Afet Bölgelerinde Yardım ve Teşkilatlanma

Deprem bölgesine ilk andan itibaren ne yapabilirim endişesiyle hareket eden ve tüm ülke sathında başlatılan yardım seferberliği   sadece yürekleri ısıtmamış aynı zamanda depremin etkilerini azaltarak ilk saatlerden itibaren büyük bir dayanışma örneği ortaya konulmuştur.

Muhammed Garip CESUR

6 Şubat sabahı, soğuk bir kış gününde ülkemiz adeta kendi kıyametini yaşarcasına bir deprem ile uyandı. Maraş merkezli gerçekleşen sarsıntı, 10 şehre uzanan etkisiyle büyük yıkımlara sebep oldu. Çok geçmeden ikinci gün gerçekleşen ikinci deprem ile bu şehirler enkaz şehirlere döndü. 45 binden fazla insan bu enkazların altında can verirken binlercesi de ağır yaralı olarak kurtarıldı. Depremin etkisi ve yıkıntısı, ilk saatlerde yeteri kadar anlaşılmasa da sonraki süreçte yaşanan afetin büyüklüğü şok etti. İlk saatlerden itibaren 4. Seviye yardım alarmı verilmesiyle olayın vahameti anlaşılmış oldu. Olayın vahametinin anlaşılmasıyla ilk saatlerden itibaren yoğun bir iletişim ve koordinasyona başlayan STK’lar deprem bölgesine akın ettiler.

İlk günlerin olumsuz hava şartları (kar-tipi ve don) ve depremden dolayı kullanılamaz durumda olan yollara rağmen bölgeye ulaşım sağlayan STK’lar arama kurtarma, gıda ve elbise dağıtımı, sıcak aş/yemek ve çadır kurulumu gibi birçok konuda gönüllü faaliyetlere katılarak depremin neden olduğu sorunları azaltmaya çalışmışlardır.

Uzun yıllardır ülkemizde ulusal ve uluslararası yardım faaliyetleri yürüten birçok STK sahada yaşadıkları deneyimleri kısa sürede devasa örgütlenmelere dönüştürerek deprem bölgelerine giderek ihtiyaç sahibi insanlara yardım ellerini uzatmışlardır. Büyük çoğunluğu dindar ve muhafazakâr çevrelerden oluşan bu dernek, vakıf ve gönüllülerin sahadaki performansları, günlerce süren enerjileri, sahada yaptıkları işler takdire şayan bir durumdu. Buralarda görev alan insanlar sadece bir dizi motive edici (kültürel, dini ve sosyal) nedenler dolayısıyla değil aynı zamanda tecrübe ve birikimlerinin onlara kazandırdığı motivasyon, inanç ve sorumluluk anlayışlarıyla sahada yerlerini almışlardır.

Sahada yoğun bir faaliyet ağı kuran ve çok önemli çalışmalar yürüten İslami STK’lar arama-kurtarma çalışmalarında da göz dolduracak bir performans ortaya koymuşlardır. Afad’la koordinasyon halinde olan ve birçok insanın hayatını enkaz altında kurtararak temel sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmışlardır. Enkaz altında insan kurtarmanın verdiği sevinçle tekbir getirerek mutluluklarını paylaşan vakıf ve dernek çalışanlarına bir kısım çevrelerin tepki göstermesi en iğrentili durumlardan biri olmuştur. Bu büyük dayanışma gününde bile meseleyi provoke eden bu çevrelerin oyunlarına gelmeyerek hâlâ sahada olan bu insanları takdir etmek üzerimize bir borç olsa gerek.  Yine bazı bölgelerde “Alevilere yardım yapılmıyor” tarzında yapılan provokatör açıklamalar, yardım yapan vakıf ve derneklerin şevklerini kırmamış aksine ev ev, çadır çadır gezerek hem yardım çalışmalarında bulundular hem de taziyelere giderek rahmet temennilerini ilettiler. Yine ülkemizde bulunan yabancı uyruklu ülke vatandaşları, özellikle Suriyeli mülteciler de depremde en çok etkilenenler arasındaydı. Suriyeliler aleyhine yönelik bir kısım çevrelerin oluşturmaya çalıştığı nefret söylemine rağmen hiçbir şey kardeşlik ve dayanışmanın önüne geçememiştir. İslami vakıf ve dernekler, kentlerin merkezleri başta olmak üzere, ilçe, mahalle ve köylerin her tarafına kadar uzanarak herhangi bir ideoloji/ fikir, köken ve etnik ayrım yapmadan halkın her kesimine ulaşabilmenin, onlara yardım etmenin imkanını sağlamaya çalışmışlardır.

Yaşadığımız deprem bize şunu göstermiştir ki insan canının tehlikede olduğu ve ağır yıkımların gerçekleştiği afetlere müdahalede ilk üç saat hayati önem arz etmektedir. Genel durum tespiti, yolların güvenirliği, hava şartları gibi unsurların yanında ilgili birimlerin sevk ve organizasyonu, araç-gereç tedariki gibi temel hususların sağlanması ve harekete geçilmesi büyük önem arz etmektedir. Dördüncü seviye acil yardım çağrısı yapılmış bir afet için devlet imkanları dışında sivil toplum örgütleri, özel kamu kurum ve kuruluşlara da seferberlik çağrısı yapılarak yardım çalışmalarının daha geniş alanlara kaydırılması teşvik edilmeliydi. Deprem gibi afetlerde yetersiz personel ve ekipman durumunda asker, maden işçileri gibi diğer unsurlar acil harekete geçirilmelidir.  Bu süreçte yapılacak en önemli şey, durum tespitinin yanında harekete geçirilecek unsurların tespit edilmesi ve sahaya gönderilmesidir. Yine bu süreçte, can kayıplarına neden olacak bir durum söz konusuysa can kayıplarının önüne nasıl geçilebilir? Acil neye ihtiyaç var? İlk harekete geçirilecekler harekete geçirildi mi? En yakın birimler bölgeye sevk edilmiş mi? Bölgeyle sağlıklı iletişim ve koordinasyon sağlanıyor mu?  Bu ve benzeri sorular etrafında çözümleyici adımlar atılarak, yardım çalışmalarının daha sağlıklı ilerlemesine imkân oluşturulmalıdır. 

Bu süreçte özellikle sivil toplum örgütleri, vakıf ve dernekler hazırlıklarını yaparken temel ihtiyaç analizi yaparak sahaya inmelidirler. Özellikle kriz ve koordinasyon merkezleriyle yakın diyalog kurularak durumun anlaşılır kılınması ve ayrıca sahada mukim olan STK’lar ile iletişime geçilerek bu sürecin hızlandırılması sağlanmalıdır. Maraş depreminde gördüğümüz gibi ilk anda yerel yetkililer ve STK mensupları felaketin büyüklüğü nedeniyle büyük bir şaşkınlık ve şok yaşadıkları inkâr edilemez bir durum.  Bu açıdan depremi yaşamış bölgelerde etkilenenler üzerinden bir koordinasyonun kurulma zorlukları göz önünde bulundurularak dışarıdan sürece müdahil yeni örgütlenmelerle daha hızlı bir koordinasyon gerçekleştirilebilir.

Arama-kurtarma ve yardım faaliyetlerini yürütecek STK’ların çalışma yapacakları bölgeyi ve alternatif ulaşım yollarını iyi bilmeleri, sahaya hâkim olmaları ve ihtiyaç duyulan temel araç ve gereçlerin temininin sağlanması açısından başta yerel yetkililer ve STK’lar olmak üzere iş birliği sağlanması büyük ehemmiyet arz etmektedir. Vakit kaybedilmemesi açısından kriz ve koordinasyon merkezlerinde STK’lar ile iş birliğini sağlayacak ve onları sağlıklı yönlendirecek bir yetkilinin tayini işleri büyük ölçüde kolaylaştıracaktır.

Deprem bölgesine ilk andan itibaren ne yapabilirim endişesiyle hareket eden ve tüm ülke sathında başlatılan yardım seferberliği   sadece yürekleri ısıtmamış aynı zamanda depremin etkilerini azaltarak ilk saatlerden itibaren büyük bir dayanışma örneği ortaya konulmuştur. Özellikle ilk andan itibaren arama ve kurtarma personel ve ekipman ihtiyacı, hayati önem arz eden bir durumdu. Bu konuda yeterli destek personeli ve araç-gerecin olması enkaz altında bulunan insanların hayatlarının kurtarılmasında büyük rol oynamaktadır.  STK’ların yeterli teknik donanıma sahip olması, yeterli miktarda iş makineleri ve eğitimli personel ile sahaya inmesi, arama ve kurtarma faaliyetlerini daha fazla kolaylaştıracaktır.

Depremin üzerinden 11 gün geçmesine rağmen hâlâ enkazlardan canlı insan çıkarılması arama kurtarma faaliyetlerinin yerinde ve zamanında düzenli bir koordinasyon planlamasıyla yapılmadığının ya da yapılamadığının bir göstergesi olarak okunabilir. İnsan canlılığı açısından 72 saatte bitirilmesi gereken bir sürecin 11-12 güne uzamış olması sadece can kayıplarını arttırmamış aynı zamanda ümit ve motivasyonun kırılmasına da neden olmuştur. 

Arama-kurtarma faaliyeti dışında STK’ların büyük kısmı yiyecek- giyecek dağıtımı, aşevi kurarak sıcak aş dağıtmak, hijyen, kuru gıda ve temizlik malzemesi yardımında bulunmak, battaniye ve çadır gibi temel barınma ihtiyaçlarının karşılanması gibi alanlarda yardım faaliyetlerinde bulundukları gözlemlenmiştir. Özellikle burada sivil toplumun, vakıf ve derneklerin süreci yönetme, gözlemleme ve denetleme hususundaki rolü son derece önemli. Hadiselerin sağduyuyla yorumlanması, toplumsal rehabilitasyon ve motivasyon açısından çözümleyici yaklaşımlar, toplumsal dayanışmayı artırıcı girişimler ve modellenebilir davranışlar açısından sivil toplum son derece önemli bir yerde durmaktadır. Devlet ve halk arasında iletişimin en sağlıklı yürüyeceği kanallardan biri şüphesiz ki bu sivil toplum girişimleridir.   Afetlerde sivil toplumun rolünün artırılması, kriz ve koordinasyon merkezlerine dahil edilmesi bu açıdan son derece kıymetli bir adım olacaktır.

Özellikle bu yaşadığımız deprem gibi büyük afet ve musibetlerde de öne çıkan temel hayati üç şeyin altı yeniden çizilecek olursak; arama kurtarma çalışmalarının zamanında yeterli ekipman ve kadro ile ivedilikle yapılması, güvenli barınma ihtiyacı, yiyecek ve temiz su ihtiyacının karşılanmasıdır. Deprem bölgelerine birçok koldan akan yardım araçları, yardımlaşma hususunda insanların ne kadar hassas davrandıklarının bir göstergesi olarak okunabilir. Sahaya akan bu yardımların sağlıklı dağıtılması ve vaktinde ulaştırılması son derece hayati bir durumdur. Belli bir koordinasyon ile özellikle vakıf ve dernekler aracılığıyla dağıtılan yardımların, ulaştırıldığı sahada daha fazla karşılık bulduğu gözlemlenmiştir.

Bu tarz afet durumlarında sivil toplum açısından ilk ve önemli adım; ihtiyaç durum analizinin yapılarak sahaya inilmesidir. Arama kurtarma çalışmalarında yaşanan gecikme ve arama kurtarma ekiplerinin yetersiz olması ve sahaya gönderilen ekipman yetersizliği ilk günlerin en temel sorunları arasında yer almıştır. Bu süreç bize göstermiştir ki;

  1. Kriz ve koordinasyon merkezlerinde devlet, Afad ve Kızılay dışında diğer sivil toplum örgütlerinden (örneğin, İHH, İnsan Vakfı, Hayrat Vakfı, Ahbap vs.) yetkililerin olması süreç yönetimini hızlandıracağı gibi, saha hakimiyetini de daha güçlü kılacaktır. Bu bağlamda Afet kriz ve koordinasyon merkezlerinde sivil toplum örgütlerine temsilen yetkililer mutlaka bulundurulmalıdır.
  • Sivil toplum örgütleri arama kurtarma hususunda eğitimli personel sayılarını artırmalı ve bunlar ayrıca AFAD’ın eğitim sertifikalarına sahip olmalıdırlar.
  • Sivil toplum örgütleri arama-kurtarma çalışmalarında ekipmanlarını güçlendirerek, vakaya müdahale hususunda yeterli araç-gereç ve teknik imkana sahip olmalıdırlar.
  • Sivil toplum örgütleri kendi aralarında iletişimi güçlendirerek arama kurtarma çalışmaları, acil yardım ve dağıtım faaliyetleri hususunda iş birliğini güçlü kılarak iletişim ve koordinasyon hususunda iş birliği yapmalıdırlar.
  • Sivil toplum örgütleri arama kurtarma eğitimi çalışmaları yanında afet yönetimi, iletişim ve koordinasyon eğitimi, aşçılık, ilk yardım, çadır kurma, psikososyal rehabilitasyon ve destek eğitimi gibi konularında yeterli tecrübe kazanmış kişilerin eğitilmesini sağlamalıdır.
  • Sivil toplum örgütleri yaptıkları faaliyetler ile sahada önemli bir işlev görmektedir. Lakin yaptıkları faaliyetlerin yeterli düzeyde görünür kılınması, kamuoyuna duyurulması faaliyetlerin devamlılığı açısından son derece önemli.  Bu yönüyle vakıf ve dernekler, yapılan çalışmaların görüntülenmesi, arşivlenmesi, sosyal medyaya servis edilmesi vb. hususlarda profesyonel eğitim almış kişilerce yapılması, bu hususta yeterli teknik donanıma sahip olmalıdırlar.
  • Sağlıklı, doğru ve hızlı bir haber ağı için STK’lar bir network haber ve iletişim ağı kurarak hem kendi içlerinde sağlıklı iletişimi güçlendirmeli hem de topluma bu haberlerin ulaştırılması hususunda bir üs işlevi görmelidirler.
  • Afet sonrası çalışmaların devamlılığı açısından personel planlamasının iyi yapılması, sürdürülebilir çalışmaların finans kaynağının yerinde düzenli kullanılması, yapılan yardım dağıtım çalışmalarının periyodik bir düzenle yapılması, yeterli araç ve gerece sahip olması son derece büyük bir önem arz etmektedir.

Bu yaşanan deprem bize göstermiştir ki, başta devlet olmak üzere STK, vakıf ve dernekler, sendikalar, ticari kurumlar, vs. yani toplum olarak bu afetlere hazırlıklı olmalı ve afetleri yaşamadan önce koruyucu genel tedbirler alarak ayağımızı sağlam zemine basmalıyız. Bu süreçten sonra yaşadığımız depremden daha önemlisi yaşayacağımız afetlere hazırlıklı olmamız ve yeniden imar ve inşa süreçlerimizi daha sağlıklı yapmamızdır.