Necâta Vesile; Bir Mektup ve Hisler

Rahmetine talip olmak bizi her sıkıntıda, Resûlullah olsa ne yapardı sorusuna muhatap kılmıyorsa istediğimiz sonuca ulaştırır mı? Ruhum yarışlara karşı, kimseyle hiçbir şeyin yarışına girmem, reddeder kendimi geri çekmeyi tercih ederim. Zîrâ talip olduğum şey başka, bambaşka…

Zehra TUNÇ

İMH Genel Sekreter Yrd.


Merhabâ ey âlî Sultan merhabâ

Merhabâ ey kân-ı irfân merhabâ …


Yıl 2018. Aylardan şubat. Kuralar çekilmiş, adımız kavuşacaklar listesine yazılmış; nasıl bir heyecan, nasıl bir merak, nasıl kalp çırpınışı, tarif edilemez…


Hemen bir not defteri edinip zihnimdeki, gönlümdeki her şeyi dökmek istedim. Onu ilk gördüğümde ne yapacağımı, kimlerin selamını ileteceğimi, onun mescidinin bahçesinde kimlerle tanışacağımı, nerede nasıl davranacağımı zihnimde bir duvardan bir duvara çarparak tarttığım doğru. Hislerimi kontrol edebilecek miyim telaşı da diğer yandan sarıyor beni. Şubat ayının ilk günlerinden 9 Ağustos’a kadar zihin ve gönül murakabesi çetin bir şekilde devam etti. İlk Medine dediler, önce o gül sultânı ziyâret, sonra Mekke… Heyecan giderek artıyor… Elimiz boş gitmek istemedik. Ne kadar dolu oldu; Rabbimiz bilir, denedik.


Kaldığımız otel Mescidin bir sokak ötesindeydi. Kilometrelerce uzaktayken de adını her andığımızda ruhumuz coşarken, bunca yakın olmak … İnsan sevdiğinde zaman ve mekân mefhumu farklılaşıyor muhakkak. Her şey gönlünde, sağ elini kalbinin üzerine koy, gözlerini kapat ve adını söyle; nasılsın? Ne kadar ve nasıl sevdiğini böylece anlarsın…
Bize onun çağında yaşamak nasip olmadı, o en güzel asır, o yaşadığı için güzel olan, saadet asrında yaşayamadık cismen. Kur’ân’ın yıllarca süren nazil oluşuna, Cebrail’in Rabbimizden cümleleri ona bildirişine şahit olamadık. O tabloyu ancak hayal edebiliyoruz ve fakat hepimizin tahayyülünde apayrı canlı, öyle değil mi? Peygamberimiz, efendimiz, sallallahu aleyhi vessellem, mescidinde dostlarıyla oturuyor, diz dize, o esnâda Cebrail aleyhisselam geliyor ve Rasulullah’ta bir hâl; sahabe efendilerimiz şahit oluyor ayetin inzâline. Ve o gül sultan ashabına o an inen ayeti hemen söylüyor. Böyle canlı canlı, böyle ân ân Rabbimizin bizden istediklerine şahit bir nesil asrı saadet. İnce ince, nakış nakış ruhları güzelliklerle bezeme zamanı o asır.


Yeşil halının üstüne vardık, sıramız geldi nihayet, nasıl bir izdiham, bilhassa kadınlar kısmında! Şurada iki rekât namaz kılıp, işte o ânı tahayyül etmek niyetimiz, elhamdülillah nasîb edene. Allah her ân yalnız olmadığımızı hatırlatıyor belki, ‘tahayyülü kısa kes, şimdi bu asırda bu kargaşanın zamanında yaşıyorsun. Edeple görevini tamamla, sükût ile ayrıl ki, herkes senin gibi günlerce, saatlerce bu ânı bekledi, o da kim bilir nasıl istedi, yakardı, kardeşinin hakkını gözet’ ihtarı âdeta ensemizde.
Yine de fahr-i kâinata, âl-i sultana bir merhaba diyebilmenin mutluluğu tarifsiz.

Çünkü ol mahbub-i Rahmânu Rahîm
Kıldı dünyayı cemâlinden naim.


Cennetten beklentimiz giderek artıyor, hak etmesek de Rahman ve Rahim olan Rabbimizden niyazımız dünyayı onun güzelliğiyle nimetlendirdiği gibi cennetinde de cemalini göstersin duamız. Dünya gözüyle göremedik, görmeden sevdik, sevmek için görmek gerekmiyor demek, bildik. Ve peygamberliğin hitâmı oluşu ile yeryüzüne yaydığı bütün güzelliğin sonsuza kadar devam edeceğine yürekten imanımız aslında biz de onun kademinin izini sürebilsek, yakınlığın mümkün olabileceğini gösteriyor. Biz zaten on dört asrı gözümüzü kapatınca hiç fark etmiyoruz, iş ki gözümüz açıkken de arayı kapatalım…

Şöyle Beytullaha karşı ol Rasûl
Yüz yere vurmuş ve secde kılmış ol


Âh, kafiyelerin en güzeli Nazan Bekiroğlu’na göre. Bir kez beytullah deyince peşi sıra âh dememek mümkün mü? Bu iki harf dünyayı ve ahireti, Rahmânı ve Rasulünü, cenneti ve cehennemi, sevabı ve günahı, ruhumuzda, gönlümüzde, kalbimizde, zihnimizde ne varsa hepsini içine almayı başarıyor. Hatta ümitler ve korkular, helaller ve yasaklar…


Ya özlemler? Evet hepsi bu iki harfin içinde… Kâbe’yi ilk gördüğümde bu kadar etkileneceğimi hiç zannetmemiştim. Dünyayı gezme isteğim bile sıfırlandı, azıcık param olsa biriktirip tekrar gitmek, tekrar yüz sürmek, tekrar koklamak, tekrar orada secde yapmak, tekrar kavuşmak için kullanacağım doğru. Dünyanın en güzel, en hakîkat, en dolu dolu, en nefes aldığımı hissettiğim, en muhteşem ve en nahif aynı zamanda en aslında ne olduğumu hatırlatıcı, en zor ama en tevekküllü, en kimin misafiri olduğumu bildiren yeri, Beytullah; en lezzetli secdelerin mekânı orası! Ne için yaşadığımızı bildiren ve artık gayrisinin boş olduğunu anlatan…

Anda iken nagehan ol yüzü ak
Cennete var dedi Cebrail Hak

Belki de en büyük duamız, yüzümüz ak, gönlümüz ferah ruhumuzu teslim etmek. İşte öyle yaşamak ve öylece ölmek. İstiyoruz nitekim; üç günlük dünyayı hakkıyla yaşayamadık, gereğince memnun edemedik Rabbimizi, hatamız elbette çok, bile bile yaptıklarımız üstelik… Yine de bir ân, nagehan, olur ya nasib olur; en ak haliyle yüzümüz varalım huzuruna…

Sünnetin tut ümmeti ol ümmeti
Ta nasip ola sana Hak rahmeti


Süleyman Çelebi sonunda bir öğüt, bir anahtar ile biraz da üstüne basa basa veriyor duamızın nasıl gerçek olabileceğinin cevabını; Rabbimizin huzuruna yüzümüz ak çıkalım istiyorsak, sınavları anlayabilmemiz ve atlatabilmemiz ümmeti olmakta ısrar ile mümkün. Zor mu elbette zor, talip olduğumuz şey nispetince zorluk derecesi de artıyor, üstelik bir imtihanı kazanmanın ödülü hep daha büyük bir imtihan. Birinci sınıfı bitirince çok zor sınav verdin, hadi şimdi ana sınıfına dön demiyor hayat, daha zoru olan ikinci sınıf ile karşılıyor bizi…


Rahmetine talip olmak bizi her sıkıntıda, Resûlullah olsa ne yapardı sorusuna muhatap kılmıyorsa istediğimiz sonuca ulaştırır mı? Ruhum yarışlara karşı, kimseyle hiçbir şeyin yarışına girmem, reddeder kendimi geri çekmeyi tercih ederim. Zîrâ talip olduğum şey başka, bambaşka…


Sözlerime son verirken huzurunuzda Süleyman Çelebiye rahmet diliyorum. İyi ki yazmışlar, söylemişler ve yüzyıllardır bize bazı şeyleri hatırlatma sorumluluğunu üstlenmişler. Bu bir müezzin edasıyla arka saflara imam efendinin söylediğini aktarmak gibi kutsal, bu değirmene su taşıyan herkesten Rabbimiz razı olsun, bize de razı olacağı kişilerden olmak nasib olsun. Âmin.