Sosyal medyanın psikolojik ve toplumsal etkilerini anlamak, sorunları tespit etmek ve değerlendirmek için kıymetli hocalarımızdan Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yavuz Selvi’ye üç soru yönelttik. Verdikleri cevapları, ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz..
İNSİCAM

Sosyal medyada varız.
Kadın-erkek, genç-yaşlı, çoluk çocuk, memur-esnaf, akraba-yabancı, dost-düşman oradayız.
Öğrencisi-hocası, eltisi-görümcesi-kayınvalidesi, gelin-damat, operatör doktor-kepçe operatörü sosyal medyada arkadaşız.
Sosyal hayattan daha çok sosyal medyadayız. Sosyal olmayan yaşamımıza yeni tatlar, yeni soslar arıyoruz.
Arabamızı satıyoruz, evleniyoruz, geziyoruz, eğleniyoruz, ağlıyoruz, şikayet ediyoruz, hakkımızı arıyoruz, yatıyoruz-kalkıyoruz ve hatta ölüyoruz sosyal medyada.
Kolumuzda serum, elimizde çiçek, ayağımızda parmak arası terliğimiz, yüzük parmağımızda tektaş, çatalımızda biftek, omzumuzda yılan dövmesi, burnumuzda hızma, saçımızın boyası, elimizin kınası hep sosyal medyada.
Anlık, durum, hikâye, geçen perşembe fotosu, gittiğimiz ziyaret, yaptığımız davet, bi’ de beni tek çek, bi’ de toplu alalım. Instagrama koyalım, Whatsapp profilini de gören olur, Twitter öksüz kalmasın, Facebook’u unutmayalım. Orada paylaş, burada paylaş, şurada paylaş.
Görmüş mü, görmemiş mi, kimler beğenmiş, niye öyle yorum yapmış, düşünelim, taşınalım, tartışalım, yeni kararlar alalım, cevap yazalım, beğenelim ve sosyalleşelim. Bizim geline bak amma da mutlu, bize mi nispet yapıyor bu?
Peki, sosyal medya bizi mutlu ediyor mu?
En çok paylaşımlar evden yapılıyor, bu sizce ne kadar mahremiyet ilkesine uygun?
Tatilde yapılan paylaşımlar başkalarında farklı duygular uyandırıyor olabilir mi acaba? Mesela özenti veya öfke gibi?
Ev ve tatilden sonra en çok paylaşım TV izlerken, yatmadan önce ve sabah kalktıktan hemen sonra yapılıyor. Tamam ben yatıyorum herkese iyi geceler, sabah kalktım herkese günaydın.
- Paylaşmıyorsan, yaşamamışsın demektir.
Çabuk ulaşır ve ulaşılır olmak sizin için ne kadar önemli? Randevu alamayacağınız veya hiç ulaşamayacağınız bir yönetici, hayatını merak ettiğiniz bir sanatçı ya da sporcu hemen yanı başınızda.
O’nun paylaşımına kapak yapabilir, onu eleştirebilir, taparcasına övgüler yağdırabilirsiniz. Fotoğrafınızı beğenen biri size mesaj kutusundan yazabilir, size taciz edebilir ya da duygusal bir ilişkiyi başlatabilirsiniz.
Sosyal medya çabuk ulaşılmayı, çabuk ulaşmayı sağlıyor. Hatta buluşması, görüşmesi mümkün görünmeyen insanları birbirine bağlıyor. Aynı ağda buluşturuyor. Kayınpederiniz ile milyon dolarlık iş yaptığınız bir CEO aynı arkadaş listesinde buluşuyor.
Sosyal medya paylaşımları yalnızca sizin duygularınıza hitap etmekle kalmıyor, paylaşımınızı gören her insanda bir duygu uyandırıyor. Sizi kendisi ile kıyaslıyor, tatilinizi, evinizi, eşinizi hatta evde beslediğiniz kedinizi kıskanıyor, yaşantınıza özeniyor, günlük olaylara yaptığınız yorumlar nedeniyle hayat felsefenize öfke duyuyor.
Yaşarken bunu nasıl paylaşırım diye yaşamaya başlıyorsunuz. Yalnızca paylaşmak için tatil yapıyorsunuz, yemek masasının üzerindeki eşyaları düzeltip yemeğe başlamadan önce fotoğrafını paylaşıyorsunuz. Başkasının paylaşımlarından esinlenip onlar gibi yaşamaya çalışıyor ve siz de başkalarını paylaşımlarınızla etkiliyorsunuz.
Bilinmek istiyorsunuz, beni bilsinler ve yaptıklarımı görsünler diye düşünüyorsunuz Görüneyim, göstereyim. Dikkatleri üzerime çekeyim. Takdir edileyim, kusurlarımı gizleyeyim. Bir yandan da merak ediyorsunuz, onlar ne yapıyor şu anda? Şimdi neredeler, bu paylaşımı nereden yapmışlar?
İşte sosyal medya bu görünme ve gösterme isteğini çok iyi yönetiyor. Hatta en iyi ve en çok yönettiği duygu ve davranış bu: Görünmek ve göstermek. Böylece daha abartılı, dramatik ve duygusal kişilikler ortaya çıkıyor.
Davranışlarda ve yorumlarda abartı üstüne abartı görülüyor. İlişkiler artık daha yüzeyel hale geliyor. En sorunlu durumlardan biri ise çabuk kaybolan duygular. Bir saldırıda öldürülen çocuklara duyduğunuz üzüntü, bir sonraki düğün fotoğrafı ile yerini sevince bırakıyor. Bu duygu da uzun sürmüyor, sönüyor ve başka bir görsel ile başka bir duygunuz ortaya çıkıyor. Bunların hepsi çok kısa sürüyor.
Düşünebiliyor musunuz? Duygularınızla oynanıyor. Siz de herhangi bir duyguyu uzun süre yaşayamıyorsunuz. Bir ölüm, bir savaş, bir haksızlık mücadele edilmesi gereken bir durum değil hızlıca önünüzden geçen bir görsel ve bir kaç saniyelik üzüntü, o kadar.
Sosyal medya paylaşımlarından en çok etkilenenler ise telkine yatkın kişilik yapısına sahip olanlar. Bu sadece kişilik ile değil aynı zamanda analitik düşünme yeteneğine sahip olamama ile de ilgili.
“Sen her paylaşılana, yazılana, habere inanıyorsun, yapma işte saf mısın? Biraz eleştirmeyi, analiz etmeyi öğren” Buna biz sosyal medya okur yazarlığı diyoruz. Çünkü bunu öğrenemezsen kolay etkilenirsin, seni yönetmelerine izin verirsin, algıladığın şeylerin gerçek mi sahte mi olduğunu anlayamazsın. Yolunu değiştirirler, altını oyarlar, kafana vurup ekmeğini alırlar sen bir de üstüne teşekkür edersin. Sosyal medya böyle bir yer, düşünmüyorsun ve takip ettiklerin bir de bakmışsın senin zihnini çalmış.
Sosyal medya destekçi veya taraftar toplamak için muhteşem bir ortam. Manipülasyona giden kral yolu. Bir fikrin en çok desteğe ve taraftara ihtiyacı vardır. Kitleleri yönetmenin kuralı budur. Algıları yönetmek ve taraftarın hararetini artırmak. Sözel ve psikolojik şiddet, beğenmek ya da bir kaç kelime yorum ile de mümkün olabiliyor, bunu bize sosyal medya gösteriyor sağolsun.
Bir siyasi düşüncenin taraftarı arttıkça diğeri ötekileştiriliyor ve hatta linç ediliyor. Böylece siz de basit bir takipçi konumundan çıkıp karşıdakine taş atan bir holigan oluyorsunuz.
Görünmek ve göstermek için ne yapmalı? Normal bir insan neden takip edilsin veya beğenilsin ki? Gazetecilikte kuraldır, köpek adamı ısırırsa haber olmaz, adam köpeği ısırırsa haber değeri vardır. Bu nedenle sosyal medyada sıklıkla aşırılıklar sergilenir, teşhircilik yapılır, konuşmalar küfürle biter, kutsallara saldırılır, pervasızca davranışlar vardır ve başkasının paylaşımı çalınır. İftira, ayrıntılardan büyük genellemeler çıkarmak, konunun uzmanı gibi yorum yapmak, engeli olanla veya zayıfla dalga geçmek… Sosyal medyada kuraldır, ne kadar çok beğeni alırsan o kadar varsın. Bu yüzden bir de takma isimle hesap açılmalı ve gizli kimliklerle savaşa devam edilmelidir.
Peki, sosyal medya hep böyle kirli mi? Faydası yok mu? Sayısız faydası var. Artık köylü ile şehirli, emekli ile öğrenci arasında bilgiye ve habere ulaşma açısından fark kalmadı ya da azaldı. Nerede ne yenir, nerede tatil yapılır, hangi okul kaliteli, hava durumu nasıl sorularımızın cevapları olaylara farklı bakış açıları, fırsatlar, tavsiyeler, ipuçları, davetiyeler hep dostlarımızın paylaşımlarında. Sosyal medya paylaşımlarından görerek ev alanlar, evlenip yuva kuranlar, dolandırıcılıktan korunanlar, kitap okuyanlar, alışverişini ucuza getirenler, güzel davranışları örnek alanlar, hayatına yön çizenler de var. Şu bir gerçek ki sosyal medyayı küçük bir grup dışında pek çok insan ihtiyacına ve keyfine göre kullanıyor. Sosyal medyadan faydalanıyor ve kullandıkça daha doğru kullanmayı öğreniyor.
Biz bu yazımızda sosyal medya kullanımına dair örnekler sunmaya çalıştık. Gerçek şu ki bir olayın kendisinden daha çok nasıl gösterildiği veya ne kadar çok paylaşıldığı önemli hale geldi. Kendi duygusunu ve düşüncesini ifade etmeyi öğrenememiş, sınırlarını belirleyememiş bir insanın sınırsızca ve sorumsuzca sosyal medya kullanımı artık sorunlu sosyal medya kullanımı halini almıştır. Post-truth çağında kritik analitik düşünce ve sosyal medya okur yazarlığını öğrenmek ve öğretmek atılacak ilk adımdır. Hoşça kalın…