Tıp bilimi ensestin erkeklerde genellikle alkol etkisi altında, kadınlarda ise akıl sağlığının yerinde olmaması durumunda gerçekleştiğini ve gayrimeşru ilişkilerin bir yansıması olduğunu ortaya koymasına rağmen, 2000’li yıllardan itibaren yürütülen çalışmalar incelendiğinde, bu araştırmaların Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi kapsamında ele alındığı görülmektedir.
Fatma ÇETİN
Dr. Öğr. Üyesi, FSMVÜ İslami İlimler Fakültesi

İnsanlar, gördükleri ve duydukları şeylerden etkilenir ve bu durum toplumsal algıları şekillendirebilir. Türkiye televizyonlarının gündüz kuşağı programlarında, aynı toplumda yaşayanlar olarak çoğumuzun çevresinde şahit olmadığı, toplum düzenini bozan birtakım davranışlar ya da olaylar ele alınmaktadır. Oldukça rağbet gören bu programlarda, söz konusu davranışlara ya da olaylara sebep olan karakterler, dış görünüşleri itibariyle değerlendirildiğinde cahil, köylü ve benzeri sıfatlarla tanımlanabilir. Ancak bunun altında çok daha derin bir imaj daha vardır ki bu kişilerin hemen hepsi, halkı “Müslüman” bir ülkenin “Müslüman” kimliğine sahip fertleridir. Bir başka ifadeyle; sapkınlık, cinayet başta olmak üzere bütün kötü davranışlar, bu kimliğe sahip insanlardan sadır olmaktadır. Bunun bilinçli bir tercih mi yoksa hikâye anlatımının bir sonucu mu olduğu tartışılır. Yine 2000’li yılların başında akademik araştırmalara konu olan ensestin, “ailenin karanlık yüzü” olarak tanımlandığı ve Müslüman bir ülke olan Türkiye’de yaygınlık gösterdiği iddia edilmektedir.
Bunların yanında, son zamanlarda gündemde olan ve gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanan “Şakirpaşa Ailesi” dizisi, kayınpeder-gelin ilişkisinin ensesti teşvik ettiği yönünde eleştiriler bulunmaktadır.[1] Burada, ailenin cahil, köylü ya da zavallı bir görüntüde değil de oldukça varlıklı olması ve ensestin müziklerle süslenerek veya “çapkınlık” çerçevesinde sunulması, seyircinin bu çirkin davranışı güzel görmesine ve neticede normalleştirmesine sebep olacağı yönünde endişeler dile getirilmiştir. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz çerçevede bir nefret duygusu meydana getirmediği, hatta filmde temsil edilen görüntüye sahip şahıslara karşı hayranlık uyandırdığı aşikardır.
Bu yazıda ele aldığımız ensest algısının nasıl iki zıt görüntü verdiğini anlamak için, toplumsal algıyı modernite ve postmodernite kavramlarıyla incelemek gerekmektedir.
“Hayat sadece bu dünyada yaşanır”[2] anlayışına sahip modern sonrası (postmodern) yaşamın günümüzdeki en meşhur ifadesinin, Friedrich Nietzsche’nin ‘Tanrı öldü’ sözüyle özetlendiği söylenebilir.[3] Bunun anlamı şudur: Eğer ‘Tanrı, yani Hakikat’ öldüyse, o zaman teorik olarak her şeye izin vardır. Ve her şey keyfi, tesadüfi ve göreceli ve hiçbir şey bağlayıcı değildir. Gerçeklik ise, olmasını sağlamak için uğraştığımız şeydir. Bu çerçevede, son derece özgür olacak olan insanın arzu ve hazlarını yerine getirmesinin önündeki tek engel, onun gücü dışında cereyan eden deprem, sel baskını veya ağır hastalık ve ölüm durumlarıdır.[4]
Toplum teorisyenlerine göre, 18. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’da başlayan değişimin şekillendirdiği modernizm düşüncesinin hedefinde Hristiyanlık vardı. 20. yüzyılın başlarından itibaren ise görünür olmaya başlayan postmodernizmin hedefinde İslamiyet yer almaktadır. Amaç, Hristiyanlık gibi İslam’ın da kendi coğrafyasında dahi dışlanmasını sağlamaktır. Çünkü postmodern sekülerlik, İslam karşıtlığını yalnızca akıl ve mantık ilkelerini temel alan rasyonel düşünce yoluyla yapmaz. Bilakis, insanlar medya aracılığıyla her gün maruz kaldıkları zulümleri (küfür, şirk, öldürme, zina, hırsızlık, dolandırıcılık vb.) sorgularken yıpranır ve bu yüzden inanmaktan vazgeçerler. Yani olayların hakikatine göre değil, duygularına göre karar verirler. Böylece din, günlük hayatta sorgulanmaya başlar. Bu durum, köklü bir ‘zan’ (göreceleştirme yani bana göre veya sana göre) etkisi yaratır. Böylece insanlar, kendine göre doğru buldukları yönde ilerlemeye başlarlar.[5]
Bu gevşeme veya vazgeçme durumu, medyanın İslam ve Müslümanları konu edindiği yayınların yanı sıra akademik araştırmalar yoluyla da pekiştirilir. Yerel birtakım kültür ve gelenekler, sanki İslam dininin uygulamalarıymış gibi sunulur. Başlık parası, berdel, levirat ve taygeldi gibi bazı yerel evlilik uygulamalarının İslami bir zorunluluk olarak gösterilmesi buna örnektir.[6] Aynı şekilde, bir dönem gündeme getirilen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dokuz (9) yaşındaki kız çocuklarının evlendirebileceğine dair fetva verdiği iddiası da bu kapsamda değerlendirilebilir.[7]
Bu yayınların giderek Müslümanları ‘cinsel istismarcı’ olarak tanıtmaya evrildiği görülür. Bunun ilk örneklerinden biri Saadet Özkan[8] örneğidir. Şöyle ki, ABD’de 2007 yılında kurulan ve hedef kitlesinin; kadına yönelik şiddet ve cinsiyet eşitliği alanlarında mücadele eden kadınlar olduğu iddia edilen bir dernek, 29 Mart 2017 tarihinde Türkiye’den Saadet Özkan adlı bir öğretmene ‘Uluslararası Kadınlar Cesaret Ödülü”nü büyük bir basın ordusu önünde verdi. Bu ödülü takdim eden kişi ise dönemin ABD başkanı Donald Trump’ın eşi Melania Trump’tı. [9] Bunca iltifata layık görülen Özkan’ın bu ödüle layık görülme nedeni, Menderes ilçesinde altı (6) kız öğrenciye cinsel istismarda bulunulduğu iddiasıyla; okul müdürünün yargılanmasını sağlamasıydı. Ancak, Türkiye’de yaşanan bu olayın ABD’yi neden ilgilendirdiği sorusu hiç gündeme gelmedi ve bu çirkin fiil, büyük bir kitle tarafından Müslümanların üzerine yıkıldı. Bu olayın ardından, İslami değerleri benimsemesiyle tanınan Ensar Vakfı ile bağlantısı olan bir öğretmen, cinsel istismarla suçlandı (2012-2015). Bu olay medyanın ilgi odağı haline geldi ve özellikle BBC gibi yabancı basın organları konuyu gündemden düşürmedi.[10]
Ensest konusuna gelindiğinde, Türkiye’de bu alandaki ilk akademik çalışmaların “tıp” kapsamında yapıldığı görülmektedir, Suna İpek’in İÜ Adli Tıp Enstitüsünde hazırladığı tezin konusu, 1990-1995 yıllarında İstanbul Adliyesine yansıyan vakalardan yola çıkarak Türkiye’deki ensest olaylarının analizidir. Bu çalışmada yer alan bilgilere göre, ensestin Batı dünyasında araştırmalara konu olmaya başladığı tarih 1960’lı yıllara dayanmaktadır. İpek’in tezinde elde ettiği sonuçlara göre, adli tıp kurumuna bildirilen veya incelenmek üzere getirilen vakalara göre ensest; erkeklerde çoğunlukla alkolün etkisinde, kadınlarda da akıl sağlığının yerinde olmaması ile birlikte gerçekleşmektedir. Ancak bundan daha önemli olan nokta şudur: Ensest, bozulmuş aile yapısının bir semptomudur ve ensest ilişki, bozuk aile sisteminin açık bir göstergesidir. Bu tür ilişkilerin bulunduğu aileler, kendisini sosyal hayattan izole etmektedir. Yine İpek’in araştırmasına göre, ensest tabusu bir kez bozulduğunda, bu durum bir daha engellenemez bir hale gelmekte ve sonraki kuşaklara da aktarılmaktadır. Araştırmada, ABD’de artan ensest olaylarının genellikle cinselliğe karşı büyük bir tolerans gösterilmesi (gayrimeşru ilişkiler) ile bağlantılı olduğu belirtilmiştir.[11]
2000’li yıllarda Türkiye’de ensestin konuşulmasına sebep olan nedir?
Yukarıda ifade edildiği üzere, ensestin temelinde aile sistemindeki bozukluklar yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle aile yapısını zedeleyen unsurların tespit edilmesi gereklidir. Genel ahlakı ve aile düzenini tehdit eden en önemli etkenlerden biri olan zinanın önüne geçilmeyen toplumlarda, ensest gibi daha derin sorunların çözümü de mümkün olmayacaktır. Günümüz Türk Medeni Hukuku, AB ülkelerinde olduğu gibi, zinayı yalnızca bir ‘boşanma sebebi’ olarak ele almaktadır. Türkiye’de de bireysel özgürlük alanlarının genişletilmesiyle birlikte, İslam’da en büyük günahlardan biri olarak kabul edilen zina fiilinin hafife alınması, yalnızca maddi ve manevi zararlara değil, aynı zamanda bu çirkin fiilin normalleştirilmesine yol açmaktadır.[12]
İslam’a göre, evlenilmesi haram olan kişiler, ayet ve hadislerde ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir. Allah Teâlâ, zinaya ağır had cezaları getirmiş ve Kur’an’da, ‘Zinaya yaklaşmayın bile!’ (İsra 32) buyurarak, yalnızca zinayı değil, zinaya yol açabilecek her türlü tutum ve davranıştan da sakınılması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca, bu emrin ardından gelen ‘Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur’ ifadesiyle, zinanın insanın temiz fıtratına ve akl-ı selime ne denli aykırı olduğunu açıkça ortaya koymuştur.[13]
İslam, evlenmesi caiz olan kadın ve erkeğin aynı mekânı paylaşması durumunda belli kurallar getirerek, zinanın tüm yollarını en baştan kapatmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda, İslami yaşantıda haremlik-selamlık uygulamaları önemli bir yer tutmuştur. Ancak Tanzimat Dönemi’yle birlikte bu uygulamaların zayıflamaya başlaması, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki etkileşimin artmasına ve buna bağlı olarak ahlaki sınırların giderek bulanıklaşmasına neden olmuştur. Bu sınır tanımazlık, zamanla pek çok haram fiilin işlenmesine zemin hazırlamıştır. Elmalılı Hamdi Yazır’ın Bakara Suresi 174’üncü ayetin[14] tefsirinde dikkat çektiği üzere; şeriatın aksine yapılan her ‘iş’, toplumda manevi bir ateş kıvılcımı meydana getirmekte,[15] öldürme, yaralama ve intihar gibi toplumu derinden etkileyen ve zarar veren olayların sayısında her geçen gün artış görüldüğü dikkatlerden kaçmamaktadır.
Bununla birlikte medya aracılığıyla Müslümanların, dünyadaki pek çok kötülüğün (küfür, şirk, cinayet, zina, hırsızlık, dolandırıcılık, adaletsizlik vb.) sorumlusu olduğu algısı yaratılmaktadır. Bu algıya maruz kalan bireyler, özellikle gençler, bunu sorgularken yıpranmakta ve çözümü inançsızlıkta aramaktadır. Bu süreç, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin yaralar açmaktadır.[16]
Günümüzde Müslüman bir toplumda gerçekleştirilen ensest araştırmalarını bu bağlamda değerlendirmek önemlidir. Örneğin, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’nün liderliğindeki derneğin ensest araştırmaları, Finlandiya Büyükelçiliği tarafından finanse edilmiştir. Bu destekle Kadın Federasyonları Derneği, 2010 yılından bu yana Türkiye’deki ensest vakalarıyla ilgilenmektedir. İddiaya göre, bu çalışmanın amacı; ensest konusundaki farkındalığı artırmak ve toplumsal hassasiyeti güçlendirmek için izlenecek yolu belirlemektir. Ancak, bu çalışmaların hangi çerçevede yürütüldüğü dikkat çekicidir. Yapılan çalışmanın; ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ temelinde yapıldığı beyan edildikten sonra bunun: ‘konunun ahlakçı bir yaklaşımla değerlendirilmemesi’ gerektiği belirtilmektedir.[17] Buna göre, enseste yaklaşım; Suna İpek’in enseste sebep olan etkenler göz ardı edilmeli; alkol kullanımı, akıl hastalıkları, bozuk aile yapısı, cinselliğin yaygın ve serbest bir şekilde yaşanması gibi davranışlar, enseste sebep gösterilmemelidir.
Günümüzde konuyla ilgili akademik çalışmaların Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü başta olmak üzere, üniversitelerin genellikle sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerde yürütüldüğü ve metot olarak yarı yapılandırılmış görüşmelere[18] dayandığı görülmektedir. Örnek olarak ‘Ailenin Karanlık Yüzü Ensest’[19] adıyla; ‘Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul ve Kocaeli illerinde, ensesti yaşayanların ulaşabileceği kurumlarda çalışan çeşitli mesleklerden 98 uzman ile yapıldığı iddia edilen bir çalışma “Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak” alt başlığıyla kitaplaştırılmıştır. Bu araştırmada, ensest ilişkiye girenlerin başta baba olmak üzere, dede, ağabey, amca, dayı ve kuzen[20] gibi genellikle mağdurdan yaşça büyük erkek akrabaları olduğu; bunlar için ortak sosyo-ekonomik özelliklerden söz etmenin mümkün olmadığı iddia edilmiştir.[21]
Sonuç olarak, tıp bilimi ensestin erkeklerde genellikle alkol etkisi altında, kadınlarda ise akıl sağlığının yerinde olmaması durumunda gerçekleştiğini ve gayrimeşru ilişkilerin bir yansıması olduğunu ortaya koymasına rağmen, 2000’li yıllardan itibaren yürütülen çalışmalar incelendiğinde, bu araştırmaların Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi kapsamında ele alındığı görülmektedir.
İslam’ın hakikatleri ve Müslümanların ahlaki değerleriyle çelişen bir şekilde yürütülen ensest araştırmaları, bir nevi ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya’ benzetilebilir. Bu durum, aileyi korumaktan ziyade, Müslüman toplumda ahlaksızlık ve sapkınlığı artırmayı, gençlerin imanlarını sorgulamalarına yol açarak din ile aralarına mesafe koymayı amaçlıyor gibi görünmektedir. Eğer ensest vakalarına samimi bir şekilde engel olunmak isteniyorsa, öncelikle zina ve diğer gayrimeşru ilişkiler konusu masaya yatırılıp önlenmesine yönelik tedbirler alınmalı, alkol ve uyuşturucu gibi sorunlara yönelik dikkat çekici çalışmalar yapılması gerekmektedir. Yoksa ensesti konuşuyoruz deyip birtakım istatistikleri hakikatmiş gibi sunmak, art niyetli çalışmalar olarak görülmeye mahkûmdur.
[1] Murat Bardakçı bir yazısında, söz konusu ailede ensest ilişki nedeniyle bir cinayet gerçekleştiğini belirtmiştir. Bk. “Yakın tarihimizden gerçek bir Paşa tecavüzü olayı”, Hürriyet, Öteki dünya, 2 Aralık 2001, https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-bardakci/yakin-tarihimizden-gercek-bir-pasa-tecavuzu-olayi-40336
[2] Casiye Suresi’nin 24. Ayetinin bir bölümü olan bu cümle, insanlık tarihi boyunca vahyin rehberliğinden uzaklaşan insanların sahip oldukları materyalist bakış açısının özetidir. Onlara göre hayat, yalnızca bu dünyadaki varoluştan ibarettir. Ölümden sonra herhangi bir hayat yoktur. Ancak Allah, bu bakış açısının bir bilgiye dayanmadığını ve bu insanların aslında sadece tahmin ve zan içinde olduklarını vurgular. Ayetin meali şu şekildedir: “Ve dediler ki: ‘Hayat, sadece dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.’ Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.” (Casiye, 45:24).
[3] Hüseyin Aydın, “Nihilizmin Tarihçesi” Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1986, cilt: 1, sayı: 1, s. 2, 3; Dave Robinson, Nietzsche ve Postmodernizm (çeviren: Kaan H. Ökten), Everest 2000, s. 32-33.
[4] Frank L.Cioffi, “Postmodern vs: Ihab Hassan’la Söyleşi” (çeviren: Serkan Işın), bkz. www.poetikhars.com/webblog/bibliobot/postmodern-vs-ihab-hassan-la-soylesi erişim: 07.03.2025; ayrıca bkz. Yuval Noah Harari, Homo Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi (çeviren: Ertuğrul Genç), 31. Basım 2017, s. 417.
[5] Bryan S. Turner, Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm (çeviren: İbrahim Kapaklıkaya), Anka Yayınları, 2002, s. 30-35 ve 273.
[6] Tuğçe Poyraz Tacoğlu, “Türkiye’de Gerçekleştirilen Geleneksel Evlilik Çeşitlerinin Nedenleri ve Evlilikler Üzerinde Törenin Etkisi” ODÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, c. 2, sayı: 4, Aralık 2011, (114-144), s. 127.
[7] Huriye Martı, “Diyanet’le ilgili daha asılsız bir haber üretilemezdi”, 4 Ocak 2018 Perşembe tarihli açıklaması için bkz. https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/11167/diyanetle-ilgili-daha-asilsiz-bir-haber-uretilemezdi erişim: 07.03.2025.
[8] Saadet Özkan aynı yıl temmuz ayında Yücel Ceylan’la Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneğini (UCİM) kurdu. Saadet Özkan artık bir aktivist olarak tanınıyor. Bkz. https://www.ucim.org.tr/genelbaskan erişim: 07.03.2025.
[9] Haber için bkz. https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/saadet-ogretmen-odulunu-melania-trumptan-aldi,RgPtRQQlOUCDbkJMQES_WQ erişim: 07.03.2025.
[10] Bu konuda Selin Girit’in 18 Nisan 2018’de BBC Türkçe sayfası için hazırladığı “Ensar Vakfı, iş arkadaşları ve köylülerin gözüyle Karaman zanlısı Muharrem B.” Adlı haber, üzerinde değerlendirme yapılmaya değerdir. Bkz. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/04/160418_karaman_ensar_vakfi erişim: 07.03.2025.
[11] Suna İpek, “1990-1995 yılları arasında “İstanbul Adliyelerine Yansıyan Ensest Olgularının Psiko-Sosyal Açıdan İncelenmesi”, T.C. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı yayımlanmamış yüksek lisans tezi (danışman: Oğuz Polat), İstanbul 1996, s. 18-19, 37-45.
[12] Talip Yiğit, Boşanma ve Zina İlişkisi: Türkiye ve Avrupa Birliği Üye Ülkelerin Yasa Uygulama Örnekleri” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 46, Mayıs 2017, (201-222), s. 202.
[13] Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı, (çevrimiçi) https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2061/32-ayet-tefsiri erişim: 07.03.2025.
[14] Bu ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın indirdiği kitaptan en ufak bir şeyi gizleyen ve onu bir miktar dünyalık karşılığında satan kimseler bilsinler ki onlar karınlarına ateş doldurmaktadırlar. Kıyamet gününde Allah ne onlarla konuşacak, ne de bu yaptıklarını affedecektir; onların hakkı, acı bir azap olacaktır.”
[15] Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Bakara Suresi 174. Ayet Tefsiri. bkz. çevrimiçi http://www.kuranikerim.com/telmalili/bakara2.htm erişim: 8.05.2019.
[16] Turner, Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm, s. 273.
[17] Canan Güllü, “22-23 Kasım 2014 Türkiye Ensest Atlası Projesi Yuvarlak Masa Uzmanlar Toplantısı Özet Rapor (Raportör: Elçin Cavlan)”, önsöz ve s. 12-13.
[18] Yarı yapılandırılmış görüşmeler, araştırma ve bilgi toplama süreçlerinde kullanılan, araştırmacıya kendi sahip olduğu fikir doğrultusunda soru sormayı sağlayan, esnek bir görüşme yöntemidir. Bu tür görüşmelerde, araştırmacı belirli bir konuya odaklanarak önceden hazırlanmış bir dizi soru veya konu başlığına sahip olur. Ancak, bu soruların sıralaması ve tam olarak nasıl sorulacağı konusunda esneklik vardır.
[19] Alanur Çavlin Bozbeyoğlu-Ece Koyuncu-Filiz Kardam-Altan Sungur, Metis Yayınları, 2018.
[20] Kuzen meselesi oldukça dikkat çekicidir. Çünkü İslam’a göre kuzen, evlenmesi yasak olmayan akraba grubuna girer. Ama Katoliklikte bu evlenmesi yasak yakın akrabalardandır.
[21] Alanur Çavlin Bozbeyoğlu-Ece Koyuncu-Filiz Kardam-Altan Sungur, “Ailenin Karanlık Yüzü: Türkiye’de Ensest” Sosyoloji Derneği, Türkiye Sosyoloji Araştırmaları Dergisi Cilt: 13 Sayı: 1- Bahar 2010, s. 2, (çevrimiçi), http://www.sosyolojidernegi.org.tr/s/2300/i/bozbeyoglu_ensest.pdf erişim: 07.03.2025.