Sosyal medyanın geleneksel medyadan en büyük farkı, karşılıklı iletişime imkân tanımasıdır. Sosyal medyada kullanıcılar da içerik üreticisidir. Bu durum birçok avantaj getirse de olumsuzlukları da barındırıyor. Bunlardan en önemlileri de bilgi kirliliği ve dezenformasyon olarak karşımıza çıkıyor.
Ersin ÇELİK
Gazeteci-Yazar

Merhaba. İçinizi karartmak istemezdim. Lakin zaten çoktan karartıldığını söyleyip gideceğim. Ama öncesinde çocukluğuma ineceğiz. Yıl 1993. Ben on iki yaşındaydım. İlkokulu yeni bitirmiştim. İlk bilgisayarı annemin, rahmetli babamdan kalma emekli maaşını çekmeye gittiği bankada görmüştüm. Saatlerce beklediğimiz kuyruğun başı vezneye yaklaşınca, memurların gözlerini ayırmadıkları ekranlar da görüş mesafeme girerdi. Zaten annemle maaş kuyruğuna girmenin, saatlerce beklemenin, kargaşanın, tartışmanın, itilmenin, iki güzel yanı vardı. Birincisi, kasası monitörün altındaki bilgisayarları görmek diğeri ise annemin bankadan çıkınca bana ekmek arası döner yedirmesiydi. Bilgisayarları görmek, arkadan da olsa nasıl çalıştığına dair meraklarımı gidermek heyecan vericiydi. Sahi ne işe yarıyordu bu bilgisayarlar? Bence bildiğimiz hesap makinalarının büyüğüydü ve daha büyük toplamalar-çıkarmalar bu bilgisayarlarda yapılıyordu. Çuvallarla gelen ve deste deste dağıtılan paralar… El kadar hesap makinası nasıl hesaplasın! Çocuktum ve sanırım ekranını görmediğim bilgisayarları muhayyilemde doğru kodlamıştım. Demiştim, yıl 1993’tü. Ben bilgisayarı anlamaya çalışırken, dünya yeni bir çağın kapısından girmişti oysa. ABD başkanlarının, resmi karargahları Beyaz Saray’a online olarak bağlandığı yıldı. Sonrasını ya hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz ya da bu yeni dünyaya doğuldu.
Sonra da sosyal medya denilen, internet dünyasının içindeki dipsiz kuyuya düştük. Kaç kişi miyiz?
Dünya dijital genel istatistikleri 2021 yılı göstergesine göre, 7 milyar 890 milyon olan dünya nüfusunun 4 milyar 550 milyonu aktif sosyal medya kullanıcısı. Yani dünyanın yüzde 58’ine tekabül ediyor. Peki bu kadar milyar insan sosyal medyada tam olarak ne yapıyor? Kaybettiğimiz hangi değerleri arıyoruz? Ya da farkında mıyız, mesela etkileşim bağımlısı olduğumuzu biliyor muyuz? Mesela, çocukları sosyal medyanın insafına terk ettiğimizin idrakinde miyiz? Mesela sosyal medya ile birlikte yalanın da müptelası olmuş muyuzdur?
Zaten her seviyede insanın rahatça kullanabilmesi için oldukça basit ara yüzleri olan tüm sosyal medya mecraları, aslında birbirlerinin kopyasıdır. Facebook, Twitter, YouTube, Instagram, WhatsApp ve diğer platformlar Amerika’yı yeniden keşfetmeyi denememiştir. Bu nedenle de sosyal medyayı günün her saati, her ortamdayken kolayca kullanabiliyoruz. Bu kolaylıkla birlikte sosyal medya hayatımızı artık büyük ölçüde işgal etti. Zamanın kontrolünü yitirdik. Hemen bir sağlama yapalım. Çevrenizdeki aktif sosyal medya kullanıcılarına sorun, bir gün 24 saat ama bu 24 saat, o bir güne yetiyor mu? Eğer kafasını ekrandan çevirirse yetmediğini söyler belki de bu acı gerçekle de yüzleşmiş olur.
Uzmanlara göre basit düşey kaydırma tekniğiyle (scrolling) sürekli tüketilen sosyal medya içeriğinin sonunun hiç gelmemesi, beyindeki yenilik ve bilinmezliğin harekete geçirdiği haz mekanizmasını tetikliyor. Bu durum, sosyal medyada geçirilen zamanı artırırken, vaktin bereketini ortadan kaldırıyor. Zaten zaman uçup gitmiyor. Psikolojik hasarlara da neden oluyor. Nedir bu sorunlar? Çokça duyduğumuz sosyal medya bağımlılığının ta kendisi. Yine konunun uzmanlarına göre sosyal medya bağımlılığı ile insanın kendisine duyduğu saygı arasında negatif bir bağlantı var.
Dev sosyal medya şirketleri, kullanıcılarını daha fazla çevrimiçi olmaya, daha fazla sosyal medya içeriği tüketmeye teşvik ediyor. Bunun için de birçok bilim dalından uzmanı istihdam ediyorlar. Kaynaklarının önemli bir kısmını bu çalışmalara ayırmış durumdalar.
Ekonomisi devasa boyutlara ulaşan sosyal medya sektöründe oluşturulan sanal rekabet ortamları da insana verilen değeri azalttı. Bir kere şunun altını çizelim, insanları daha fazla sosyal medya bağımlısı haline getirmek, sosyal medya platformlarının yegâne amacıdır. Sosyal medyada tüketim bağımlılığı kadar etkileşim bağımlılığı da ciddi bir sorundur. İnsanlar ihtiyaç duydukları bazı sosyal ihtiyaçları artık sosyal medya üzerinden karşılar oldu. Onaylanma, takdir edilme ya da iletişim kurma gibi duygusal ihtiyaçları günümüzde sosyal medya aracılığıyla karşılamak mümkün. Peki bu ihtiyaç gerçekten de sosyal medya vasıtası ile gideriliyor mu? Maalesef hayır. Aksine sınırsız bir doyumsuzluk ve tatmin olmama duygusu baş gösteriyor. Beğeni ve yorum alma mesajları, bağımlılığı sürekli hâle getiriyor. Sosyal medya bağımlıları arasında belki de en çok zarar görenler ise ebeveynleri tarafından ellerine tutuşturulan ekrandan hipnotize olmuşçasına saatlerce gözlerini ayırmayan küçük çocuklar. Ebeveynlerin çocukları meşgul etmek ve oyalamak için başvurdukları bu yöntem, çocuğun tüm hayatını etkileyecek önemli sorunlara yol açıyor. Uzmanlara göre ekran bağımlılığı gelişen çocuklarda; dürtü bozukluğu, hafıza problemi, dil gelişiminde gecikme, saldırganlık, uyku bozukluğu, özgüven eksikliği ve daha birçok hasara yol açıyor.
Sosyal medyanın geleneksel medyadan en büyük farkı, karşılıklı iletişime imkân tanımasıdır. Sosyal medyada kullanıcılar da içerik üreticisidir. Bu durum birçok avantaj getirse de olumsuzlukları da barındırıyor. Bunlardan en önemlileri de bilgi kirliliği ve dezenformasyon olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal medyada spekülatif bilgiler daha dikkat çekiyor. Etkileşim yönünden üreticisine kazançlar sağlayan spekülatif bilgiler, bu sebeple sosyal medyada hızlıca yayılır. İnsanların kendi fikirlerine yakın bilgileri fazla araştırmadan doğru kabul etme ve diğer insanlarla da paylaşma eğilimi, sosyal medya çatısı altında artık sektörleşen spekülasyon mekanizmasının ana besleyicisi oluyor. Sosyal medya, paylaşılan bilgilerin doğruluğu açısından bir kontrol mekanizmasına tabi olmadığı için kötü niyetli saldırı ve algı operasyonları için de en kullanışlı zemin olarak karşımıza çıkıyor.
Biliyorum içinizi çok fazla kararttım. Fakat sosyal medya hayatımızın ta kendisi oldu. İnsanlığımızı, duygularımızı, dürtülerimizi, yaşadığımız anı ve dahi geleceğimizi esir aldı. Bu acı gerçeği önce kabullenmek sonra da çareler düşünmemiz gerekiyor.