Tanrıcılık Oynayanların Oyuncak Zaferleri

Kitapta ortaya atılan bu ezber bozan görüşler, İsrail’in Arz-ı Mev’ud vaatlerine ulaşmak için Filistin’de 1948’den beri askeri gücü kullanarak uyguladıkları politikalarla son zamanda Gazze başta olmak üzere yaptıkları soykırımlarla, Amerika’nın ve Batı’nın Ortadoğu planları dahilinde İsrail’e koşulsuz desteği çerçevesinde değerlendirildiğinde hiç de yadsınmayacak bir gerçekliği önümüze sermektedir.

Nihal PAKIRDAŞI

Çizgi: Hilal Özder

Hemen hemen tüm literatür, Batı dünyasının 17. ve 18. yüzyıllarda kilise ile arasına mesafe koyarak, hatta Tanrı’yı dahi devre dışı bırakarak aklın önderliğinde bilimin ışığında Aydınlanma çağına geçtiğini aktarır. Fakat merceği konuya biraz daha yaklaştırdığımızda gerçeğin anlatılanlardan çok daha farklı bir yapıda vücut bulduğunu gözlemleriz. Bu konuya, Modernite ve Kıyamet adlı eserinde derinlemesine eğilen Bengül Güngörmez, Batı’nın üç ünlü muhafazakâr filozofu sayılan Henri de Lubac, Karl Löwith, Jacob Taubes’in ezber bozan görüşleri çerçevesinde ele alarak ne aydınlanmanın ne de modernitenin teolojiden tam bir ayrışmayı gerçekleştiremediğini, akıl merkezli geliştirdikleri sosyal ve siyasi teorilerinin din kaynaklı görüşlerin etkisi altında olduğunu dile getirir. Örneğin, tarihi safhalara ayıran düşünürler, genellikle üç safhalı tarih şemaları geliştirmesini dahi Hristiyanlıktaki teslis inancının bir yansıması olarak görmektedirler.

 Bilimin hakiki mürşit olarak görüldüğü, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik idealleri ile başlayan modernitenin ya da Aydınlanmanın neden nihilizm, teknolojik totalitarizm, kitlesel imha ve savaşla neticelendi sorusu, bizleri modernite krizinin, doğrudan doğruya dinsel boyutla ilişkisi olduğu çıkarımına götürmektedir. Kısacası, modernite tüm sekülerlik iddialarına rağmen dinler tarihinde bir bölüm ve tarihin yeni bir teolojik yorumu olmasından öteye geçememektedir. Kitapta ortaya atılan bu ezber bozan görüşler, İsrail’in Arz-ı Mev’ud vaatlerine ulaşmak için Filistin’de 1948’den beri askeri gücü kullanarak uyguladıkları politikalarla son zamanda Gazze başta olmak üzere yaptıkları soykırımlarla, Amerika’nın ve Batı’nın Ortadoğu planları dahilinde İsrail’e koşulsuz desteği çerçevesinde değerlendirildiğinde hiç de yadsınmayacak bir gerçekliği önümüze sermektedir. Özellikle Binyamin Netanyahu’nun Gazze saldırıları üzerine 26 Ekim 2023 tarihli açıklamalarında Tevrat’tan alıntıladığı “Hamas’a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz” açıklamaları ve İsrail’i ziyaretinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın “Bir Yahudi olarak da buradayım” itirafıyla birlikte ABD Başkanı Joe Biden’in; “Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir siyonistim, İsrail olmasaydı, dünyada tek bir Yahudi bile güvende olmazdı” şeklindeki tarihi açıklamaları birbirine eklemlendiğinde Batı’nın ve Amerika’nın modern dünya söylemlerinin altında yatan teolojik zemin gün yüzüne çıkmaktadır.

Tevrat’ı ve İncil’i kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan Yahudi ve Hristiyan dünyasının kutsal kitaplarından aldıkları referansla tek büyük hedefleri vardır: “Tanrı’yı kıyamete zorlamak”. Bu hedefi kitabına başlık olarak seçmiş olan Grace Halsell’in de açık açık işaret ettiği gibi, ABD Hristiyan sağı ile İsrail’in barış sürecinin sona ermesini istemekle birlikte her ikisi de İncil’in emri olarak nitelendirdikleri bir Armagedon istemektedirler. Yahudiler bu savaşta Müslümanların yok edilmesini, böylelikle Arz-ı Mev’ud hayallerine ulaşacaklarını düşünmektedirler.  Hıristiyanlara göre ise, Mesih’in yeryüzüne gelmesi bu savaşa bağlıdır. Bu yüzden Yahudilerin Müslümanlara karşı giriştikleri bu savaşta kazanması gerekir. Bu yüzden Müslümanlara karşı Yahudilerin yanında yer almak Hıristiyanlar için dini bir emirdir. Böylelikle Evanjelistler; özellikle Ortadoğu’da çıkan büyük karışıklıklar sonucu “Kurtarıcı Mesih’” geleceğini ve tüm kâfirlere karşı zafer kazanacağını düşünmektedirler.

Yukarıdaki bilgiler ışığında Ali Köse’nin “Milenyum Tarikatları” kitabında genellikle merkezi Amerika’da bulunan Hristiyan kökenli Adventist Akımlar, Yahova Şahitleri, Yedinci Gün Adventistleri vb. birçok akımların yanında, Uzakdoğu ve Hint kökenli gibi akımların, dünyanın çeşitli yerlerinde sayıları on milyonları bulan toplulukları yönettiğini görmekteyiz. Akımların takipçileri idealleri uğruna ölümü göze alacak kadar inançlarına bağlı, genellikle kurucularının mensuplarını intihara zorlayacak derecede ruh hastası olmalarının yanı sıra gerek cinsel gerekse maddi anlamda yandaşlarını sömüren karakterdedirler. Şahit olduğumuz bu sapkın akımların, özellikle Hristiyan kökenli olanlarının ana amaçları, yeryüzünü Hz. İsâ’nın gelişine hazırlamak. Bu verilerle ilk karşılaştığınızda modern (!) Batı ve Amerika’da bu denli din kökenli oluşumların işlevlerini anlayamamakla birlikte masumane bir şekilde bu durumu insanların manevi bir boşluk arayışı olarak değerlendirebiliriz. Fakat Müslümanların her daim bildiği çeşitli bahanelerle görmezden geldiği, görmek istemediği bu can alıcı çıkarımlarının esası artık Gazze ile aşikâr olmuştur.  Bu son gelişmelerin ışığında, açıkça görüldüğü üzere, Batı ve Amerika’nın “tarihin yeni bir teolojik yorumu” olarak icat ettikleri modernizm; tüm dünyayı ele geçirme hedeflerine ulaştıracak olan Hz. İsa’nın yeryüzüne gelişini hızlandırmaya ve kendilerine daha müreffeh bir zaman dilimi sağlamalarına vesiledir. Dolayısıyla dünya gücü olarak anılan bu devletler, kendi toplumunu ve diğer toplumları farklı argümanlarla kendi inançları uğruna eğiten, iğdiş eden zamanı geldiğinde çıkarları uğruna intihara sürüklemekte tereddüt etmeyen insanlık düşmanı sapkın oluşumların “çatısı” konumundadır. Son tahlilde Amerika ve Batı, aklın önderliğinde bilimin ışığında çıktıkları modernleşme serüvenlerini Evanjelist Hıristiyanlar ile Yahudi fundamentalistlerin abileri olarak özellikle Müslüman varlığına dolayısıyla tüm dünyaya tehdit olarak tamamlamışlardır.

Ve en nihayetinde kibir; meleği iblise dönüştüren, insanı şeytanlaştıran, ruhu alçakta olanların üstünlük illüzyonudur. Öyle ki insan bu illüzyonu nefs perdesinde sergilendikçe kendisini şeytanın dahi çıkmaya cesaret edemediği makama yükseltir. Zanneder ki, burnuna kaçan küçük bir sineğe karşı koyamayacak gücüyle Tanrı’yı kıyamete zorlayabilecek. Halbuki kalp gözü açık olana her şey ayandır. “Ne zaman gelip çatacak?” diye sana kıyamet saatini sorarlar. De ki: “Onun hakkındaki bilgi sadece rabbimin katındadır.” (A’râf Suresi /187)