Huzur Dersleri önceleri öğle ile ikindi arasında icra edilirdi. Sonradan ikindi sonrasına alınmıştır. Derslerin iki saat civarında sürdüğü belirtilmektedir. Dersin sonunda müzakere faslına geçilir, muhataplar varsa dersle ilgili sorular sorarlardı.
Mustafa ÖZEL
Prof. Dr., FSMVÜ İslami İlimler Fak.

“İslam eşittir ilim.” desek, abartılı bir ifadede bulunmuş olmayız. Asr-ı Saadet’te bunun birçok misalini görmek mümkündür. Bunun en belirgin örneği, Mescid-i Nebevî’deki Ashâb-ı Suffe’dir. Müslümanların fethettikleri yerlerde, şehirlerde inşa ettikleri kurumlardan biri de medreseler yani eğitim kurumlarıdır. Hem sosyal hayatın ihtiyaçları hem dinî pratikler hem de devletin ve toplumun geleceği için eğitim ve öğretim zorunlu bir faaliyettir. Bu bakımından İslam fetihleri, gittikleri topraklara marifet, ilim ve fikir de götürmüşlerdir.
Müslüman yöneticiler, ilme kurumsal olarak destek verdikleri gibi kişisel olarak da ilimle ilgilenmişlerdir. Bu yazıda Osmanlı padişahlarının huzurunda Ramazan aylarında icra edilen ve Huzur Dersleri olarak bilinen ilim meclislerinden söz edeceğiz.
Konu hakkında ilk ve en kapsamlı kitabın yazarı Ebül’ulâ Mardin’e istinaden yapılan geniş bir tanım, şöyledir: Padişahın huzurunda/katında yapılan dersler anlamına gelen Huzur dersi, H. 1136 yılında Sadrazam İbrahim Paşa ile sadarat makamının uhdesinde başlayan ve h. 1172 Ramazan’ından itibaren Sultan III. Mustafa’nın fermanıyla saltanat makamıyla resmileşen, biniş merasimi sonrası Osmanlı padişahının hazır bulunmasıyla, şeyhülislam tarafından seçilen ve padişah tarafından onaylanan yetkin ulemadan müteşekkil bir heyet tarafından her yıl Razaman’ın belirli günlerinde padişahça tayin edilen mekânlarda gerçekleştirilen ilmî mecliste Kâdî Beyzâvî tefsirinin münâzaralı tarzda tedrisinin yapıldığı toplantıdır.[1]
Bu toplantılar padişah huzurunda yapıldığı için, bunlara Huzûr-ı Hümâyûn Dersleri veya kısaca Huzûr Dersleri denmiştir. Huzur Dersleri’nin tarihi, Osman Bey’e kadar geri götürülse de resmi hüviyet kazanması, III. Mustafa zamanında olmuştur.[2] İlk ders 1172 (1758) Ramazan’ında Fetva Emîni Ebû Bekir Efendi (mukarrir), Nebil Mehmed Efendi (muhatap), Saray Hocası Hamîdî Mehmed Efendi (muhatap), Şeyhulislâm müfettişi İdris Efendi (muhatap), müzellef Mehmed Efendi (muhatap) ve Konevî İsmail Efendi (muhatap) tarafından gerçekleştirilmiştir.[3]
Ebül’ulâ Mardin, Sultan III. Mustafa’nın bu usulü vaz ederken babası III. Sultan Ahmed’in hem sadrazamı hem de damadı olan yazarın ifadesiyle “güzide, mütefekkir, nefis san’atlar hâmîsi, bedâyi meftunu, ulema âşıkı meşhur Nevşehirli İbrahim Paşa sarayında riayet olunagelen müstahsen bir âdetten ilham almış olsa gerektir.” yorumunu yaparak dersin esin kaynağına işaret etmiştir.[4]
Katılımcılar
İlk sırada padişah yer almaktadır. Çünkü o yoksa, dersi yapılmazdı. Deyim yerindeyse Huzur Dersleri, padişahın varlığıyla kaimdi. Ayrıca kimlerin buraya katılacağını belirleyen kişiydi o. Sonra şehzadeler, valide sultanlar, hanım sultanlar gibi onun yakınları gelmekteydi. Vezirler, diğer devlet yöneticileri de yapılan bu dersleri dinleyenler arasında bulunurdu.
Bu derslerin gerçekleştirilmesinde, iki âlim türü rol almıştır. İlki, dersi sunan ve kendisine mukarrir denen zat ile onun yaptığı dersi müzakere eden, değerlendiren muhataplardır. Mukarrirler, muhataplar arasından seçilirdi. Bunların seçimi, Şeyhülislam’ın uhdesinde idi. Filhakika bu dersler, bir tefsir dersi idi. Ramazan ayının Kur’an-ı Kerim’in indiği ay olması, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda diğer aylara nazaran daha çok okunması, bunun temel sebebi olsa gerektir. Bunların büyük bir ciddiyet ve resmiyetle yapıldığı, katılımcıların resmî elbiselerini giymiş, nişanlarını takmış olduklarından anlaşılmaktadır. Beyaz sarığının üzerine sırma takmış olan mukarrir, arkasında muhataplar olmak üzere kıdem sırasıyla padişahın huzuruna girerlerdi. Zaman içerisinde muhatapların sayısının değişmesine karşılık mukarrir daima tek bir kişi olmuştur. Her iki sınıf için belirlenen şartlar bulunmaktaydı.
Huzur Dersleri, Ramazan ayında haftada iki kez olmak üzere toplamda sekiz gün yapılırdı. İlk sekiz günde yapıldığı da olmuştur. Bunların hangi günler yapıldığı konusundaki farklılık, zaman içerisinde meydana gelen değişikliklerden dolayı olmalıdır. Hem hocalar hem de dinleyiciler minderlere otururlardı. Bu derslerin nerede yapıldığı meselesi, zamanın padişahının yaşadığı saraya göre değişkenlik arz ederdi. Topkapı Sarayı’nın Sofa-yı Hümâyûn, Sofa Köşkü, Sünnet Odası, Revak Köşkü, Has Oda gibi birimleri dışında Sepetçiler Kasrı, Beşiktaş Sahil Sarayı, Çırağan Sarayı gibi mekânlarda söz konusu dersler gerçekleştirilmiştir. Pakalın’ın aktardığına göre Huzur Dersleri II. Abdülhamid zamanında Yıldız Sarayı’nda, Sultan V. Mehmed Reşad zamanında ise Dolmabahçe Sarayı’nda yapılırdı.[5]
Bu derslerin devrin en önemli âlimleri ile padişahın bir araya geldiği bir meclis olduğu unutulmamalıdır. Kimi zaman padişahların derse aktif olarak katıldıkları, soru-cevaplara müdahale ettikleri, bunun dersleri daha renkli hale getirdiği kaydedilmiştir. Nakledildiğine göre Sultan II. Abdülhamid, mukarrir, muhatapların kendisine yönelttiği soruya cevap veremezse veya verilen cevap yeterli olmazsa kendisi cevap verirmiş. Bu durum, derslerin formalite şeklinde olmayıp adet yerini bulsun diye yapılmadığının göstergesi olarak değerlendirilmiştir.[6]
Arşiv kayıtlarına göre bu derslere katılan ulema, ders başlamadan önce, “zât-ı şevket-simât-ı hazret-i pâdişahiye ve devlet-i ailiyyelerine sâdıkâne îfâ-yı hıdmet edeceği”ne yemin ederlerdi.[7]
Huzur Dersleri önceleri öğle ile ikindi arasında icra edilirdi. Sonradan ikindi sonrasına alınmıştır. Derslerin iki saat civarında sürdüğü belirtilmektedir. Dersin sonunda müzakere faslına geçilir, muhataplar varsa dersle ilgili sorular sorarlardı. Dersler padişahın “Kâfî!” demesinden sonra, mukarririn duasıyla nihayete ererdi.
Yukarıda verilen tanımda da görüldüğü üzere, bu derslerde takip edilen kitap, Kâdî Beyzâvî’nin Envâru’-Tenzîl adlı tefsiridir. Bu tefsirin seçilmesinin sebebi, muhtemelen, eserin medreselerde yaygın olarak okutulmasının yanı sıra, kısa ve öz olması, ulema nezdinde itibar görmesidir. Tefsir tarihinde üzerinde en çok haşiye yazılan tefsirin Envâru’-Tenzîl’in olması, ilmiye sınıfının teveccühünün bir göstergesi olarak okunmalıdır.[8] Son dönem âlimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen, Tabakâtü’l-Müfessirîn (Büyük Tefsir Tarihi) adlı eserinde adı geçen tefsir hakkında yetmiş beş hâşiye, otuz dokuz ta’lîk yazıldığını kaydetmiştir.[9] Daha sonraki araştırmalarda bu rakam oldukça yükselmiştir. Bir araştırmacının tespitine göre Envâru’t-Tenzîl’e üç yüz elli hâşiye, elli sekiz ta’lîkât, yirmi dokuz da Envâru’t-Tenzîl hâşiyesine hâşiye yazılmıştır.[10]
Merhum Ömer Nasuhi hocanın adı geçen tefsir hakkındaki şu değerlendirmesi, önemlidir: “Filvaki bu tefsir, yazılışı itibariyle külfetten beri, selis bir üslubu haiz, müfessirlerin bildirdikleri birçok vecihleri pek mûciz bir tarzda câmidir. Bir kısım mutasavvıfâne, hakîmâne beyanâtı muhtevidir. Münakkahiyyeti itibariyle de bînazîr olduğundan ilim kürsülerinde tedrisi için pek elverişli bulunmuştur.”[11]
Huzur Dersleri’ne katılan bazı zevat-ı kiramın isimlerini, örnek olarak zikredelim.
İsâmüddin İsmail b. Muhammed b. Mustafa Konevî (ö. 12 Safer 1195/7 Şubat 1781) (Kâdî tefsirine haşiye yazan meşhur âlim)
Şeyhülislam Kâdîzâde Mehmet Tahir Efendi (ö. 6 Mayıs 1828 (?) )
Safranbolulu İsmail Necati Efendi (ö. 6 Şubat 1920)
Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi (Reisü’l-Ulemâ) (1830-12 Kasım 1920)
Debreli Vildân Fâik (ö. 4 Temmuz 1924)
Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi (1878-27 Mayıs 1942)
Muğlalı Ali Rıza Efendi (ö. 31 Mart 1943)
Nasuh Efendizâde Mustafa Asım Efendi (ö. 25 Ağustos 1943)
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (22 Haziran 1869-12 Mart 1954)
Arapkirli Hüseyin Avni (Karamehmedoğlu) Efendi (ö. 11 Mayıs 1954)
Yukarıda isimlerini saydığımız âlimler içerisinde Huzur Dersleri’nde en uzun bulunan zat, Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi’dir. Kendisi bu derslere 1866-1873 yılları arasında muhatap, 1874-1908 yılları arasında ise mukarrir olarak katılmıştır. Kırk küsur yıl bu derslerde bulunmuştur.
Huzur Derslerine katılan mukarrir ve muhataplara çeşitli hediyeler takdim edilirdi. Bunlar, nakdî hediyeler, bohçalar ile derece ve terfilerdir.[12] Derslere katılan âlimlere verilen nakdî hediye ve ihsanlar yıldan yıla değişkenlik arz etmekteydi. 1172 yılında ilk Huzur Derslerine katılanlara yüz altın verilmiştir. Bohçanın içinde çakşır (ince kumaştan yapılmış erkek şalvarı), kaftan, entari, kavuk, destar (sarık),car, atlas, ferace, cübbe, tülbent, kuşak, papuç, çuha ve çeşitli kumaşlar bulunurdu. Terfi ve nişanlar da hocaların derslerdeki başarı durumuna göre takdir edilirdi. Ders esnasında ilmî üsluba mugayir davrananlar olursa bunlar sürgün gibi cezalarla cezalandırılmışlardır.
Yıllarca süren Huzur Dersleri, son olarak halife Abdülmecid zamanında 1341 Ramazan’ında (Mayıs 1923) yapılmış, 26 Receb 1342/4 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılmasıyla birlikte tarihten silinmiştir.
*
Bu derslerden bazıları, Huzûr-ı Hümâyûn Ders Takriri Defterleri adıyla kayıt altına alınmış olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir. Bunların buraya Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nden intikal ettiği düşünülmektedir. İstisna da olsa bu takrirlerin basılmış olanları da vardır. Bu hususta Debreli Vildân Fâik’in el-Mevâizü’l-Hisân fî mâ Kurrire beyne yedeyi’s-Sultân’ını (Dersaâdet, 1330) örnek olarak zikredebiliriz. Eser oldukça planlıdır. Kitabın her dört bölümün alt bölümleri vardır. Bölümler, Birinci Ders gibi ders adıyla isimlendirilmiştir. Dersler ise, mukaddime, mebhasler ve hâtimeden (sonuç) meydana gelmektedir. Mebhaslerin altında, bazen mesele başlığı yer almaktadır. Her dersin sonunda, muhataplarla yapılan tartışma kısmı bulunmaktadır. Dördüncü Ders’te mebhas yerine mevzû kelimesi tercih edilmiştir. Birinci ders Hûd suresinin 17. ayetinin, ikinci ders 31-33, üçüncü ders 50-52 ve son ders 78-80 ayet-i kerimelerinin tefsirini içermektedir.

Son zamanlarda bazı araştırmacı ve akademisyenler, bu takrirleri yayınlamışlardır. Merak eden okuyucularımız için bunları aşağıda veriyoruz.
Mustafa Ünver, “Sarayda Abdülhamid Han Huzurunda Bir Tefsir Dersi ve Neşri”, Dinsel ve Kültürel Farklılıkların Birarada Yaşaması: İstanbul Tecrübesi, 2010, s. 333-353
Aydın Temizer, “Osmanlıda Huzur Dersi Örnekleri Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni Neşirleri I”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, cilt: XV, sayı: 28, s. 65-92
Aydın Temizer, “Osmanlıda Huzur Dersi Örnekleri Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni Neşirleri II”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015, cilt: XVII, sayı: 31, s. 167-191
Ersin Çelik, “Huzur Dersleri Mukarrirlerinden Tosyalı İsmail Zühtü Efendi’nin Tefsir Metninin İncelenmesi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2017, cilt: XVI, sayı: 31, s. 301-314
Aydın Temizer, “Osmanlı’da Huzur Dersi Örnekleri, Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni Neşirleri III”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlahiyat Tetkikleri Dergisi (İLTED), 2018, sayı: 50, s. 45-77
Kasım Hızlı, “Reisü’l-Ulema Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi’nin Huzur Dersi Takririnde Sultan II. Abdülhamid’e Eğitim ve İdareye Dair Yaptığı Tavsiyeler, OSMED: Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, 2018, cilt: IV, sayı: 6, s. 37-56
Mehmet Akif Alpaydın, “Hulâsatü’l-Mukarrirîn: Huzur Dersi’nde Fâtiha Tefsirinden Süzülenler”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2018, cilt: XXVII, sayı: 1, s. 193-210
Kasım Hızlı, “Reisü’l-Ulema Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi’nin Huzur Dersi Takririnde Sultan II. Abdülhamid’e Eğitim ve İdareye Dair Yaptığı Tavsiyeler”, OSMED: Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, 2018, cilt: IV, sayı: 6, syf. 37-56
Süleyman Gür, “Huzur Derslerine Katılan Kırım Uleması ve Muhammed Emin Efendi’nin Tefsir Metninin Neşri”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020, sayı: 15, s. 321-361.
Aydın Temizer, “Osmanlıda Huzur Dersi Örnekleri Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni -4”, Darulfunun İlahiyat [İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi], 2020, cilt: XXXI, sayı: 1, s. 1-31
Süleyman Gür, “Giritli Ahmed Efendi ve Huzur Dersi Risâlesi’nin Tahlili Neşri”, Tefsir Araştırmaları Dergisi, 2020, cilt: IV, sayı: 2, s. 604-630
[1] Ömer Kara, “Osmanlı’da Huzur Dersleri Geleneği Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2011, cilt: IX, sayı: 18, s. 522.
[2] Osman Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, I, 860, 861
[3] Pakalın, I, 861
[4] Ebül’ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul 2017, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, I, 63
[5] Pakalın, I, 861; 863-864.
[6] Kasım Hızlı, “Reisü’l-Ulema Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi’nin Huzur Dersi Takririnde Sultan II. Abdülhamid’e Eğitim ve İdareye Dair Yaptığı Tavsiyeler”, OSMED: Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, 2018, cilt: IV, sayı: 6, syf. 39
[7] Fatih Akyüz, “İlim ve Siyasetin Bir Randevusu: “Huzur Dersleri” ”, Bir İnsan-ı Selîm Prof. Dr. Azmi Özcan’a Armağan, 2016, s. 493.
[8] Muhammet Abay, “Osmanlı Döneminde Tefsir Haşiyeleri”, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Kur’an Tefsirine Hizmetleri -Tebliğler ve Müzakereler- Tartışmalı İlmi Toplantı, 21-22 Ekim 2011, 2012, s. 179.
[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Tabakâtü’l-Müfessirîn (Büyük Tefsir Tarihi), İstanbul 1974, II, 531-534.
[10] Şükrü Maden, Tefsirde Haşiye Geleneği ve Şeyhzâde’nin Envârü’t-Tenzîl Haşiyesi, İstanbul: İSAM Yayınları, 2015. 337-367; 367-372; 372-375.
[11] Bilmen, Tabakâtü’l-Müfessirîn (Büyük Tefsir Tarihi), II, 528.
[12] Ebül’ulâ Mardin’in, muhalled eseri Huzur Dersleri’nin Dokuzuncu Kısım’ı (II-III, 85-187), bu derslere katılanlara verilen hediye ve cezalara ayrılmıştır. Burada oldukça detaylı bilgiler verilmiştir.