İki Kalp, Bir Hikâye: Evliliğin Derinliklerine Yolculuk

Evlilik, birbirini anlamak, duygusal olarak derinleşmek ve güçlü bir bağ kurmakla ayakta durur. Bağlanma stillerini anlamak, duygusal kırılganlıkları fark etmek, sevgi dillerini çözmek ve toksik davranışları dönüştürmek, evliliği sağlamlaştırır.

Tuğba ÖNCÜ

Uzm. Psk

Aile, yalnızca bir araya gelmek değil, birbirini gerçekten görmek ve anlamaktır. Evlilik, bir imza ile başlayan fakat her gün yeniden inşa edilen bir bağdır. Sue Johnson’ın ifadesiyle, “i̇nsan kalbini emanet ederken aslında kendisini de bir yolculuğa çıkarır.” Bu yolculuk, inişleri ile ve çıkışlarıyla, sevgiyle ve bazen de sabırla dokunmuş bir hikayedir.

Bir adam dedi ki: “Seviyorum ama anlamıyorum.”

Kadın cevap verdi: “Anlamıyorsan, sevemezsin.”

Bu basit ama derin cümle, evliliğin temelindeki en büyük soruyu sorar: Birbirimizi ne kadar anlıyoruz?

Evlilik, yalnızca iki bedenin bir araya gelmesi değil, duygusal bağların örüldüğü, her iki tarafın da kırılganlıklarını, ihtiyaçlarını ve duygusal derinliklerini paylaştığı bir yolda yürümektir. Sağlıklı ilişkiler yalnızca mantıksal iletişim değil, duygusal bağın derinleşmesi ile mümkündür. Eşler, birbirlerinin hislerini anlamadıkça sorunları çözmek yerine savunmaya geçerler. Sue Johnson “Bana Sıkıca Sarıl” kitabında “Evlilik sadece iki insanın aynı çatı altında yaşaması değil, aynı duygusal zeminde güvenle var olabilmeleridir” der.

Evlilik, kalıcı ve anlamlı bir bağ kurma sürecidir. Ancak bu bağ, yalnızca yüzeyde kalmakla değil; duygusal olarak birbirine yaklaşmakla mümkündür. Bağlanma, psikolojik ve duygusal bir yakınlık kurmayı ifade eder. Evliliğin ilk adımında bu bağlanmayı anlamak ve doğru şekilde kurmak gerekir. John Bowlby’nin bağlanma teorisi, çocuklukta kurduğumuz bağlanma stillerinin yetişkinlikteki ilişkilerimizi nasıl etkilediğini açıklar. Ancak evlilikte bağ kurmanın temeli yalnızca kişisel bağlanma stillerinden değil, karşılıklı empatiye ve duygusal açıdan yakın olabilmeye dayanır.

Sue Johnson, çiftlerin birbirlerinin duygusal ihtiyaçlarını anlamadan sağlıklı bir bağ kurmalarının mümkün olmadığını belirtir. Bu bağlanma, bir kişinin duygusal kırılganlıklarını ve ihtiyaçlarını doğru şekilde iletmesiyle başlar. Çünkü insanlar, korku ve kaygı gibi duygular nedeniyle eşlerinden uzaklaşabilir ve birbirleriyle duygusal olarak daha az bağ kurabilirler. Hatta bu durum, yüzeyde kalan ilişkilerin zamanla eşleri gardını almış iki insanın mücadelesine dönüştürdüğü bir hâle getirir. Çiftler duygusal olarak derinleşmedikçe, birbirlerinin dünyalarına dokunmadıkça, ilişki giderek mekanikleşir. Oysa sevgi, yalnızca iyi gün dostu değil, zor zamanlarda da yanında olmaktır. Sevgi, en çok kırılganlık anlarında kendini gösterir.

Duygusal bağ kurmak, basitçe “birbirimizi seviyoruz” demekten çok daha fazlasını gerektirir. Her iki tarafın da birbirinin duygusal dünyasına, kırılganlıklarına ve ihtiyaçlarına inebilmesi gerekir. Her birey, duygularını cesaretle ifade edebilmeli ve karşısındaki kişiye açık ve doğru bir şekilde hislerini aktarabilmelidir.

Bağlanma türleri, ilişkilerdeki davranış biçimlerini etkiler. Güvenli bağlanma stiline sahip kişiler, ilişkilerinde daha rahat ve güvenli hissederler. Bu kişiler, eşlerinin duygusal ihtiyaçlarına daha duyarlıdır ve birbirlerinin ihtiyaçlarına empatik bir şekilde yaklaşabilirler. Bununla birlikte, kaygılı veya kaçınmacı bağlanma stiline sahip bireyler ilişkilerde daha fazla çatışma yaşayabilir. Kaygılı bağlanan kişiler sürekli onay ve sevgi arayışı içindeyken, kaçınmacı bağlananlar duygusal yakınlıktan kaçınır ve ilişkiyi belli bir mesafe ile sürdürmeye eğilimlidir.

Bu bağlanma türlerinin evliliğe etkisi büyüktür. İlişkilerdeki güven duygusunu zedelenmiş bağlanma stilleri, çiftlerin birbirlerini anlamalarını zorlaştırır. Evliliğin sağlıklı ve güçlü kalabilmesi için her iki tarafın da bağlanma stillerini tanıması ve birbirine saygılı bir şekilde yaklaşması gerekir. Bu farkındalık, çiftlerin duygusal yakınlıklarını artıracak ve sorunlarla baş etme becerilerini geliştirecektir.

Birçok çift, birbirlerini anlamadıklarında ilişkilerinde kopmalar yaşayabilirler.

Bir adam dedi ki: “Ne zaman konuşsak, sen beni eleştiriyorsun.”

Kadın cevap verdi: “Belki de beni duymadığın için bu kadar yüksek sesle söylüyorum.”

Bu diyalog, evlilikte sıkça karşılaşılan ve ilişkilerin içine sıkıştığı klasik döngülerden birini yansıtır: Birinin duygusal ihtiyacının diğerince anlaşılmaması. Kadının yüksek sesle konuşması aslında bir protestodur. Sevdiğimiz kişiyle kurduğumuz bağ kırılgan olduğunda, kendimizi korumak için savunma veya saldırıya geçeriz. Kadın, sevilmediğini veya duyulmadığını hissettiğinde öfke ile bunu dile getirir. Adam ise bu öfkeyi kişisel bir saldırı olarak algılar ve kendini geri çeker. Eleştiri ve savunma, sağlıklı iletişimin önündeki en büyük engellerdendir. Kimi zaman karşımızdaki kişiye duyduğumuz duygusal yakınlık eksikliği, birbirimizin kalbine ulaşmamızı engeller. Bu döngüyü kırmak için çiftlerin birbirlerini eleştirmesi yerine, duygularını açıkça ifade etmeleri gerekir. “Sürekli eleştirildiğimi hissediyorum” demek yerine, “seninle yakın olmak istiyorum ama bazen söylediklerin beni savunmaya itiyor” demek daha yapıcı bir iletişim kurmayı sağlar.

Evlilikte, sadece fiziksel yakınlık değil, duygusal bağ kurmak da aynı derecede önemlidir. Sağlıklı bir ilişki, çiftlerin duygusal ihtiyaçlarını doğru bir şekilde ifade etmeleri ve birbirlerini bu şekilde duymalarıyla mümkün olur. Eşlerin birbirlerine daha yakın olabilmesi için her ikisi de kırılganlıklarını açıkça ortaya koymalıdır. Bu, savunmasız olmak demektir. Çünkü yalnızca bu şekilde, ilişkilerindeki derinliği arttırabilirler.

John Gottman’ın teorisine göre, “Mahşerin Dört Atlısı” ilişkilere büyük zarar verir: Eleştiri, küçümseme, savunma ve duvar örme. Bu dört davranış, bir ilişkiye adeta zehir gibi işler ve çiftlerin duygusal bağlarını yavaşça koparır. Ancak her bir toksik davranışın yerine sağlıklı bir duygusal ifade konduğunda, çiftler birbirlerine daha yakın hissedebilir. Mesela bir eleştiriyi, “Bunu söylediğinde kendimi değersiz hissediyorum” gibi bir cümleyle dönüştürmek, daha yapıcı bir iletişim sağlar. Duygusal ihtiyaçları dile getirmek, bu tür negatif döngülerden çıkılmasına yardımcı olur.

Gary Chapman’ın “Beş Sevgi Dili” kitabı, sevgiye dair farklı dil tercihlerini inceler. Çiftlerin birbirlerine sevgilerini farklı şekillerde ifade etmeleri doğaldır; bazıları fiziksel teması tercih ederken, diğerleri onay sözlerini duymaktan hoşlanır. Sevgi dillerini anlamak, çiftlerin birbirlerine daha fazla bağlanmalarına yardımcı olur. Ancak, sevgi dilindeki farklılıklar da yanlış anlamalar yaratabilir. “Seviyorum” demek, her zaman aynı şey anlamına gelmez. Eşler, birbirlerinin sevgi dilini keşfederek, duygusal bağlarını güçlendirebilirler.

Evlilikte mutluluğu ararken, mükemmel olmayı beklemek de büyük bir tuzak olabilir. Evliliğin devamlılık gösteren mutlu anlardan ibaret olmadığı gerçeği, çiftlerin daha sağlıklı bir ilişki sürdürmesine olanak tanır. Rus Harris, “Mutluluk Tuzağı” kitabında, insanların “mükemmel” anları beklemek yerine, anı kabul etmeleri gerektiğini savunur. Eşler, “her zaman mutlu olmalıyız” inancıyla hareket ettiğinde, sorunlar karşısında hayal kırıklığı yaşarlar. Oysa evlilik yalnızca mutlu anlardan ibaret değildir. Zorluklar, hayal kırıklıkları ve çatışmalar da bu sürecin doğal parçalarıdır. Evlilikte, sadece en güzel anları değil, en zorlu zamanları da birlikte yaşamak, gerçek mutluluğu oluşturur. Çünkü mutluluk sürekli bir hedef değil, yolculuktur.

Mutlu Evliliğin Anahtarları

Medaim Yanık, en az 10 yıllık evli çiftlerle yaptığı bir çalışmaya dayanarak yazdığı “Mutlu Evliliklerin 7 Özelliği” kitabında, mutlu birlikteliklerin güvenli bağlanma üzerine kurulu olduğunu vurgular. Eşler, birbirlerine duygusal olarak açık olup, hislerini saklamadan paylaşabildiklerinde ilişkileri güçlenir. Bu bağlamda, mutlu bir birliktelik için şu adımlar atılmalıdır:

            1.         Duygusal Bağ Kurmak: Eşler, birbirlerinin duygu dünyalarına inilmesine izin vermeli, yüzeyde kalmak yerine, iç dünyalarını paylaşmalıdır.

            2.         Şefkatli ve Saygılı Olmak: Eleştiri yerine yapıcı bir dil kullanmak, küçümseyici tutumdan kaçınmak ilişkinin sağlamlığını artırır.

            3.         Zaman Ayırmak: Günlük koşuşturma içinde küçük anlar yaratmak, birlikte kaliteli vakit geçirmek evliliğin uzun vadede güçlenmesini sağlar.

            4.         Duygusal Dayanıklılığı Artırmak: İlişkilerde her zaman kolay günler olmayacaktır. Ancak çiftler, kriz anlarında birbirlerine kenetlenmeyi öğrenmelidir.

            5.         Ortak Hayaller Kurmak: Birlikte geleceğe dair umut beslemek, ortak hedefler belirlemek çiftlerin yolculuğunu anlamlı kılar.

            6.         Bağışlayıcı Olmak: Geçmişteki hatalara takılı kalmadan, affetmeyi öğrenmek evliliğin sürdürülebilir olmasına katkı sağlar.

Evlilik, birbirini anlamak, duygusal olarak derinleşmek ve güçlü bir bağ kurmakla ayakta durur. Bağlanma stillerini anlamak, duygusal kırılganlıkları fark etmek, sevgi dillerini çözmek ve toksik davranışları dönüştürmek, evliliği sağlamlaştırır. Duygu Odaklı Çift Terapisi, çiftlerin duygusal bağlarını güçlendirmenin yollarını öğretir. Sağlıklı bir bağ, birbirini gerçekten anlayan, kabul eden ve destekleyen iki insanın kurduğu güvenli bir alandır. Bu bağ her an yeniden inşa edilmelidir. Evliliğin temeli yalnızca romantik bir bağlanma değil, duygusal olarak birbirini anlamak, duyarlılıkla yaklaşmak ve birlikte büyümektir. Evlilik, yalnızca bir birliktelik değil, aynı zamanda iki kişinin kalbini, duygusal olarak birbirine açtığı bir yolculuktur.

Yolculuğumuz hayırlı olsun

Vesselam…