Kendisini tanımlarken kültürel değerleri değil de modernlik, gelir ya da ihtiyaç durumuna göre tanımlamalar yapanlar için mekân, biraz daha farklı beklentiler ile inşa edilmekte, bu da şehirlerin ortak kültürden hızla uzaklaşılmasına ya da yeni bir kültür oluşmasına neden olmaktadır. Sonuçta geriye dönüp baktığımızda tek tek konutlar belki kabul edilebilir ancak topluca bir değeri, kültürü, işaret etmeyen şehirlere doğru yol aldığımız gerçeği ile karşı karşıya kalabiliyoruz.
Ömer DOĞAN
Yeryüzü Mühendisleri Derneği Başkanı

Mekân, her dönemde insanlar için önemli olmuştur. Yaşanılan mekân, insanların iç dünyasını, kültürünü, gelir seviyesini, sanat algısını en yalın şekli ile yansıtır. Mahalle ve semtler toplulukları, kentler ise daha büyük toplumları anlamak için en iyi gözlem yerleridir. Mekânın insanı, insanın mekânı değiştirme gücü vardır. Hangisinin daha etkin olduğu bir araya gelmiş insan topluluklarına bağlıdır. Tarih boyunca sürekli bir yerlere göç etme zorunluluğu hissetmiş nesillerin torunları olarak bizler için mekân fazlası ile önemli, mekânın olduğu yurt vazgeçilmez bir unsurdur. Aynı şekilde ruhumuzun bazen iyi bazen kötü dışa vurumu olan şehirlerimizin sevdiğimiz kadar sevmediğimiz ve şikayet ettiğimiz yanları da vardır.
Bir bilgisayar mühendisi olarak ev yapma, mekân üretme konusunda fazla bilgi ve tecrübem olmasa da her zaman üretimin içinden biri olarak yılların verdiği bir tecrübe ile bazı gözlemlerde bulunmak kaçınılmaz oluyor. Çeşitli nedenler ile beş kez taşındım. İstanbul’u hem Avrupa hem Asya yakasında yaşayarak tanıma fırsatım oldu, Ankara’da da bir yıl ikamet ettim. Hem mahalle hem de sitede oturma ve deneyimleme şansım oldu. Ancak yıllar sonra en rahat ettiğim mekânın çocukluk hayatımın geçtiği mahallem ve onun dokusu olduğunu farkettim. Aslında daha geniş, daha modern başka mekânlarda da ikamet etmeme rağmen yine de mahallemde rahat etmemi hep sorgulamış ve anlamaya çalışmışımdır. Bu konuları şehircilik ile de ilgilenen arkadaşlarımla da sık sık paylaşmışımdır.
Mahallemde rahat etmemin en önemli nedenleri, her ne kadar eski dönemler kadar olmasa bile genel eşrafı tanımam, her biri ile ortak hatıralarımızın olması ve onlar ile birlikte olmamın bana huzur vermesi olabilir. Mahallemde çocukluğum geçtiği için yıllar içinde gelişiminde yer almam, ona gönül bağımı kuvvetlendirmiştir. Evimiz çocukluğumuzda gecekondu idi, ancak sonraları betonarme yapıya dönüşürken yapımında kişisel olarak epeyce çalışmıştım. İnsanlar genelde yaptığı işe zamanla bağlanır. Benim de yaşadığım mekânı sevmemde yapımında çalışmanın katkısı olduğunu hep düşünmüşümdür. Daha geniş ve modern olmasına rağmen site hayatını soğuk bulmuş, bir türlü kendimi huzurlu hissetmemişimdir. Geriye dönüp baktığımda; başkaları tarafından masa başında planlanmış mekânların konfor sağlamakla beraber eksik kalan yanının, içinde yaşayan insanlar tarafından bir katkısı olmadan plan ve inşa edilmesinde olduğu tespitini yapmışımdır.
Mahalle kültürü olan bölgelerde insanlar birbiri ile daha ilgilidir. Sosyo kültürel yapısı daha çeşitli, farklı gelir gruplarından insanları içinde barındırır. Site şeklindeki bölgeler ise konforlu olmakla beraber birbirine yakın gelir gruplarına sahip insanlardan oluştuğundan komşuluk ilişkileri daha zayıftır. Zamanla birbirlerine ihtiyaç olmadığı hissi oluşur. Yaşı genç olanlar fazla yokluk çekmemiş bir neslin temsilcisi olduğundan site gibi yerlerde oturmayı daha çok sevmesinin nedeni bu diye düşünmüşümdür. Bu duyguya alışık olmaları nedeniyle bir gariplik hissetmemekte ve yavaş yavaş şehirlerin dokusu değişmektedir diye düşünüyorum.
İnsanın bu konuları düşündükçe; yeni durum kötü müdür, geri döndüğünde eskisi gibi mahallelerin oluşması mümkün müdür, gibi sorular akla gelmektedir. Gönül tabi ki farklı şeyler isteyebilir ancak mevcut ekonomik durumlar, konutlardan beklentiler, teknolojik gelişmeler ve insanların konfor beklentileri bunun pek mümkün olamayacağını gösteriyor gibi. Burada en ilginç olan ise şehirleşme, başını sokacak sıcak bir ev isteyenler ile konut yapıp satarak ticari hayatını devam ettirenlerin gündelik kararları ile şekillenmektedir. Bu dönüşüm öyle hızlı olmuştur ki geri dönüp baktığımızda çok da hoşumuza gitmemiştir. Dönüşen şehirleri herhalde çok geçmeden yeniden dönüştürme ihtiyacı olacak gibi görünmektedir.
Şehirler orada yaşayanların ruh halini de yansıtır. Sakin insanların şehirleri onlar gibi huzurlu ve sakin olur, hareketli olan insanların şehirleri de onlara benzer şekilde gürültülü, hızlı ve heyecanlıdır. Bu bakış açısıyla insanlar, şehirleri değiştirir diyebiliriz. Ancak toplu konut mantığı ile “şehirler insanları değiştiriyor mu?” diye sorabiliriz. Rahat ve konfor uğruna insanlar kültürel olarak farklı bir hayata doğru evrilebilmekte, şehirleşmenin seyrine dahil olamamakta, ona kendinden bir şeyler katamamaktadır. Peki bu durumda hangisi daha doğrudur, sınırlar nasıl olmalı, insanların şehirlere etkisi, şehirlerin insana etkisi ne zaman ve nasıl olmalıdır gibi akla pek çok soru gelmektedir.
Kültürleri ile toplumda bilinirlikleri fazla olan bazı mahallelerin kentsel dönüşüm sonrası yenilenmiş konutlarda çoğunlukla oturmayıp başka yerlere gittiği görülmektedir. Bu durum kültürleri ile öne çıkan toplumlarda oturulan mekânın önemini ortaya koymaktadır. Farklı mekânlar insanları başka bir yaşam kültürüne doğru zorlayabilir. Ancak Anadolu’da bazı küçük ilçelerde yöre kültürüne uygun güncel teknolojiler ile donanımlı konutların kültürel yapıyı daha da güçlendirdirdiği hatta bölgeye tersine göçü tetiklediği de görülmektedir. Kendisini tanımlarken kültürel kimliği ön plana çıkan insanlarda, mekânların kültür ile uyuşumunun çok önemli olduğu çıkarımında bulunabiliriz. Bu nedenle yaşayacakları yerlerde aradıkları kültürü bulamaz ise başka mekânlara gitmektedirler. Kendisini tanımlarken kültürel değerleri değil de modernlik, gelir ya da ihtiyaç durumuna göre tanımlamalar yapanlar için mekân, biraz daha farklı beklentiler ile inşa edilmekte, bu da şehirlerin ortak kültürden hızla uzaklaşılmasına ya da yeni bir kültür oluşmasına neden olmaktadır. Sonuçta geriye dönüp baktığımızda tek tek konutlar belki kabul edilebilir ancak topluca bir değeri, kültürü, işaret etmeyen şehirlere doğru yol aldığımız gerçeği ile karşı karşıya kalabiliyoruz.
Geçmişinde büyük bir medeniyet inşa etmiş bir neslin torunlarıyız. Bunları onların bize bıraktığı eserlerden de görebiliyoruz. Eski dönemlerde inşa edilmiş evlerdeki belirgin bir zerafet, kültür ve tabiatla uyum, insanı şaşırtmakta ve günümüzle kıyaslayınca problemin tam da nereden kaynaklandığını tespit etmekte zorlanmaktayız. İnsanların gündelik ihtiyaçları ve belirli bir bilinç ile hareket etmemeleri sorunları çoğaltmaktadır.
Bazı TV kanallarında kendi evini planlayıp inşa eden insanları anlatan programları izlemeyi sevdiğimi farkettim. Bir dönem kendi evimizin iç yapısında önemli değişiklikleri eşim ile beraber planlanlayarak yapmış ve ortaya çıkan sonuçtan çok memnun kalmıştık. Ülkeden ülkeye değişmekle beraber şehirleşmeyi bizden en az yüz yıl önce tamamlamış ülkelerde doğa ile uyumlu konut yapma, yapılan konutun komşuları rahatsız etmeyecek şekilde planlama gayretini görünce hayret etmişimdir. Ülkemizde bu işlemler genelde her iki tarafın maksimum faydalanacakları bir çıkarda buluşarak sonuçlanıyor. Bunun da şehirlerin bozulmalarındaki önemli etkenlerden biri olduğunu düşünüyorum. Diğer bir konu da çevre ile uyumun yanında enerji tüketiminin de düşük olduğu, doğal aydınlatması olan, ısıtma ve soğutma için enerji tüketiminin azaltan doğal malzemelerin ön planda olduğu yeni inşa tekniklerini gördükçe gıpta etmekteyim. Artık memleketimizde de çevre ile uyum, kültür ile uyum, komşular ile uyum gibi kriterlerin şehirleşmede ön plana çıkması gerekmektedir. Şu bir gerçek ki ne kadar kaliteli yapılırsa yapılsın beton ile yapılan yapıların en fazla 100 sene sonra yıkılıp yeniden yapılacak olması gerçeği insanı korkutuyor. Aslında inşa edilen konutlar nesiller boyu aktarılacak bir kültürü de olmayabilir. Her yeniden yapılmaya kalkıldığında biraz daha yüksek yapıların inşa edilmesi şehirleri kalabalıklaştırmakta ve kültürlerin ön plana çıkmasına da mani olmaktadır.
Sonuç olarak eğer büyük bir medeniyetin temsilcisi isek, bu temsiliyete uygun güncel teknolojileri kullanan ancak insanı ezmeyen mekânlar ve şehirler inşa etmemizin vakti gelmiştir.