Bizler hepimiz üzerimize düşeni yapmadığımız için suçluyuz ve sorumluyuz. Allah korkusunu ve ihsanı öğrenemedik, anlatamadık, yaşayamadık ve yaşatamadık; halbuki biz bir medeniyetin evlatlarıyız, adaletin, ahlakın, ihsanın, emanete ehil olmanın mücessem örneği olan bir peygamberin ümmetiyiz.
Ahmet POÇANOĞLU
Emekli Konya İl Müftüsü

Büyük bir deprem felaketi yaşadık. Bu depremde hayatını kaybedenlere Allah rahmet eylesin, hayatta kalanlara da sabırlar versin. Allah yardımcıları olsun. Allah böyle acıları bir daha göstermesin. Rasulullah’ın (s.a.v) şu sözüyle depremzede kardeşlerimi teselli etmek, taziyede bulunmak, acılarını paylaşmak isterim: “Mümin yeşil ekine benzer. Rüzgârla eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz).” Zira mümin sarsıldığında, sendelediğinde imanı elinden tutar ve onu yeniden ayağa kaldırır.
İnsan hayatı, sayısız lütuf, nimet; aynı zamanda afet ve felaketle dolu büyük bir “imtihan dünyasından’’ ibarettir. Millet olarak zor bir zamanı yaşıyoruz. Bu millet büyük acılar çekti, bu acılar bizi tek vücut hale getirdi, bir olduk, birlik olduk, ekmeğimizi bölüştük. İman ediyoruz ki olan biten her şeyde inkâr edilemez bir gerçek var; her şey Allah’tan, Allah’ın izni, Allah’ın emir ve iradesi ile var oluyor.
وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ ثُمَّ اِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَاِلَيْهِ تَجْـَٔرُونَۚ
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O’na yalvarırsınız.” (Nahl: 53)
Kuyruklu yıldızlar; depremler, volkanlar, dev dalgalar, hortumlar, mikroplar, virüsler tamamı insan hayatı için hepsi potansiyel tehditlerdir. Hiçbiri O’ndan bir emir gelmediği sürece dünyaya ve üzerindeki canlılara karşı tehdit oluşturmuyorlar. Yeryüzü sakinlerini kuşatan, tehlike ve afet riskine rağmen varoluş sürecindeki devamlılık, düzen ve dengenin aslında bahşedilmişlikten ibaret ve alemler üzerindeki “mutlak tasarrufun” yalnızca yüce Allah’a ait olduğunun, insanın Rabbi tarafından durmaksızın korunup kollandığının ispatıdır. Zira alemler, kendisini icat edip, yaratan Allah’ın güç ve kudretinin alametleri ile doludur. Bu sebeple O’na alemlerin Rabbi deriz ve «Allah’ın bizim için yazdığından başkası asla bize erişmez. O, bizim mevlamızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdır». Tevbe /51
Mümin, her tatlı nimet gibi her acı musibetin de bir sebebe bağlı olarak yaratıldığını bilir ve iki halde de çetin bir imtihan içinde olduğunu hiç unutmaz. Rum Suresi 41. ayetten öğreniyoruz ki; insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozulmuştur; bu sebeple Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırır. Bu ayetten, insanın yapıp ettiklerinden dolayı bir sorumluluğu olduğunu da anlıyoruz. Bizler hepimiz üzerimize düşeni yapmadığımız için suçluyuz ve sorumluyuz. Allah korkusunu ve ihsanı öğrenemedik, anlatamadık, yaşayamadık ve yaşatamadık; halbuki biz bir medeniyetin evlatlarıyız, adaletin, ahlakın, ihsanın, emanete ehil olmanın mücessem örneği olan bir peygamberin ümmetiyiz.
Teknolojik gelişmelerin ortaya koyduğu kurallara göre inşaat yapmak veya eski binaları güçlendirmek, iç ve dış mimariyi depremde en az hasar görecek şekilde düzenlemek deprem esnasında ve sonrasında daha çok hayatın kurtulmasına yarayacak önlemler üzerinde çalışmak; elden gelen her tedbir alındıktan sonra, olanı asıl kaynağına bağlayarak Allah’a tam bir inançla teslim olmak yani tevekkül etmektir. Bu, Rasulullah Efendimizin, “Deveni bağlayıp öyle tevekkül et” sözünü rehber edinmek demektir.
Böyle vakitler, Allah’ı hatırlama, O’nun güç ve kudretine şahitlik etme, dua etme, manevi tedbirleri alma vakitleridir. Başta namaz olmak üzere çeşitli ibadetler, dualar, akrabaya sıla-i rahim, ihtiyacı olanlara her türlü yardım, kazaları ve belaları defetmeye yarayan manevi tedbirlerdir. Dünya ve ahiret yarınına hazırlanmaktır. Yarına hazırlanmakla ilgili Hz. Peygamber (s.a.v) dönemine ait aktaracağım bir hadise bize önemli mesajlar veriyor. Vererek korunmayı ve infak ederek varoluşumuzu sürdürmeyi bize öğretiyor.
Münzir bin Cerir (ra) anlatıyor: “Günün ilk saatlerinde Hz. Peygamber’in yanındaydık. Rasulullah’ın (s.a.v) yanına üstünde başında elbise olmayan, ayakları çıplak, sadece kaplan derisi gibi çizgili bir çaputa sarılmış, kılıçları boyunlarına asılı bir grup insan çıkageldi. Bu insanların hepsi Mudar kabilesinden idi. Hepsi fakir ve sefalet içindeydi.
Bunların perişan hallerini gören Hz. Peygamber’in (s.a.v) yüzü bir anda değişti. Odasına girdi ve sonra geri çıktı. Bilal-i Habeşi’ye ezan okumasını emretti. Bilal (r.a) de ezan okudu.
Namaz için kamet getirildi, namaz eda edildi. Peygamberimiz namazdan sonra cemaate hitap etti ve;
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا
‘Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratıp, ondan eşini lütfeden ve ikisinden de pek çok erkek ile kadın var eden Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’ın ve akrabanın hakkına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir!’ (Nisa: 1) ayetini okudu. Hemen bunun peşinden de Haşr Suresi, 18. ayeti ekledi:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
‘Ey insanlar! Allah’tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır.’
Sonra Peygamberimiz sözlerine şöyle devam etti:

Peygamberimizin bu sözlerinden sonra Medineli bir Müslüman neredeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohçayla geldi, Peygamberimizin önüne yığdı. Sonra herkes peşi sıra onu takip etti. Herkes bir şey getirmeye çabalıyordu. Öylesine ki, biraz sonra giyecek ve yiyeceklerden bir yığın meydana geldi. Peygamberimiz son derece sevinçliydi. Yüzüne baktım, sanki yaldızlanmış gibi parlıyordu. Şöyle buyurdu:
‘İslam’da kim ki hayırlı bir yol açarsa, ona bu hayrın sevabı ile kendisinden sonra bu sevabı işleyenlerin mükafatı eksiksizce verilir. Kim ki kötü bir yol açarsa, ona bunun günahı ile kendinden sonra onu işleyenlerin günahı aynen verilir. Ve onların günahından hiçbir şey eksilmez.’”
Bununla birlikte tarihten bize örnek olacak önemli bir olayı da aktaracağım. Raşit halifelerin beşincisi Ömer İbn-i Abdülaziz (ö. 101/719) Şam’da meydana gelen ve belki de bu depremin etkilediği şehirleri de etkileyen depremden sonra valilere mektup yazar ve der ki, “Bu sarsıntı Allah’ın kullarını cezalandırdığı bir şeydir. Bütün şehirlere mektup gönderdim ve şöyle dedim: Şu ayın şu günü şu saat (belli vakitte hep beraber) çıkınız; isteyen tasaddukta bulunsun. Zira Allah (c.c) ‘Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.’ buyurmuştur. (Ala: 14-15)
Ve babanız Âdem Aleyhisselam’ın dediği gibi deyiniz:
قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
‘Rabbimiz biz kendimize zulmettik. Eğer sen bize mağfiret ve merhamet etmezsen mutlaka ziyan edenlerden oluruz.’ (Araf: 23)
Ve Nûh Aleyhisselam’ın dediği gibi deyiniz:
وَاِلَّا تَغْفِرْ ل۪ي وَتَرْحَمْن۪ٓي اَكُنْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
‘Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen elbette ziyana uğrayanlardan olurum.’ (Hüd: 47)
Ve Mûsâ Aleyhisselam’ın dediği gibi deyiniz:
رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي
‘Rabbim! Ben kendime yazık ettim. Ne olur, beni bağışla’ (Kasas Suresi: 16)
Ve Zü’n-Nûn (Yûnus) Aleyhisselam’ın (balığın karnında) dediği gibi deyiniz:
لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ
‘Senden başka ilâh yoktur. Sen her türlü kusurdan, eşi-ortağı olmaktan uzaksın. Şüphesiz ben kendine yazık edenlerden oldum.’ (Enbiya Suresi: 87)
Sahabe ve Selef-i Salih’inden Husuf-Kusuf namazı gibi deprem sonrası kılınacak hususi bir namaz ve doğrudan secdeye kapanılması ile ilgili nakiller vardır. Her türlü felâket ve afette yapılacak ilk ibadet, (mümkünse) secdeye kapanmak olmalıdır.
Tabii ki bu dualarla ve yaptığımız ibadetlerle birlikte elimizden geleni yapmalıydık. Yapmadığımız için hepimiz suçluyuz. Ama daha büyük suçumuz, her şey olup bittikten sonra bile meseleyi anlayamayışımız, katı yürekliliğimiz, ders ve ibret almayışımızdır. Sorumluluklarımızı yerine getirmeden hep başkalarını suçlama temayülümüz. Faturayı başkasına kesme telaşımız, Üstad’ın şu beytindeki anlayışa ve çileye sahip olamayışımızdır:
Sanırım, insanların her suçunda ben varım;
Günah uzun bir kervan, tâ ucunda ben varım!
Bu depremde hayatını kaybedenlerin hemen hemen çoğu, ansızın ölüme yakalandıklarından dolayı bir anlamda şehittirler. Allah onlara rahmet eylesin, hayatta kalanlara da sabırlar versin. Milletimizin başı sağ olsun.