüz modern toplum yapısında pagan gelenek belirli bir cemaat yapılanması şeklinde ortaya çıkan akımlar yanı sıra çoğu zaman adı konulmamış bir din şeklinde mevcudiyetini sürdürmektedir. Örneğin, kültürel olarak Müslüman ya da Hristiyan bir çevrede yetişmiş olan bazı bireyler bu dinlerin temel öğretileriyle çelişen inanç ve tutumlarıyla pagan bir görüntü vermektedirler. Yaygın dini geleneklerin haram helal kurallarını, ahlaki normlarını ve ibadet esaslarını kişinin özgürlüğüne aykırı baskıcı ve dayatmacı şeyler olarak etiketleyerek herhangi bir sınır olmaksızın kişisel haz ve tutkuların tatminine dayalı tutum ve davranışlar geliştirmektedirler. Bundan başka modernitenin akıl ve bilim merkezli hakikat iddiası doğrultusunda içinde yaşadığımız evrende insanın varlığına ve yerine dair yaygın dünya dinlerinin Tanrı merkezli açıklamalarına karşı insan ve evren merkezli açıklamalar getirmeye çalışılmaktadır.
S: Pagan inançların da etkisinde gelişen seküler inanç ve ritüellerin toplumda bir misyonerlik görevi var mı? Bunlar toplumu ne derece etkileyebilir?
Tabii ki toplumda sistematik olmasa da dolaylı yoldan bir misyonerlik içeriyor bu tarz akımlar… Esasen seküler zihin yapısı örneğin, İslam gibi dinlerin toplumsal yapıda görünürlüğüne, İslami inanç ve değerlerin sosyal yaşamda belirleyici olmasına karşı çıkıyor ve bu doğrultuda eğitimden ekonomiye, hukuk sisteminden medyaya kadar hemen her alanda İslam’ın etkisini ve görünürlüğünü baskılamaya çalışıyor. Tüm bu alanları kendi egemenlik alanı kendi hinterlandı olarak görüyor. Bu doğrultuda İslam’ın hakikat ve kurtuluş öğretisine, İslam’ın insan ve evren anlayışına karşıt akımlara kapı aralıyor; başta medya ve eğitim sistemi olmak üzere plüralist, deist, agnostik ve ateist düşünceleri pazarlıyor. Dinin kutsallarına alternatif özellikle ulus devlet yapılarının kurucu ve kurtarıcılarla, milli etnik kimlikle, sermaye, şöhret ve haz gibi modernitenin kutsallarına alan açıyor. Böylelikle ekonomik açıdan kapitalizmi, bireysel tutum ve davranışlar açısından pragmatizmi ve hedonizmi din edinmiş bireyler yetişiyor. Böylesi bireyler kişisel yaşantılarında egoist, hazcı, çıkarcı ve gününü gün eden bir zihin yapısıyla toplumsal yapıyı bir arada tutan ahlaki değerlerin, aile yapısının altını oyuyor; her türlü pagan kült ve ritüelin zemin bulmasını sağlıyor.
S: Semavi dinlerin karşısında Hinduizm, Budizm ve çeşitli pagan inanışlarının seküler ve modern ritüellerle yeniden sunulmasını nasıl okumalıyız? Modern yaşam neden bu inanışları geleneksel ve kült olarak pazarlıyor?
Öncelikle “semavi dinler” şeklindeki nitelemenin ne İslami açıdan ne de dinler tarihi açısından bir karşılığının olmadığını belirtmek isterim. Bu bir tarafa, burada kastedilen İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinler karşısında modern toplum yapısında Hint dinleriyle kadim pagan dinlerden esintiler taşıyan çeşitli geleneklerin dolaylı ya da doğrudan alternatif olarak pazarlanması esas itibarıyla modernitenin İslam başta olmak üzere bu dinlerin öğretilerini kendisine tehdit olarak görmesinde yatmaktadır. Özellikle İslam yaşamı bir bütün olarak ele alan, insanın bireysel ve sosyal tüm yaşamını kapsayan öğretileriyle seküler gelenek tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. Bu nedenle Türkiye de dahil tüm seküler toplum yapılarında hukuktan eğitime kamusal alan diye tabir edilen yapıda İslam’ın belirleyiciliğine karşı çıkılmakta; din anlayışı seküler yapı doğrultusunda baskılanmaya ve yönlendirilmeye, resmi politikalar ve bunu yürüten kurumlar marifetiyle resmi din anlayışı inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Örneğin, Türkiye özelinde konuşacak olursak, tek parti iktidarı döneminden itibaren yıllar yılı Türkiye’de gerek entelektüel gerekse resmi ağızlardan sistematik bir İslam karşıtlığının mevcudiyeti söz konusudur. Seküler bir ulus-devlet olarak yapılan Türkiye’de on yıllarca din eğitimin yasaklanması, dindar addedilen kişilere baskı yapılması, İslam’la ilişkili simgelere ve sembollere adeta savaş açılması söz konusu oldu. Romanlardan sinemaya, medyadan eğitim sisteminde verilen müfredata kadar İslami değerler, simgeler ve kişilikler karşıtı bir nefret dili üretildi. Kuşkusuz bunda dini sadece şekle indirgeyen, İslami değerlerin içini boşaltan yozlaşmış bir din anlayışına sahip çeşitli cemaat yapılarının da katkısı oldu. Böylesi bir örgün ve yaygın eğitimle yetiştirilen bireyler her ne kadar genel olarak Müslüman kimliğiyle kendilerini ifade etseler de İslami değerlerden bu değerlere zihnen uzak, tutum ve davranış olarak yabancı bireyler haline getirildi. Böylelikle moderniteyi esas alan toplum yapısı ve iktidarlar, bu zihin yapısına sahip bireylerle ve bunların oluşturduğu toplumsal yapıyla İslam gibi dinlerin meydan okumasına karşı kendilerini güvenceye almış oldular.
Doğrusu tabiat boşluk kabul etmiyor. İnsan yaşamında ve toplumda bir dinin görünürlüğünü belirleyiciliği baskıladığınızda insan bunu bir başkasıyla telafi ediyor. Örneğin, toplumda şu ya da bu şekilde İslami değerleri baskılayıp ötekileştirirseniz, verilen örgün ve yaygın eğitim İslami ilkeleri “şeytanlaştırırsanız” insanlar düşünce, inanç, tutum ve davranışlarını şekillendirme hususunda başka geleneklere yöneliyor. Bugün başta Batı toplumları olmak üzere dünya genelinde seküler toplumlarda görülen durum budur. İnsanlar özellikle genç kesim gün geçtikçe Doğu spiritüal geleneklerinden ya da kadim pagan geleneklerden etkilenmiş senkretik akımlara ilgi duyuyor. Her ne kadar Satanizm örneğinde olduğu gibi zaman zaman bazı şiddet olaylarına konu olsa da bu tarz gelişmeler seküler toplum ve iktidarlar açısından tehlike olarak görülmüyor. Zira spiritüel aydınlanmayı, hazzı, tutkuyu ya da doğa ve ruh tapıcılığını öne çıkaran böylesi akımların kendi iktidarlarını tehdit edecek bir felsefi ya da inanç yapısı bulunmuyor. Dolayısıyla yasaklanmak bir tarafa plüralist bir zihniyetle bunlar zenginlik olarak görülüyor ve önleri açılıyor. Hatta medyadan, sinemaya ve oyun sektörüne bunlara müthiş yatırımlar yapılıyor. Ama buna karşı örneğin, İslam ve İslami bir zihin yapısı açıktan ya da kapalı bir tehdit olarak görülüyor ve buna karşı mücadele ediliyor. Dünya genelindeki İslamofobik yaklaşımlarda, politikalarda bunu görmek mümkündür.
S: İslam’da batıl kabul edilen çeşitli ritüellerin son yıllarda bilhassa seküler insanlar arasında yayılması modern dünyanın bir çıkmazı mıdır? Bu durumu “insanlık bir kutsal arıyor” şeklinde yorumlamak ne kadar doğru? Ne dersiniz?
Kuşkusuz bu bir çıkmazdan öte bir anlam arayışı… İslam’a, İslami değerlere sırtını dönem modern dünyada adeta boşluğa düşen bireyin bu boşluğu doldurmaya yönelik çırpınışı… Dediğim gibi, tabiat boşluk kabul etmiyor. Siz insanları yaşamın gerçek anlamını insanlara veren değerlerden uzaklaştırırsanız bunu ötekileştirip insanlarla arasına bariyerler örerseniz, insan hakikati başka yerlerde aramaya başka melcelere sığınmaya başlar. Dinin İslam’ın kutsallarına savaş açıp insanlara bunları öcü olarak gösterirseniz adına kutsal demeseniz de yaşamınıza başka kutsallar yön vermeye başlar. Bugün yaşanan durum tam da budur. İnsanlar lâ ilâhe illallah bilinciyle yalnız Allah’a kulluk etmeye, yalnız onun iradesi otoritesi önünde boyun eğmeye sırt döndüklerinde yaşanmalarını birçok ilah birçok otorite yönlendirmeye başlar; farkında olsunlar ya da olmasınlar güce ve otoriteye tapınmaya başlarlar. Huzuru, dinginliği, mutluluğu namazla, tefekkürle, tedebbürle sağlamazsanız, bunları çoğu kapitalist bağlamda pazarlanan yogada, meditasyonda, enva-i çeşit spritüal etkinliklerde ya da neo-pagan mistik ayin ve ritüellerde aramaya başlarsınız.
Esasen yaşama anlam kazandıran, düşünceye tutum ve davranışlara yön veren kutsal ve üstün güç algısı insan yaşamının vaz geçilmez bir fenomeni olarak insanın olduğu her zaman diliminde her mekânda mevcuttur. “Allah’ın dini” olarak İslam, kutsalı ve üstün gücü Lâ ilâhe illallah öğretisi bağlamında tanımlar; tüm kutsiyet algının referansının yegâne üstün güç ya da ilah olan Allah olduğunu vurgular, insan yaşamını buna göre tasarlar. Seküler modern zihin yapısı ise kutsalı ve üstün gücü bireyi, sermayeyi, çıkarı, egoyu ve maddi gücü merkeze alan bir zihin yapısıyla inşa eder; seküler zihinle yetişen birey tutum ve davranışlarını böylesi kutsalları ve üstün gücü esas alarak şekillendirir. Bugün içinde yaşadığımız toplumda şahit olduğumuz ve İslam’ın batıl sapkın inanışlar, davranışlar olarak değerlendirdiği şeylerin arka planında seküler toplum yapısının kutsala ve üstün güce dair bu hastalıklı yaklaşımı yatmaktadır.
S: İslam’daki tasavvuf-tarikat anlayışına paralel olarak pagan inanışların da benzer bir aidiyet, ritüel ve cemaat bilinci oluşturma iddiasını nasıl anlamalıyız?
Kuşkusuz her pagan gelenek sosyal bir grup, bir cemaat yapılanmasıyla toplumda tebarüz etmektedir. Bu cemaat yapılanması bazen kurumsal bir kimlikle daha örgütlü düzeyde bir akım bazen de sosyal medyada örgütlenmiş bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Her pagan gelenek temsil ettiği zihin yapısıyla yani düşünce ve inanç sistemiyle, buna dayalı öngördüğü tutum ve davranışlarla hitap ettiği kitleye sosyal bir aidiyet bir benlik duygusu kazandırmaya çalışmaktadır. Bu doğrultuda pagan kült mensupları kendilerini toplumda ayrı bir sosyal grup olarak diğerlerinden ayrıştırmaktadır. Pagan gelenek bağlıları toplum içinde başlarda ana gövde toplum yapısından ve toplumun kendini ifade ettiği değerlerden bir sapma olarak değerlendirilse de zamanla kendilerine özgü inanç sistemleriyle tutum ve davranışlarıyla ayrı bir cemaat şeklinde örgütlenmekte ve dinler tarihinde tanımladığımız şekliyle yeni bir dinsel akıma dönüşmektedir.
Hocam çok teşekkür ederiz.