Her alanda olduğu gibi İmparatorluk idareleri iktisadi cephede de sömürgelerinden mümkün olduğu kadar yararlanmak ister. Bunun için de tacirlerini ve iş adamlarını kullandığını söyleyen Maksudoğlu, Osmanlı idaresinde ise, Türk· asıllı kayda değer tacir olmadığını belirtir. Ticaretin Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar gayrimüslim tebaanın elindedir.
Nihal PAKIRDAŞI
Zihnin dünyayı anlamlandırması için kavramlara ihtiyacı vardır. Kavramlara bir nevi zihnin yakıtlarıdır diyebiliriz. Düşünce dünyamız, zihnin kavramları yorumlama şekline göre biçim alır. Dil ise, zihindeki kavramları dışa yansıtan vasıtadır. Her ne kadar şair, bazı duygu durumlarında insanoğlunun halini anlatmada; “kelimelerinse kifayetsiz olduğunu” itiraf etse de “gönülden gönüle gider yol gizli gizli” sırrının mahremiyetine hürmet edip “ya ben öleyim mi söylemeyince” düsturunca zihne ve kalbe kan pompalayan kavramlardan ayrı düşmemiz düşünülemez.
Malumunuzdur ki “kelime”, “yaralamak”, tesir etmek” anlamına gelen “kelm” kökünden türetilmiştir. Türkçemizdeki “dil yarası” deyimi; acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık olarak açıklansa da; kavramlar dünyasını yansıtan dilin yanlış kullanımı, düşünce dünyamıza çok derin yaralar açmıştır. Yazsak elde derman bırakmayacak kadar çok olan, zihnimizdeki bu kavram karmaşasının yazar çizer tarafından en bilineni, fakat yanlışının dillerde pelesenk olanı “Orta Doğu” kavramıdır. 20. yüzyılda siyasi ve kültürel bir anlayışın doğurduğu kavram, Avrupa’nın merkez alınarak doğunun yerinin tespit edilmesiyle ortaya çıkar. Böylelikle Avrupalılar düşünce dünyamıza, “dünya haritası”nı gerek coğrafi gerekse kültürel anlamda bu şekilde çizer. Ve nihayetinde ülkemizin de dahil olduğu tüm devletler dünyaya kendilerini zihnen Avrupa’nın bakış açısıyla konumlandırır.
Özellikle kendi coğrafyamızda, Orta Doğu kavramının aksine okur yazar dünyasının çoğunun -bilmemelerinin imkânsız olacağını varsaydığımdan dolayı bilinçli olarak kullanıldığını düşündüğüm- zihnimizi işgal ettirdikleri, galat-ı meşhur haline gelmiş kavramlardan bir tanesi de “Osmanlı İmparatorluğu” kavramıdır. Kalem erbabı başta olmak üzere halkımızın da büyük bir coşku ve gururla kullanmaktan imtina etmediği -itiraf etmeliyim benim de bir zamanlar kullandığım ama her seferinde de kulağımı tırmalayan- bu kavramı da “Ottoman Empire” şeklinde hediyelik paket edasıyla Avrupa’dan aldık. Çünkü, bizlere nice yüzyıllar boyunca dünyaya hükmeden Osmanlı’nın artık “İmparatorluk” ünvanını anasının ak sütü gibi hak ettiğine inandırdılar. Ne yazık ki bizler de bu kavramı kazanılmış bir hak olarak görüp seve seve kabul ettik. Yüzyıllar boyu süregelen ismimizi elin oğlu değiştirdi. Dolayısıyla da zihinlerimiz isim koyma hakkının ebeveynlerde olduğundan yola çıkarak istemli ya da istemsiz bir şekilde “ebeveyn” olarak Avrupa’yı görmeye başladı. Böylelikle büyük bir coşkuyla aldığımız “İmparatorluk” kavramının içerdiği tüm özellikleri ecdadımıza yükledik ve gelecek nesillere iğdiş edilmiş bir Osmanlı tanımlamasını miras bıraktık.
Latince bir kelime olan “empire” imparatorluk anlamına gelir. Ayrıca “empire” kelimesi ‘imperium’ ve ‘imperator’ kelimeleri ile bağlantılıdır. Latince sözlüklerde İmperium; komuta, emir; komuta etme hakkı veya gücü, otorite; en büyük güç, hükümranlık, hakimiyet, dominyon; imparatorluk, krallık; kontrol, idare (halka mal olmamış), sadece Roma halkına verilmiş olan idare etme gücü, (a) sadece şehir dışında (bu Roma şehri olmalıdır) uygulanan büyük askerî güç veya (b) hükümet idarecisine ait yargılama yetkisi” olarak ifade edilmektedir. Tarihî terminolojide ise, imperium kelimesinin anlamı sözlük anlamlarından farklı değildir ve tarihî deyim ve terimleri açıklayan sözlüklerde “1- Roma’da devleti idare eden idarecilerin, savaşları sevk ve idare etme, kanunları yorumlama ve uygulama (ki ölüm cezalarının infazı da bunun içindedir) yetkisi dahil ellerinde bulunan idare etme gücü”; “2-Romalı bir idarecinin elinde bulundurduğu, emir verme ve idaresi altına aldığı halkı itaat ettirme ya da boyun eğdirme gücüdür” şeklinde izah edilmektedir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Roma yöneticilerinin sahip olduğu bu güç, onlara ele geçirdikleri toprakları istedikleri gibi kullanma ve idare etme hak ve yetkisini kazandırıyordu. Roma İmparatorluğu’nun, Cumhuriyet dönemindeki anlayış da dahil olmak üzere Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletme düşüncesi, materyalist bir zihniyete dayanıyordu.
“İmparatorluk” sömürme, başka halkları ezme, zulüm konularını da içine aldığını belirten Doç. Dr. Mehmet Maksudoğlu “OSMANLI DEVLETİ Mİ, OSMANLI İMPARATORLUĞU MU?”[1] adlı zihin temizleyici makalesinde “İmparatorluk” kavramını Siyasi, Kültürel ve İktsadi açıdan ele alıp Osmanlılara uyup uymadığını incelemiş. Sayın Maksudoğlu’nun yukarıdaki tanımlamaları ispat eder nitelikteki makalesi, şimdiye kadar Osmanlı’ya dayatılan “İmparatorluk” kavramının yeniden ve acilen gözden geçirilmesi gerektiğini ve düşünce dünyamızı tekrardan tanzim etmenin en önemli meselelerimizden birisi olduğunu belgeler ışığında gösteriyor. Doç. Dr. Mehmet Maksudoğlu makalesine, Osmanlı belgelerinde ve Osmanlılar zamanında yazılmış ve basılmış eserlerinde Osmanlı İmparatorluğu” (Osmanlı Türkçesinde: İmparatoriye-i Osmâniyye) ibaresine hiç rastlanılmadığını; Osmanlıların, siyasi-ictimai müesseselerine (Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye) “Yüce Osmanlı Devleti” ya da (Devlet-i Seniyye) “Parlak, Güzel, Hoş Devlet” sözünü kullandıklarının altını çiziyor. Osmanlı Sultanı ve Halifeye “İmparator” denmesi çok gülünç olacağı gibi, devlete de imparatorluk denilmemesi gerektiğini de belirtiyor. Ayrıca Maksudoğlu, Osmanlıların, “İmparator” kelimesini bildiklerini ve bu kelimeyi uygun şekilde diğer devletler için kullandığını örnekleriyle gösteriyor.
Doç. Dr. Mehmet Maksudoğlu makalesinde siyasi açıdan; İmparatorlukların yönetimi elinde tutan bir hakim kavim ile, bu kavmin hâkimiyeti altına girmiş diğer kavimlerden oluştuğunu; hükümranlık, idare, hakim kavmin tekelinde olduğunu ve bu hakim kavim diğer kavimlere neyi uygun görürse onu uyguladıklarını, onları dilediği gibi yönettiklerini ve başka kavimlere yönetim kademelerinde yer vermediklerini; Osmanlılarda ise, İmparatorlukların aksine padişah adına ülkesini yöneten -bilhassa Fatih devrinden sonra- Türk olmayan unsurların sadrazam ve vezir olabildiklerine işaret ediyor. Bir imparatorlukta, hakimiyet altına alınan halklara hemen hiçbir hak verilmez veya pek az hak verilirdi. İkinci, üçüncü sınıf insan muamelesine tabi tutulan halklar nötrleştirilir, kimlikleri bile tanınmaz hale getirildi. Yabancıların millet siyasetinden dolayı övgüyle söz ettikleri Osmanlı ise, hakimiyeti altına aldığı gayrı müslimlere, inançlarına göre ‘millet’ nizamına göre davranmıştı. Her inanç zümresinin, milletin başına kendilerinden birini getirmiş, dini teşkilatlarına, ibadetlerine, mabetlerine hürriyet tanımıştı. Türkler devletin dini olan İslam’ı, kendi tekellerinde tutmamıştı. Bir gayrimüslim, müslüman olunca, önünde bütün devlet kademelerinde -vezirlik ve sadrazamlık dahil olmak üzere- görev alabilmişti.
Kültürel açıdan ise; dil üzerinde yapılan değişikliklere dikkat çeken Maksudoğlu, emperyalist bir yönetimin en çarpıcı özelliklerinden birinin, hakimiyeti altına aldığı halklara kendi dilini öğretmesi, çeşitli yollarla bu işe halkları sevk etmesi, dilini, imparatorluğun her köşesinde ‘birinci dil’ haline getirmesi olduğunun altını çiziyor. Maksudoğlu, bu konuda emperyalist bir yönetiminin altında bulunan Afrika kıtasına dikkatimizi çekiyor ve dilin, “kültür”ün kabı ye en önemli veçhesi olduğunu; kültürün ise, “insan”ın biyolojik varlığının ötesinde, insanın yaşama tarzını belirleyen, bütün gelenekleri içine alan, bir insan cemiyetini ötekinden farklı kılan, insana insanlık haysiyetini veren en önemli husus olduğunu dile getiriyor. Osmanlılar ise, Türkçeyi bütün diğer kavimlere öğretmenin aksine devletin eğitim kurumlarında en az beş yüz yıl boyunca öğretimi Arapça olarak yapmışlardı. Çünkü, Osmanlı Devleti, İslam için vardı, İslam’ın en güçlü siyasi teşekkülü idi, Osmanlı için İslam “varoluş sebebi” “Raison d’etre” idi.
Her alanda olduğu gibi İmparatorluk idareleri iktisadi cephede de sömürgelerinden mümkün olduğu kadar yararlanmak ister. Bunun için de tacirlerini ve iş adamlarını kullandığını söyleyen Maksudoğlu, Osmanlı idaresinde ise, Türk· asıllı kayda değer tacir olmadığını belirtir. Ticaretin Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar gayrı müslim tebaanın elindedir. Emperyalist güçlerin savaşa giriş amaçları kendilerine ticaret sahası ve pazar bulmak içindi. Ondokuzuncu yüzyıl Avrupa tarihi, bu çeşit olaylarla doludur. Osmanlı Devleti’nin savaşa giriş sebepleri ise, emperyalist güçlerden çok farklıydı. Osmanlı, kendini, insanların yeryüzünde insanca yaşamasını sağlayan İslam’ın temsilcisi olarak görüyordu ve öyleydi. Osmanlı’da, Nizam-ı Alem anlayışı vardı.
Yüce Osmanlı Devleti Divan’ının sıfatı da: Humâyûn (Göğe aid, Gökle ilgili, Gökten, Semavi, İlahi emirleri tatbik eden)dur, “Emperyal” DEGIL. Osmanlı Ortaokulunun sıfatı da ŞAHANE olarak anılıyor, ‘Emperyal’ DEG1L. Osmanlılar, ordularından HÜMAYUN sıfatı ile söz etmektedirler. Çünkü, ilahi bir mesaj taşıdıklarına inanıyorlardı. Hüma, bilindiği gibi, sürekli olarak gökte yaşayan, efsanevi bir kuştur, yumurtladığında, yumurtası, yere değmeden havada çatlar ve çıkan yavru uçmaya başlar. Yani, Hüma, diğer kuşlardan ayrı olarak, yere hiç değmez, hep göktedir. İlahi mesaj İslam’ın taşıyıcısı, uygulayıcısı, yayıcısı olan Osmanlı, ordusu için ORDU-YU HÜMAYUN “Hümaya, göre mensûb Ordu, Gök Ordusu”, Divanı için Divan-ı HÜMAYUN “Göğe mensûb Divan”, Padişahın namesi için Name-i HÜMA YUN “Göğe mensûb name, yazı” deyimlerini kullanmıştır. İsteseydi ve uygun görseydi, pekâlâ EMPERY AL sıfatını kullanabilirdi; ASLA kullanmamıştır, devletine de IMPARATORIYYE dememiştir. Osmanlıyı İmparatorluk sıfatıyla yaftalamaya hiç kimsenin de HAKKI YOKTUR. Çünkü, İmparatorluk kelimesinin bizzat kendisi “sömürme, baskı, zulüm” manalarını da ihtiva etmektedir.
Kurumlarına dahi verdiği isimlerden adalet, kutsiyet ve zarafet akan bu yüce devleti “imparatorluk” yaftasıyla aşağı çekmek hiç kuşkusuz tarihimize, ceddimize ve medeniyetimize yaptığımız çok büyük bir haksızlığın göstergesidir. Sayın Doç.Dr. Mehmet Maksudoğlu makalesinin giriş kısmında “Şu halde Osmanlı Devleti hakkında “Osmanlı İmparatorluğu” sözünü kullanan bir yazar, araştırıcı, tarihçi veya öğretim üyesi, bu iddiasını OSMANLI BELGELERİ ile desteklemek, Osmanlı belgelerine dayandırmak mecburiyetindedir. Bu iddia belgelere oturtmadığı müddetçe temelsiz, asılsız, havada ve boşlukta bir laf olmaktan ileri gidemez” şeklindeki ikazını dile getiriyor. Bende kıymetli Maksudoğlu’nun yerinde ve haklı ikazına canı gönülden katıldığımı belirtmek isterim. Bu kadar hassas ve göz önünde olan, devletimizin geleceğini, medeniyetimizin gidişatını birebir ilgilendiren bu konunun başta tarihçiler ve bütün okur yazarlar tarafından şimdiye kadar hangi sebeplerden ve hangi düşünce ürünü tarafından gün yüzüne çıkarılmadığının araştırılmasını ve bu konu hakkında gerekli düzenlemelerin yapılmasını gerekli görmekteyim. Yazımın en başında da değindiğim gibi kavramlar düşünce dünyamızı şekillendirir.
Sayın Maksudoğlu’nun makalesinin sonunda dikkat çektiği gibi; Osmanlı Devletine ‘Osmanlı İmparatorlugu’ demek, ‘Fatih, fötr şapka giyerdi’ demek kadar münasebetsizliktir. Evet, modernleşmeyle birlikte millet olarak yaşadığımız kavram karmaşası bizlere ceketimizin ilk düğmesini yanlış ilikletmiştir. Bu yüzden gömlek üzerimizde potluk yaparak bize rahatsızlık vermekte ve bizi şık göstermemektedir. Karşıdan bakılınca da bedenimize uymadığı için hoş bir görüntü vermeyen bu gömleğe Amerika, Avrupa ve müttefikleri müdahale hakkını -isim babası onları seçtiğimiz için- kendinde bulmaktadır. Kendi kumaşlarından kendi terzilerine kendi zevklerine uygun diktirdikleri, üzerlerine “cuk” diye oturan kıyafetlerini bize giydirmek istemektedirler. Ama zorla ama bizi alacalı bulacalı sahte renkleriyle kandırarak.
Şimdi söyle bana; Sen Devlet Vârisi Misin İmparatorluk Vârisi Mi?
*Not: Yazıda ziyadesiyle istifade ettiğim gerek sayın Hatice Palaz Erdemir’in gerekse Doç. Dr. Mehmet Maksudoğlu’nun makalelerini ard arda okumanızı tavsiye ederim.
- Erdemir, Hatice Palaz. «İmparatorluk Kavramının Evrenselliştirilmesi.» Divan, 1 6 2000: 187-196.
- Maksudoğlu, Mehmet. «Osmanlı Devleti Mi, Osmanlı İmparatorluğu Mu?» Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 1987-1988: 103-117.