Doğan büyüyor, insan yaşlanıyor, yeni eskiyor, gün bitiyor, gece sonlanıyor, bahar yaza, yaz kışa olağanüstü bir hızla dönüşüveriyor. Rutin işler arasında zamanın etkileri, varlıkta derin ve istikrarlı bir şekilde vuku buluyordu.
Öznur GÖRÜR KISAR
Eğitimci

Yeni gün, alacakaranlık görüntüsünü üzerinden yavaş yavaş atmaya çalışırken; sokaklar hayli hareketli bir koşuşturmaya sahne olmaya başlamıştı bile. Beyler ellerinde akşamdan hazır edilen çöp poşetleri ile apartman kapılarında birer birer beliriyor, mahalle başlarında öğrenci bekleyen okul servisleri, sokak trafiğini iyiden iyiye hareketlendiriyordu. Ellerinden tuttukları çocuklarını hafifçe çekiştirip, alelacele okula yetiştirmeye çalışan anneler bir taraftan da çocuğun gün içerisinde dikkat etmesini istedikleri hususları ardı ardına sıralıyorlardı. Emekli amcalar erkenden evden çıkıp, belki biraz çarşı pazar gezip, sıcak ekmek, simit alma telaşı ile fırına uğrayacaklardı. Ortaokul, lise öğrencileri yetiştiremedikleri kahvaltılarını ayaküstü birer simit, poğaça ile okul yolunda veya otobüs durağında kaçak göçek geçiştiriyorlardı.
Güneş yavaş yavaş kendini göstermeye başlamışken; banklarda şehrin koşturan insanlarını sakince seyreden tek tük telaşsız insanın sakin bakışları sağa sola çevriliyor, uçuşan sonbahar yaprakları ortalığı dağıtıyor, esen rüzgâr banklarda oturan insanları şöyle bir toparlanıp montlarının yakalarını, düğmelerini kapatmaya zorluyordu.
Saatin ilerlemesi ile otobüs durağının kalabalığı epey azalmış; birbirlerini tanıyan yaşlı teyze ve amcaların merhabalaşmaları, evlatlardan, torunlardan, havadan, sudan konuşmaları sakin bir günlük rutin gibi devam ediyordu. Cami bahçesinin bankına erken saatte gelip oturmaya başlayan amcalar, soğuktan içleri hafif hafif ürperi verince yavaş yavaş cami derneğinin yolunu tutacak ve günün ilk çayını yudumlayacaklardı.
Teyzeler evlerinin tül perdelerini hafifçe aralayıp kimi pencere önü çiçeğini inceleyip, keyifle izliyor kimi teyzeler ellerinde tesbih ile sakince sokağı seyrediyor, sokakta gördüğü tanıdık tanımadık tüm çocukların, insanların arkasından okuyup, cemi cümleye hayır dualarını eksik etmeden tüm alem-i İslam’a temiz niyetlerini ve hasbi dualarını sıralıyorlardı.
Kahvaltı telaşını atlatan hanımlar, günü planlayıp kimi market alışverişine, kimi ev içerisindeki işe güce devam edecekti.
Okul bahçelerinde ilk ders teneffüslerindeki sakinlik birkaç ders saatinin ardından yerini şenlikli bir panayır coşkusuna bırakacaktı.
Gün, hepimizin tam anlamıyla içinde olduğu, bizi içerisinde eritip iş güç, günlük meşgaleler ile kaybedecek şekilde, hızlı ve akıcı bir seyir içerisinde akıp gidiyordu.
Doğan büyüyor, insan yaşlanıyor, yeni eskiyor, gün bitiyor, gece sonlanıyor, bahar yaza, yaz kışa olağanüstü bir hızla dönüşüveriyor. Rutin işler arasında zamanın etkileri, varlıkta derin ve istikrarlı bir şekilde vuku buluyordu.
Bu hızlı sefer ve akışta acı külleniyor, dünya dertleri kiminde tevekkül ile yoldaş oluyor. Kiminde çekilir bir dert olamıyor. Zamanın etkileri ve tezahürü insan üzerinde kendisini gösterirken, rutin işler içerisinde koşuştururken, yolcu olma hali ile gaflet halinde olma arasında dengeyi yakalayabilmeyi elzem kılıyordu.
Günün dün olduğu, olanın bittiği, var olanın mutlak bir sonla buluştuğu bu döngü bütününde, insanın kendini nasıl anlamlandıracağı ve konumlandıracağı gerçeği, insan olmak ve bu anlam biçimini nasıl giyip taşıyacağımız, temel hayatiyet kazanması gereken bir mesele olarak avuçlarımızda yer ediniyordu. Gün sonlu, insan geçici, dünya aldatıcı, biz fani idik erenler.