Anlaşılır ve açık bir dil kullanan Süleyman Çelebi, eserini eski Anadolu Türkçesi ile yazmıştır. Arapça ve Farsça tamlamalara çok az yer veren, sıcak ve sade dil ile içinden geldiği şekilde söyleyen şair, samimiyetini yansıttığı bir eser ortaya koymuştur.
İbrahim EMİROĞLU
Prof. Dr., DEÜ İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

Bilindiği gibi, Süleyman Çelebi’ (ö.825/1422) derin bir Peygamber sevgisiyle 812/1410 yılında yazdığı eserine Vesîletü’n-Necât (Kurtuluş Yolu; Kurtuluş Sebebi) adını vermesine rağmen halk arasında söz konusu bu eser, Mevlid ismi ile meşhur olmuştur.
Eser, yazıldığı dönemden itibaren Osmanlı coğrafyasının hemen her yerinde özellikle Hz. Peygamber’in doğum günlerinde okunmuş, bestelenmiş, çeşitli dillere çevrilmiş ve nazîreleri yazılmıştır. Ayrıca başta Balkanlar olmak üzere çeşitli İslâm ülkelerinde bir ibadet anlayışı içinde mübarek gün ve geceler yanında doğum, ölüm, sünnet, evlenme ve askere gönderme gibi pek çok vesile ile okutulmaktadır.
Anlaşılır ve açık bir dil kullanan Süleyman Çelebi, eserini eski Anadolu Türkçesi ile yazmıştır. Arapça ve Farsça tamlamalara çok az yer veren, sıcak ve sade dil ile içinden geldiği şekilde söyleyen şair, samimiyetini yansıttığı bir eser ortaya koymuştur. Vesîletü’n-Necât okunduğu zaman kolaylıkla söylenebilir gibi bir düşünceye yol açan ancak hiç de kolay olmayan bir “sehl-i mümteni” örneğidir.[1]
Baştan sona Hz. Peygamber’in hayatının anlatıldığı bir eser olan Mevlid, 9 bölümden oluşur:
- Tevhid-münacat ve kitabın yazılış sebebi,
- Âlemin yaratılmasının sebebi,
- Muhammed nurunun yaratılması ve Âdem’den başlayarak Peygamber’in alnında karar kılması,
- Veladet…. (Merhaba),
- Peygamberin mucizeleri,
- Miraç,
- Peygamber’in vasıfları ve Peygamber’in tebliğ vazifesini yerine getirmesi,
- Peygamber’in vefatı,
- Kitabın sonu.
Velâdet Bahri ve Merhaba
Mevlide ilâve edilen beyit ve fasıllar içerisinde onunla kaynaşmış ve halkın benimsemiş olduğu parçalar da vardır. Velâdet bölümündeki “Merhabâ” faslının böyle bir parça olduğu söylenir. Mevlidi yayına hazırlayan Timurtaş Hoca’nın belirttiğine göre “Son zamanlarda yapılan araştırmalar Süleyman Çelebi’nin “Merhabâ” faslına, ondan 61 yıl sonra Ahmed adında bir zat tarafından ilave edilse de bu ilave Süleyman Çelebi’nin Merhaba mısraları içinde kaynaşıp gitmiştir. Bu durum, Timurtaş’ın da dediği gibi, Merhabâ faslını çok seven ve bunun başka bir şaire ait olmasına gönlü razı olmayan halkımızın temayülüne de uygun düşecektir.[2]
Süleyman Çelebi’nin Mevlidinde Merhaba’ya Merhaba!
“Velâdet” bölümünün ikinci faslında Resulullah (s.a.v)’ın doğumu, yine mesnevi şeklindeki bir fasılla “Merhabâ” seslenişlerinin tekrarıyla anlatılmaktadır.[3] Biz bu yazımızda, Hz. Muhammed aleyhisselâma çağrı niteliğindeki Merhabalara “merhaba” deyip, o beyitleri[4] kısaca yorumlamaya çalışacağız.
***
Yaradılmış cümle oldu şâdüman
Gam gidüb âlem yeniden buldu can
Yaratılan varlıkların hepsi O kutlu Nebi Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın dünyayı teşriflerinden dolayı sevince boğuldular, neşeli ve mutlu oldular.
Onların bu neşe ve mutlulukları cihandaki gam, keder ve üzüntüyü giderip âlemin yeniden yeşermesine, yeniden canlanmasına sebep oldu. (Zira Varlığın yaratılmasına sebep olan “Eflâk” kudsi hadisinin muhatabı doğmuştu!)
***
Cümle zerrât-ı cihan idüb nidâ
Çağrışuben dediler kim merhaba
Kâinatın övünç kaynağı kutlu Nebi (s.a.v)’nin doğumu karşısında cihanın bütün zerreleri dile gelerek “Merhaba, hoşgeldin” diye seslendiler.
***
Merhaba ey âl-i sultan merhaba
Merhaba ey kân-ı irfan merhaba
“Merhaba, hoşgeldin” ey büyük sultan hoşgeldin,
“Merhaba, hoşgeldin” ey ilim ve irfanın kaynağı hoşgeldin![5]
(Zira sen Peygamberlerin başı ve sonu olan Nebiler ve Resuller sultanısın; onlara imamlık yaptığın gibi ilim, irfan ve hikmet ehline de kaynaklık yaptın. Haliyle fert de toplum da sana medyûn-u şükrandır, minnettardır.)
***
Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba
Merhaba ey derde derman merhaba
“Merhaba, hoşgeldin”, ey (Hak ile bâtıl, doğru ile yanlış, iyi ile kötü arasındaki farkı gösteren) Kur’ân’ın sırrı
“Merhaba, hoşgeldin”, ey dertlerin ilâcı, hoşgeldin.
(Maddî ve manevi açılardan perişan ve hasta olanlara şifa kaynağı, tedavi eli ve ümit ışığı olarak doğdun)
***
Merhaba ey mâh ü hurşid-i Hüdâ
Merhaba ey Hakk’dan olmayan cüdâ
“Merhaba, hoşgeldin”, ey hidayet ve doğruluk yolunun Ay’ı, güneşi,
“Merhaba, hoşgeldin”, ey daima Hakk’a bağlı olan, Hakk’la beraber olup, ondan asla ayrılmayan.
(Zira iki cihan nuru Muhammed Aleyhisselam, doğumundan itibaren ilahi terbiye tezgâhından geçmiş, korunma altına alınmış, Peygamber öncesi bile “güvenilir (emin)” kişi olarak tanınmış, Hak ve Hakikatten ayrılmamıştır.)
***
Merhaba ey âsi ümmet melcei
Merhaba ey çaresizler eşfe’i
“Merhaba, hoşgeldin”, ey âsi ümmetin sığınağı.
“Merhaba, hoşgeldin”, ey çaresizlere şefaat eden kişi.
(Ehl-i sünnet inancımıza göre, ahirette hesap günü, Hz. Muhammed Aleyhisselam’a Rabbimiz, ümmetinden günahkâr olanlara şefaat izni verecektir. Fakat bunun boyutu ve niteliğini ancak Allah bilir. Ancak verilecek olan bu şefaat hakkı mü’min erkek ve kadınları (“nasıl olsa Peygamberim elimden tutar” anlayışıyla) ahlâkî gevşekliğe sevk etmemeli; ferdi sorumlulukları ihmal etmeye yol açmamalıdır.)
***
Merhaba ey cân-ı bâkî merhaba
Merhaba uşşâka sâki merhaba
“Merhaba, hoşgeldin”, ey daima kalplerde yaşayacak olan, (daima güçlü ve kudretli olacak olan) hoşgeldin.
“Merhaba, hoşgeldin”, âşıklara su dağıtan, onların susuzluğunu gideren, hoşgeldin.
***
Merhaba ey kurret-ü ayn-i Halil
Merhaba ey hâs-ı mahbûb-u Celil
“Merhaba, hoşgeldin”, ey Halil İbrahim aleyhisselâmın göz aydınlığı, onun gözünün nuru.
“Merhaba, hoşgeldin”, ey Celil olan Allah’ın has, özel (ve güzel) sevgilisi.
(Özellikle tasavvufta “eflâk” (yani “sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” kutsi hadisi özel ağırlığıyla işlenir. İslâm inancımızda Rabbimizin Hz. Muhammed Aleyhisselam’ı övüp de yarattığı ve “âlemlere rahmet” olarak ve son peygamber (hâtemü’l-enbiyâ) olarak gönderdiği kesin kabullerimizdendir.)
***
Merhaba ey rahmeten lil-âlemîn
Merhaba sensin şefi’al müznibin
“Merhaba, hoşgeldin”, ey âlemlere rahmet olan,
“Merhaba, hoşgeldin”, ey günah işleyenlerin de şefaatçisi olan.
***
Merhaba ey Pâdişah-i dü-cihan
Senin için oldu kevn ile mekân
“Merhaba, hoşgeldin”, ey iki cihan (yani dünya ve ahiret) padişahı,
Mekânlar ve bütün var edilenler senin için yaratıldı.
Burada, yukarıda değindiğimiz “eflâk” (yani “sen olmasaydın, olmasaydın felekleri yaratmazdım) kutsi hadisine telmihte bulunulmaktadır. Yunus Emre’nin bir ilahisi de bu anlama göndermede bulunmaktadır:
Hak yarattı âlemi,
Aşkına Muhammed’in
Ay ve günü yarattı
Şevkine Muhammed’in
Ol dedi oldu âlem
Yazıldı levh-ü kalem
Okundu hatm-i kelâm
Şanına Muhammed’in
Şanına Muhammedin.
***
Ey cemali gün, yüzü bedr-i münîr
Ey kamu düşmüşlere sen dest-gir
Ey yüz güzelliğinde gündüz gibi parlak, yüzü nurlu ay gibi ışık olan,
Ey bütün düşmüşlerin elinden tutan, onlara yardım eden.
***
Dest-girisin kamu üftâdenin
Hem penâhı bende vü azadenin
Sen bütün düşmüşlerin, muhtaçların elinden tutansın.
Hem kölelerin hem de azatlıların da sığınağısın.
***
Ey gönüller derdinin dermânı sen
Ey yaradılmışların sultânı sen
Gönüllerin dertlerinin dermanı olan sensin, yaratılmışların hepsinin sultanı olan da sensin.
***
Sensin ol sultân-ı cümle enbiyâ
Nur-i çeşm-i evliyâ vü asfiyâ
Bütün nebilerin sultanı, en üstünü sensin. (Miraçta bütün enbiyanın önüne geçip onlara namaz kıldıran da sensin)
Saf gönüllü, takva ve kemalât sahiplerinin, Peygamber vârislerinin ve velîlerin hepsinin gözünün nurusun sen.
***
Ey risâlet tahtının sen hâtimi
Ey nübüvvet mührünün sen hâtemi
Sen, peygamberlik, resullük tahtının son sahibisin.
Sen, nübüvvet mührünün de son sahibisin.
***
Çünki nurun rûşen etdi âlemi
Gül cemâlin gülşen etdi âlemi
Zira senin nûrun tüm âlemi aydınlattı,
Gül yüzünün güzelliği de tüm âlemi gül bahçesine çevirdi.
(Hz. Muhammed (s.a.v)’i delâil (peygamberliğine delâlet eden hususlar), hasâîs (diğer peygamberlerden ayrı, ona has olan özellikleri), fezâil (artı özellikleri, ahlâki seciyesi) ve şemail (yüz-göz-vücud, hareket güzelliği ve özelliği) açılardan ayrı ayrı incelemeler onun farklı, artı özellik ve güzelliklerini bilimsel olarak ortaya koymaktadır.)
***
Oldu zâil zulmet-i cehl-ü dalâl
Buldu bağ-ı marifet ayn-i kemâl
Cehâletin, dalâletin, sapkınlığın, vahşetin karanlığı seninle yok oldu.
İlim-hikmet-irfan bağları; bilgi, düşünce ve ahlâkî olgunluklar (kemâlât) pınarı kendilerini seninle buldu.
***
Yâ habiballah bize imdâd kıl
Son nefes dîdârın ile şâd kıl
Ey Allâh’ın sevgilisi, bize imdâd eyle,
Son nefesimizi senin yüzünü görerek verme mutluluğunu bize bağışla.
***
Ger dilersiz bulasız od-dan necât
Aşk ile derd ile edin es-salât
Eğer cehennem ateşinden kurtulmak isterseniz;
Aşk ile, büyük bir iştiyakla Resulullâh (s.a.v)’a salâvat getiriniz.
SONUÇ
Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın hayat tarzı ve sünneti, İslam’da iki temel değer, iki ana kaynaktır. Hazreti Peygamberimizin söz ve fiillerini, güzel ahlâkını anlatmak için dil, sanat ve şiirden de yararlanılmıştır. Duygusal yönümüzü etkileme açısından şiirler, ilahiler ve özellikle mevlit, kültürümüzde önemli yer tutmaktadır. Bunlar içerisinde Mevlid’in hem şiirsel yönü, hem içeriği, hem de müzikal terennüm ile söylenişi ile gönüllerde tatlı bir iz bıraktığı, ayrı bir yer edindiği görülmektedir.
İşte bu Mevlitler içerisinde Süleyman Çelebi’nin Vesîlet’n-Necât (Mevlid)’ında, fikir, bilgi ve duygular çok sanatkârane, samimi bir üslupla anlatıldığından dolayı yüzyıllar boyunca meclislerde, mescitlerde, programlarda huşuyla, coşkuyla okunmuş, beğenilip sevilmiştir. Diğer bahirlerinde olduğu gibi özellikle Velâdet bölümü, bu bölümde de incelediğimiz “Merhaba” kısmı güzel, akıcı, sade üslûbu, zengin içeriğiyle; heyecan verici, samimi duygu ve düşünceleri dile getirişi ile dikkatimizi çekmiştir.
“Merhaba ya merhaba” dediğimizde Hazreti Peygamberimiz (s.a.v)’i karşımıza görüyormuşçasına onunla samimi bir muhabbet içerisinde duygusal iletişime geçmiş gibi olur, bu mısraları ve nidayı ibadet vecdi içerisinde dinleriz.
[1]Pekolcay, A. Necla, “Mevlid”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara’, 2004, C. 29. s. 485
[2] Süleyman Çelebi, Mevlid (Vesîlet’n-Necât), Hazırlayan: Faruk K. Timurtaş, Türk Klasikleri: 30; MEB Yayınları, Ankara, 1990, ss. IX-X (Önsöz’den)
[3] Süleyman Çelebi, Mevlid, ss. 99-101, Beyt: 88-106.
[4] Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 88-106, ss. 99-101.
[5] https://groups.google.com/g/allahkatindadinislamdir/c/QNIXJu7Y6TI?pli=1 (18.08.2022)