Genel olarak yeni toplumsal hareketlerin dünyada 1960’ların sonlarından itibaren küreselleşme, post-modernleşme ve post-endüstriyelleşmeye paralel olarak ortaya çıktığı, katılımcıları ve amaçları itibariyle eski toplumsal hareketlerden ayrışmakta olduğu kabul edilmektedir.
Hatice BALİN
Uzm. Sosyolog

Toplumda yaşanılan değişimler bir takım hareketliliği de beraberinde getirir. İşte bu toplumsal hareketler toplumdaki olumlu veya olumsuz genelde o dönemin yöneticilerine aykırı gelen hak arayışları olarak da görülebilir. Daha detaylı bir tanımlama yapacak olursak; toplumsal hareketleri, sosyal bir sorunu çözmek, toplumda meydana gelen bir değişimi desteklemek ya da engellemek amacıyla belli bir grup tarafından yürütülen örgütlü kolektif faaliyetler olarak tanımlamak mümkündür. Bu hareketliliği öne çıkaran faktörleri sayacak olursak, sanayileşme ve onun yarattığı toplumsal dönüşümler karşılığında yaşanan gerilimlerin ve bu duruma karşı toplumsal dinamiklerin karşıt reaksiyonlarıdır. Sanayi devriminden sonra 1960’lı yıllara kadar geçen sürede, merkezinde ekonomi olan toplumsal hareketler; “eşitlikçi hak talepleri” olan eski toplumsal hareketler olarak kabul edilir. İşçi ve emekçinin hak arayışı, sınıf üzerinden iken bu tarihten sonra ortaya çıkan etnisite, ırk, cinsiyet gibi sosyal sorunları ve talepleri dile getiren sosyal hareketlere de “yeni toplumsal hareketler” olarak adlandırılmaktadır. “Eski”nin aktörleri genellikle “işçi sınıfı”nın üyeleri olarak tanımlanırken, “yeni” toplumsal hareketlerin aktörleri Bourdieucu bir ifadeyle sosyal/kültürel/simgesel sermayeleri nedeniyle farklı bir habitus evreninde var olan ve etnik, kültürel, dini ve cinsel kimliklerine vurgu yapılan “orta/üst sınıflara” mensup bireyler olarak görülmektedirler. Genel olarak yeni toplumsal hareketlerin dünyada 1960’ların sonlarından itibaren küreselleşme, post-modernleşme ve post-endüstriyelleşmeye paralel olarak ortaya çıktığı, katılımcıları ve amaçları itibariyle eski toplumsal hareketlerden ayrışmakta olduğu kabul edilmektedir. Post endüstriyel toplumda mavi yakalı işçi sınıfının zayıflaması nedeniyle yerini hizmetler sınıfına bıraktığı bu dönemdeki hareketlerde ağırlıklı işçi sınıfı mücadelesinden yani eski toplumsal hareketlerden bağımsız görülmektedir. Yeni toplumsal hareketler konuları itibariyle ekonomik değil sosyal olanı ele aldığı, sınıfı değil kimliği öne çıkardığı iddia edilmektedir. Yeni toplumsal hareketler, küresel ekolojiye, çevre sorunlarına, kadınların ve LGBT bireylerin sosyal duruşlarına ve hayvan haklarına odaklı, savaşa karşı uluslararası hareketler olarak tanımlanmaktadır (Erdoğan, Köten, 2014). Hem yeni gelişen hizmet sektörünün proleterleşen ücretli işçileri hem de eski toplumsal hareketler içinde yer alan sesini duyuramayan gençler, etnik azınlıklar ve LGBT bireyler, yeni toplumsal muhalefetin başlıca temsilcileri haline gelmişlerdir. Son zamanlarda bu yeni toplumsal hareketlerin temsilcilerinden LGBT kimliği küresel kapitalist sermayenin en önemli aktörü olarak sahneye çıkmıştır.
Yazımızın ilk serisinde, bir olgu ya da sorun olarak LGBT kimliğinin içeriğine ve tarihçesine bakmaya çalıştık. İkinci olarak küresel ve ulusal medyanın LGBT’ye yönelik son dönemde artan ilgisinin nedenlerinden bahsedeceğiz. Kimlik mücadelesi veren eşcinsellerin eylemlerinin giderek büyüyen bir harekete dönüşme sürecini, önceki yazımızda bahsetmiştik. Ama öncelikli olarak yazımıza bu oluşumun yeni gruplar ekleyerek hangi aşamada olduklarından bahsetmek istiyorum. LGBT+İQA’ nın yanına P harfi eklenmeye çalışıyor. Panseksüel, pangenderlar, bunlar da erkek ya da kadın üzerinden temsil edilmek istemiyoruz ama cinsiyetsiz de demek istemiyoruz diyen grup. Küresel kapitalist sermaye neden bu kadar kafa karıştırıcı mikro kimlikler inşa ediyor veya müsaade ediyor? Bu sorunun da cevabını vermeye çalışacağız…
Eşcinsel kimliklerin kendilerine ait bir dil ve jargonu var. O kimlik içerisinde kendini tanımlayanlar rahatlıkla iletişim kurmak için bu dili oluşturuyorlar. Hepimizin bildiği o gökkuşağı renkleriyle bir bayrakları var. Temel bir dayanışma ağları ve sembolleri var. Kendilerine ait mekânsal ayrımlarının da olduğunu görebiliyoruz. Kendine ait mahalleleri, apartmanları, yemek yedikleri restoranları, gittikleri eğlence mekânları var. Artık çok rahat toplumda görünür olabiliyorlar. Batı ülkeleri 1990’lı yıllarda diğer ülkelerin LGBT aktivizmi, eşcinselliğin normalleştirilerek küresel bir hâl almasında, bir hak mücadelesine dönüşmesinde önemli rol oynamıştır. Ve bu konunun ulus üstü bir alana taşınması, lobi faaliyetleriyle insan hakları çerçevesinde ele almaları, meseleyi olduğu halinden farklı bir alana çekmelerini sağlamıştır. Küresel alanda yayılmış olan cinsel kimlik tartışmaları Batı’nın kültürel, ekonomik ve politik nüfus edebilme gücünün pratik düzlemde vücut bulmuş hali olarak değerlendirilebilir.
LGBT söylemine Batılı toplumlarda da itirazlar olmasına karşın bu itirazlara devlet otoritelerinin göstermiş olduğu tepkiler ve LGBT destekli söylem ve eylemler, onlara kurumsal destek verildiğini de göstermektedir. Bu durumda Batılı ülkelerde eşcinsel hareketlere karşı gösterilen itirazlar giderek zorlaşmaktadır. Çünkü otorite tarafından desteklenen ve bir yapılanma halini alan LGBT’ye karşı ifade özgürlüğü de insanların elinden alınmaktadır.
Aynı zamanda otorite tarafından ve ulus üstü kurumlar tarafından desteklenmesi LGBT lobisinin farklı ülkeler üzerindeki yaptırım gücünü gözler önüne sermektedir. Farklı ülkelerde bu yaptırım gücünü kullanarak reklamlarını yapmak, aktivist destek toplamakla birlikte konuya meşru bir zemin kazandırma çabası ortadadır. Ciddi bir küresel pazar payına sahip olan LGBT+QAP küresel kapitalist sistemle uyumlu çalışmaktadır. Modern kapitalizm sadece makro boyutta ve ekonomik çıkar ile ilişkili değil, mikro boyutta aileden cinsiyetler arası rollere kadar pek çok alanı etkilemektedir. Batı ülkelerinde gerçekleşen modernleşme, demokratikleşme adımları toplumda bireyselleşmeyi artırmış, bu şekilde kurumsal dinin ve devletin otoritesinin azalması mahrem ilişkilerin ya da cinselliğin bireyin kontrolüne bırakılmasına neden olmuştur. Kamusal alandaki devlet ve kilisenin otorite kaybı, kapitalistleşmiş bir devlet ve toplum anlayışıyla birlikte mikro alanda bireylerin ilişkilerini etkilemiş ve eşcinsel yaşama alan açmıştır (Adam, 2020).
Eşcinsel kimliğin kapitalist ve serbest emek piyasasının tarihsel süreciyle birlikte paralellik gösterdiğini John D’Emilio ortaya koyarak, kapitalizm öncesinde ve sonrasında eşcinsel kimliğin görünürlüğünü tartışmıştır. Bu nedenle eşcinsel hareketlerdeki artışı yalnızca kültürel küreselleşme ve teknoloji yani internet kaynaklı olmamakla birlikte daha derinde modern kapitalist sistemin entegrasyonunun neden olduğu sosyo-ekonomik gelişmelerle ilgilidir (Adam, 2020). 1990 sonrasında neoliberal anlayışın hâkimiyet kazanmasıyla birlikte eşcinsel kimlik tartışması ve görünürlüğü karlı bir pazar olarak düşünülmüş ve dönemin medya ve televizyonlarında geniş çapta yer almıştır. Görünürlüğü artan eşcinsel hareket artık sadece politik haklar tartışmasıyla değil kültürel alanda tüketici bir kimlikle var olmaya başlamış, piyasayla beraber hareket etmiştir (Valocchi, 2017, s 326). Bu şekilde piyasa tarafından kolayca metalaştırılmış ve arzu nesnesi haline dönüştürülmüştür. Kâr amacı güden piyasa reklam verenleri, ürünlerinin pazarlanmasında eşcinsel kimlikten faydalanmıştır.
Özgürlük iddialarına sahip neoliberal anlayışla beraber LGBT hareketinin görünürlüğü de artan teknoloji ve dijitalleşmeyle birlikte giderek yaygınlaşması hız kazanmıştır.
Neoliberal politikaları benimseyen Küba, Kuzey Kore vs. gibi ülkeler kapitalizmin etki ettiği ülkeler olarak bu pazar payında yerini aldı. LGBT turizmi denilen bir turizm sektörünün gelişmesiyle birlikte küresel kapitalizm, LGBT bireylerini örgütleyip kendi kimliklerini yaşayabilecekleri özgür alan vaadiyle onlara destek verdi. LGBT eğlence sektörüne çok fazla hâkim mekân işletmeciliği, şov dünyası gibi sektörlerde var oldular. Kore’de gençlerin hayran olduğu; K pop, LGBT’nin aslında kendi içerisindeki mikro kimlikler olup gençler tarafından çok seviliyor. Bugün milyarlık izlenme oranları ve piyasanın satış pazarında işte bu Kore K- pop gruplarının tişörtleri albümleri vs. milyar dolarlık bir sektörden bahsedilebilir. Kore K-pop gerçeğinin altına baktığımızda yaklaşık 16-20 yaş gençlerden oluşan bir grup. Erkekler makyaj yapıyor, saçlar sürekli boyanmakta. Yani aslında bütün o cinsiyet kalıplarının dışına çıkan ve gençler için idol olarak öne sürülen ve bundan da üzerinden inanılmaz para kazanılan kimlikler, diğer taraftan bu LGBT alt kültürü tüketim alışkanlıklarını da doğrudan etkiliyor. Moda, kozmetik, makyaj, estetik alanı ve sosyalleştikleri mekânları; neoliberalizm desteklemeye değer bulduğu eşcinsel hareketini bundan böyle büyük kuruluşların yüklü miktarlardaki finans yardımı sayesinde daha fazla güçlenerek küresel anlamda karşılıyor. Destek veren kurumlardan bazıları Apple, Starbucks, Google, Uber, IBM, Microsoft, Facebook, Amazon’un da yer aldığı vb. özel şirketleri sayabiliriz. 56 teknoloji şirketlerin Trump yönetiminin cinsiyet politikalarına karşı ortak bildiride bulundular. Bildiride, “Eşcinseller ve transseksüeller bizim aile üyelerimizdir. Arkadaşlarımız ve takım arkadaşlarımızdır. Onlara zarar veren şirketlerimize zarar vermiş sayılır” (Romm, 2018).
Wallerstein ve Balibar’a (1993.47-49) göre kapitalizmin yeni toplumsal hareketlerle bağlantılı olduğunu vurgularken, kapitalizmin temel özelliklerinden de bahsederler; kapitalizmin temel özelliklerinden biri, artı değeri arttırmak iken ücretli emekle çalışan sayısının çoğalması, diğeri ise işçinin emek değerini azaltarak ücretli emektarlar arasında yapısal tabakalaşmaların oluşmasını sağlamaktır.
“Bu anlamda cinsiyetçilik, ırk ayrımcılığı türünden ayrımlar kapitalizmin lehine olarak tabakalaşmış ve farklılaşmış bir ücretli emek yaratır. Dolayısıyla kapitalizm, bir taraftan bütün insanların ücretli emeğe katılımını sağlarken diğer taraftan emek gücü arasında ırkçı, cinsiyetçi vb. ayrımlar üretir” (Coşkun, 2006: 74).
Sınıf farklılığı ile oluşturulan bu tabakalaşmanın yanı sıra küresel kapitalizm için üretim ilişkilerinin yarattığı LGBT +İQP bireyler onlar için farklı tüketim alışkanlıklarına sahip yeni bir sosyal sınıftı (Uysal, 2006: 79). Bu sınıfın ihtiyaçları doğrultusunda neler tüketebileceklerine dair yukarıda belirtmiştik. Yeni oluşan pazar payının kahramanları…
Küresel sistemin ve kurumlarının eşcinselliği ve LGBT+İQAP normunu dünyaya kabul ettirmedeki çabalarını gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelere yönelik tutumlarını gösteren bir örneğe baktığımızda; Dünya Bankası, Uganda’ya yapmak üzere olduğu 90 milyon dolarlık yardımı, Uganda Cumhurbaşkanının eşcinsellik karşıtı yasaya onay vermesi üzerine iptal etmiştir. Bu iptal kararının açıklamasını ise Başkan Jim Y. Kim, üretken insanların çalışma yaşamına katılması ve ekonomiye katkı sağlaması gerektiği yönünde yapmıştır.
Bu tip örneklerin ardından IMF ve Dünya Bankası “It gets better” kampanyasını düzenlediler.
The Economist’in öncülüğünde 2015’te başlatılan bu girişimin meyvesi olarak Mart 2016’da Londra’da iş, siyaset ve toplum hayatında önde gelen 200’den fazla liderin bir araya getirildiği bir etkinlik düzenlenerek LGBT karşıtı tutumun ekonomik ve insani maliyeti üzerinde durulmuştur. Dünya bankasının söylemini, LGBT ayrımcılığın sonlandırılmasını, yoksulluğun sonlandırılması, olarak açıklamışlardır. Uluslararası arenadaki baskılar sonucunda Uganda Anayasa Mahkemesi, iptal etmiş olduğu yasayı, yasa yapılış şeklini öne sürerek iptali geri almıştır.
Bu durum küresel kapitalist sistemin ve öncülerinin eşcinselliğin savunuculuğunu üstlendiklerini göstermektedir (Rao, 2015, s. 38). Eşcinsellik taraftarlığının BM gündeminde yer alması, bununla beraber BM kurumlarının ve yetkililerinin bu konuyu meşru bir zeminde ele alması küresel bir meseleye dönüşmesinde büyük rol oynamıştır. Bu konunun BM gündeminde yer alması 2011 yılında Amerikan Dışişleri Bakanlığı döneminde Hillary Clinton tarafından gerçekleştirilmiştir (Langlois, 2020). Clinton, BM Genel Kurulu’nda “eşcinsel hakları insan haklarıdır, insan hakları eşcinsel haklarıdır” ifadesini kullanarak konuyu meşru bir zemine taşımıştır.
Bu konuya destek sağlayan önemli bir husus da 2006 yılında Endonezya’da bir grup insan hakları uzmanının, eşcinsellere dair uluslararası hukuk temelinde belirledikleri 29 insan hakkını yayınlamaları gelmektedir. Burada amaç eşcinsel haklarının uluslararası platformda temel bir zemin sağlanmak istenmesidir. Bu şekilde hem yasal bir hak çerçevesi etrafında tartışılacak ve bir insan hakkı olarak ön plana çıkarılmış olacak hem de küresel bir konu olarak ele alındığı için tüm ülkeler ve toplumlarda geçerli sayılabilecektir. Endonezya’nın Yogyakarta şehrinde alınan bu kararlar Yogharta prensipleri olarak anılmaktadır. Bu metin sivil toplum ve aktivist gruplar tarafından referans olarak kabul edilmiştir (Langlois, 2020).
Bu metinde yer aldığı şekliyle eşcinsellerin can güvenliği, ayrımcılıktan ve şiddetten korunması, keyfi gözaltı ve tutuklamadan korunması, ifade özgürlüğüne sahip olması, dernekleşebilme özgürlüğü verilmesi gibi başlıklar söz konusudur (Aylwrd, 2020).
İkinci Dünya Savaşı sonrası kamusal alanda görünürlüğü artan eşcinsel bireylerin, o dönemin hükümeti tarafından heteroseksüelizm akımını gerçekleştirmek için eşcinsellere yönelik türlü türlü yaptırımlarda bulunmuştur. Akıl hastanesine kapatılanlar, dövülerek işkence görenler, öldürülenler ve karakola götürülerek hapis cezasına çarptırılıp ötekileştirilip, ayrımcılık yaşayan, kimliğinden dolayı dışlanan bu kesime uygun küresel bir pazar alanı oluşturulduğunda bu kez devlet, kapitalizm ve cinsellik arasındaki ilişkileri düzenlenmeye başlamasına, Puar’a (2007) göre Batı merkezli politik statükonun devamına yarayan LGBT politikalarının sahiplenilmesi homomilliyetçilik kavramıyla açıklanır. Ancak ulus devletin iddia ettiği gibi her zaman heteronormatif olmadığına dair savunular belirtmektedir.
Eşcinsel kimliğin devlet tarafından sahiplenilmesi, nüfusun LGBT sistemine kolay bir şekilde entegre olabilmesi demektir. Önemli bir diğer nokta ise devlet eliyle kolaylaşan ve desteklenen bu durumu kabul etmeyenlerin ötekileştirilmesi ve dışlanması anormallikler içerir. Çoğunlukla bu dışlanmayı ise önce Müslümanlar ardından dindar Hristiyanlar yaşamaktadır.
Birçok toplum tarafından şiddetle karşı çıkılan bir konu olmasına rağmen ABD yönetimi, eşcinselliği toplumun gelişmişlik seviyesiyle aynı mertebeye çıkarmakta ve böyle bir algı oluşturmaktadır. Kime ve neye göre gelişmiş olduğu ise soru işaretleriyle doludur. Bilimsel ve sağduyulu açıklamalardan ziyade ve aksine Hillary Clinton meseleyi tehdit boyutuna kadar çıkarmıştır. Öyle ki eşcinselliğe destek vermeyen ülkelere Amerika’nın yardım etmeyeceğini vurgulamaktadır.
Ve bu durum, dünyayı eşcinselliği savunanlar ve desteklemeyenler olarak bir ayrım içerisine sokmuştur ( Agathangelou, 2013).
Bu şekilde kabul etmeyen devlet ve toplumlara baskı uygulanarak seçim özgürlüğü bırakılmamaktadır. Ortaçağ dönemi son bulmasına rağmen emperyalist otorite dilinin farklı bir şekilde devam ettiği ve boyun eğmeyen devletlerin cezalandırıldığı yeni bir sistemle devam etmektedir. Küresel kapitalizmin desteği ile büyüyen LGBT+QAP her zaman sessiz sedasız kabul görmemiş, Avrupa ülkelerinin dışında buna karşı çıkan ülkeler de var. Rusya, Malta, Belarus Polonya, Macaristan, İrlanda gibi ülkeler eşcinsellik propagandasına karşı çıkışın yükseldiği ülkelerdir. Avrupa ülkelerinin eşcinselleri sahiplenmesinden dolayı bu ülkeler gayropa ismini takmışlardır. Kanada Toronto’da cinsiyet hoşnutsuzluğu (gender dysphoria) ve transgender sağlığı üzerine önemli çalışmalarıyla tanınan Kenneth Zucker da çocukların cinsiyet değiştirmesi konusundaki temkinli tutumundan ötürü LGBT aktivistlerinin hedefi olmuştur. Çocuklarda terapötik yöntemi kullanarak doğduğu cinsiyette rahat olması için çocuğa yardımcı olunması gereğine dair yaptığı vurgu kendisini hedef haline getirmiştir (Singal, 2016). LGBT+QAP’nin çocukları hedef alarak pedofiliyi meşrulaştırma çabaları, pornografi sektörünü de tıpkı eşcinselliğin normal ve doğuştanmış gibi algılarıyla oynayarak normalleştirilmesi söz konusudur. Ayrı küresel sermayenin yeni kapısı olarak tanımlanması gibi konu başlıklarını da diğer yazılarımızın serisinde devam edeceğiz. Medyanın, sosyal platformun etkilerini yazımızın diğer serilerinde devam edeceğiz.
Bu bağlamda eşcinsel hakları için küresel ölçekte sürdürülen ve neoliberalizmle uyum içindeki politikalar ve yürütülen aktivizm, yeni hiyerarşilerin oluşması açısından değerlendirilebilir. Bu defa oluşturulan hiyerarşide “biz” ve “ötekiler”, “medeni” ve “gayrimedeni” ayrımları LGBT savunusu üzerinden yapılmaktadır (Albayrak, 2022). Küresel yöneticilerin kendi toplumlarının yanı sıra elit ve Batı dışı toplumlar üzerinde tahakküm oluşturmak, onları kontrol edebilmek için eşcinseller yeni bir araç olarak görülmektedir. Yeni oluşturulan bu hiyerarşik yapıda Müslümanlar en altta konumlandırılmıştır. LGBT+ İQAP haklarına yönelik eleştirel tutumlar gayrimedeni müslüman imajı oluşturmaktadır. Avrupa’da ki bu tutumun İslamofobiye malzeme sağlaması da kaçınılmaz gözükmektedir. Lobiye dönüşen bu yapının kendi kimliklerinin normal, hetero olanı ise anormal gibi algı oluşturmaları ve bunu dayatmaları kabul edilemez. Gençlerimize ve çocuklarımıza dayatmaya yönelik eylemleri ise büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Her geçen gün büyüyen bu tehdide karşı neler yapabiliriz? Bu sorumuzun cevabını yazımızın diğer serilerinde inşallah okuyacaksınız.
Kaynakça
Adam, B. (tarih yok). Political economy, sexuality, and intimacy. Oxford University Press.
Agathangelou, A. M. (2013). Queerness as a speculative economy and anti-blackness as terror. . International Feminist journal of Politics, 4(15), 453-476.
Aylward, E. (2020). Intergovernmental organizations and nongovernmental organizations: The developmentof an international approach to LGBT ıssues. (M. M. M. J. Bosia, Dü.)
Barış Erdoğan, E. K. (2014). Yeni Toplumsal Hareketlerin Sınıf Dinamiği:. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 2(1). doi:DOI: 10.14782/SBD.201416302
Coşkun, K. (2006). “Süreklilik ve Kopuş Teorileri Bağlamında Türkiye’de Eski ve Yeni Toplumsal. SBF Dergisi, 1(61), 67-102.
Romm, T. (2018). . Apple, Facebook and Google among 56 businesses telling Trump not to weaken transgender rights. Washington Post., 13. 6 5., 2021 tarihinde https://www.washingtonpost.com/technology/2018/11/01/apple-fa-cebook-google-among-businesses-telling-trump-not-weaken-transgender-rights/ adresinden alındı
Uysal, Ü. (2006). Soylulaştırma Kuramlarının İstanbul’da Uygulanabilirliği, Cihangir Örneği, Planlama. 2(6), 79.
Wallerstein, I. v. (1993 (1991)). Irk,Ulus,Sınıf,. İstanbul : Metis yayınları.