Bölgede iletişim sorunu olması nedeniyle diğer aracımız bulunduğumuz yere gelemedi. Ortak bir noktada buluşarak talep edilen kefenleri bölgedeki polislerden rica ederek onlar aracılığıyla ulaştırdık.
İbrahim DİKMEN
Eğitimci

“Acı diyorum efendim,
O da evrensel olmalı;
Bir çocuğun eline diken batsa;
İnsanoğlu yanmalı.”
Farid Farjad
06 Şubat 2023 sabahı Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen deprem ile ülke olarak kâbus gibi acı bir güne uyandık. Karanlık, karlı, soğuk ve kasvetli bir gün… 13 milyon kişinin bizzat etkilendiği depremin acısını, ülkemizdeki 85 milyon insan başta olmak üzere tüm dünya derinden hissetti. 11 şehir merkezi ve köylerinde meydana gelen bu felaket, hepimizi çok üzdü. Kendimizi oradaki insanların yerine koyduk, acılarına ortak olduk. Televizyonun başından bir an ayrılamadık. Arkadaşlarımızla konuşup ilk günden gitmeyi düşündük. Ancak kontrolsüz gitmenin daha büyük sorunlara sebep olacağını düşünerek gitmeye cesaret edemedik.
23 Kasım 2022 tarihinde yaşadığımız Düzce depreminin etkisinden kurtulamamışken yaşanılan bu afet, özellikle bu bölgedeki insanları derinden etkiledi. Bir yanımız keder dolu iken diğer yanımız gidip o bölgedeki insanların derdine deva olmak gerektiğini söylüyordu. Bir yandan büyüklüğü 2.00 civarındaki artçıları dahi hissederken, üzerimizden deprem korkusunu atamamışken diğer yandan orada yaşanan bu asrın felaketinde çok şiddetli bir şekilde etkilenen insanımızın yaralarını sarmak için bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorduk. Kahramanmaraş merkezli depremin üçüncü günü çalıştığım okuldaki idareci ve öğretmen arkadaşlarla “Hazırlığımızı yapalım, devletin imkânlarını milletin hizmetine sunalım, en azından sıcak bir çorba ikram edebiliriz.” diye düşünürken kendimizi büyük bir hazırlığın içinde bulduk. Yaptığımız istişareler sonucunda okulumuz öğretmenlerinin hem maddi hem manevi büyük desteğini arkamıza alarak gitme kararı aldık. İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzle yaptığımız görüşmeler neticesinde Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün koordinesinde iller arasındaki planlamaya göre Gaziantep’e gitmemiz tavsiye edildi. Üç yönetici, bir öğretmen, iki aşçı ve okulumuz dernek yönetim üyeleri ile toplam on bir kişi deprem bölgesine gitmeyi kararlaştırdık. Depremin ürkütücü hissi üzerimizde çok tazeydi. Eşime okul olarak gitme kararı aldığımızı, üç buçuk yaşında çocuğumuzu ve elli günlük bebeğimizi ve kendisini Allah’a emanet ederek gideceğimi ifade ettim. Anlayışla karşıladı “Gitme diyemem.” dedi. Gerekli teçhizat ve deprem bölgesinde kullanacağımız malzemelerin ihtiyaç listesini belirleyip hazırlayarak araçlarımıza yükledikten sonra arkadaşlarımızın dua ve uğurlamasıyla yola çıktık.
Asrın felaketinin dördüncü günü Nurdağı ilçesine yaklaştığımızda dört ilin aynı kavşak üzerinden geçmesi nedeniyle saatlerce araç trafiğini bekledik. İnsanlar bir an önce gidebilme telaşı ile kontrolsüz geçişler ve şerit ihlalleri yaparak trafiğin daha da sıkışmasına sebep oluyordu. Trafiğin bunaltıcı havasından bir nebze kurtulabilmek adına enkazları gördüğümüz yerde “Acaba tezgâhımızı buraya kurabilir miyiz?” düşüncesi ile keşif yapmak için araçtan indik. Nurdağı ilçesi maalesef kıyamet sahnesi gibiydi. Dolaştığımız yerlerde hiç sağlam binaya denk gelmedik. Sokaklar hep enkaz doluydu. Şehir merkezinde acı siren sesleri duyuluyordu. Yoğun trafik içerisinde yankılanan ambulans sesleri, acılı bir annenin evladını hastaneye yetiştirmeye çalışmasını andırıyordu. Şehrin her tarafında bir panik ve telaş vardı. Bu keşif esnasında ilçenin gasilhanesini görüp, görevli kişilerce görüştük. Kefen ihtiyaçlarını sorduk. İhtiyaç olduğunu söylediler ancak kefenler diğer arabada olduğu için onların gelmesini bekledik bir müddet. Kefenin bulunduğu aracımızı beklerken bazı insanlar yanımıza geldi. İçlerinden birisi, metanet içinde, eşini ve çocuklarını depremde kaybettiğini ifade ederek bölgede ihtiyaçlarını karşılayan iki imamın da enkaz altında kalarak vefat ettiğini söyledi. “Bir ihtiyacınız var mı?” diye sorduğumuzda, “Gözümüz bir ihtiyaç görmüyor hocam ancak mezarlıklarda, en azından vefat eden yakınlarımıza telkin yapacak, dua edecek imamlara ihtiyaç duyuyoruz. Biz elimizden geldiğince, internetten okumaya çalıştık ancak işin ehli olanlar, en azından çevre illerden emekli imamlarımız gelse de ölülerimizin ardından dua edilebilse!” dediler. Bölgede iletişim sorunu olması nedeniyle diğer aracımız bulunduğumuz yere gelemedi. Ortak bir noktada buluşarak talep edilen kefenleri bölgedeki polislerden rica ederek onlar aracılığıyla ulaştırdık. Gasilhane civarındaki görüntü, maalesef kıyameti andırıyordu. Daha dün hayatta olan, nice hayallerle uykuya dalan gözler sabahı göremediler. Üzülerek söylüyorum ki insan cesetleri traktör römorklarında, özel araçların bagajlarında gasilhaneye getirilerek kefenlenme ve cenaze namazlarının ardından defin için mezarlıklara gönderiliyordu. Nurdağı’nın seması, yakınlarını kaybeden insanların feryatları ile dağlanıyordu. Nurdağı ve İslahiye’de yaptığımız görüşmeler sonucunda yemek ihtiyaçlarının olmadığı, çeşitli sivil kurum ve belediyeler aracılığıyla ihtiyacın karşılandığı ifade edildi. Bölgede enkazlardan ötürü en çok çekindiğimiz şey, araç lastiklerinin zarar görmesi idi. Açık bir tamirci bulabilmek, oldukça güç ve zor olacaktı. Nurdağı’ndan ayrılmak üzere iken araçlarımızdan birinin lastik basıncının düşük olması nedeniyle hava basmak isterken lastik iğnesinin kırılmasıyla müşkül duruma düştük. Ancak karşılaştığımız her zorlukta “Elbette güçlükle beraber şüphesiz bir kolaylık vardır.” (İnşirah-5)ayetinin maneviyatı, gönlümüze esenlik verdi. Bölgeye yardıma gelen gönüllülerden bir grup aracılığıyla sorunu çözerek yola koyulduk.
Kahramanmaraş’taki dostlarımızla irtibata geçtiğimizde 15 Temmuz İmam Hatip Ortaokulu Müdürü Memduh Kayıklık hocamız, afet koordinasyon merkezinde kendilerine destek verebileceğimizi belirtmesi üzerine Nurdağı’ndan akşam saatlerinde Kahramanmaraş’a doğru yola koyulduk. Nurdağı’ndan Kahramanmaraş istikametindeki yollarda oluşan çatlaklar, derin çukurlar tüylerimizi ürpertiyor; kaza riskini en aza indirme düşüncesiyle hızımızı düşürerek yolumuza devam ediyorduk. Kahramanmaraş’a ulaştığımızda benim baş kahramanım, kendisi ile tanışmaktan şeref duyduğum, büyük bir vefakarlık ve fedakârlık örneği olarak gördüğüm dava insanı, memleket insanı olan 15 Temmuz İmam Hatip Ortaokulu Müdürü aynı zamanda İnsan ve Medeniyet Hareketi İl Başkanı Memduh Kayıklık hocamızla görüştük. Deprem sebebiyle pek çok yakınını kaybetmiş ve pek çok yakınının da enkaz altında olmasına rağmen bağrına taş basıp “Şehrimin insanına ne yapabilirim?” sorusunun mücadelesine girişmişti. Günlerdir uyku nedir bilmeden bitap düşmesine rağmen dinlenmeyi ar olarak görüyordu. Bir görüşmemizde, “İbrahim hocam bizim geleneğimiz vakıf geleneğidir. Ben ne şahsımı ne de kurumumu hiçbir yerde ifade etmedim. Bizi biz yapan, vakıflarımızdır. Tarihimize, geçmişimize baktığımızda muhtaç insanlara yardım ve destekler vakıflar aracılığıyla yapıldı. Bundan dolayı vakıf medeniyetinin ön planda tutulmasını önemsiyorum.” ifadesi, hocamla yaşadığım en önemli anekdotlardan birisidir.
Şehre geldiğimizde bizi ilk olarak Onikişubat ilçesi karşıladı. İlçenin diri bir şekilde ayakta durması bizleri cesaretlendirdi. Harabe bir şehir beklerken bizi ayakta dimdik karşılayarak hoş geldiniz demesi, bizlere umut oldu. Şehirde sıcaklık sıfırın altındaydı, buz gibi bir hava hâkimdi her yere. İnsan Vakfı’nın desteği ile okul, muhteşem bir koordinasyon merkezine dönüşmüştü. Samimi, sıcak bir atmosfer vardı burada. Her şey sistemli ve düzenli bir şekilde ilerlemekteydi. Yol yorgunluğu ile birlikte kendimizi bir boşlukta hissediyorduk. “Acaba gereksiz yer mi işgal ediyoruz?” diye düşünüyorduk. Günün ağarmasıyla birlikte yapılan işleri görünce orada bir eşyayı bir yerden alıp bir yere bırakmak için bile insana ihtiyaç olduğunu anladık. İnsanlar hayır ve iyilikte, kıyasıya bir mücadele içinde birbirleriyle yarışmaktaydılar. Koordinasyonu sağlayan liderlerin yanında güçlü bir destek ekibi vardı. Yeri geliyor tır indiriliyor, yeri geliyor köylere ve şehir merkezine gidecek araçlar yükleniyordu. Yeri geliyor kendi araçlarını yükleyerek şehir merkezindeki ve köylerdeki insanlara yardım götürebilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu değerli çarkın içine biz de dahil olduk. İnsanların inanılmaz gayretleri ile bir kamyon on beş dakika içinde, bir tır yarım saat içinde hızlıca boşaltılıyordu. İnsanlar sosyal kimlik ve rollerini bir tarafa bırakarak hayır konusunda birbirleriyle kıyasıya yarışıyorlardı. Sosyal medya ve televizyonların aracılığı ile içimizi kuşatan kasvet, deprem bölgesinde insanlara dokunabilmenin verdiği huzurla içimizi biraz teskin ediyor, bir yandan da yapacak işimiz çok diyerek var gücümüzle çalışıyorduk. Sabah namazı ile birlikte başlayan yoğun tempomuz çoğunlukla gecenin şafağına kadar devam ediyordu. Uykusuz ve yorgun kalmamıza rağmen bölge halkının ihtiyaçlarına yetişebilmek için enerjimiz tükenmiyordu.
Acil durum anlarında kriz yönetiminin sağlanması için doğru bir koordinasyon oluşturulmasının öneminin ne kadar büyük olduğunu, bir kez daha idrak ettik. Sağlıklı bir koordinasyon sağlanamadığında kriz daha da büyümekte ve içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Bölgede çeşitli güçlüklerle karşılaşılsa da hem kendimiz hem de diğer görevlilerce şahit olduğumuz bir hususta neye ihtiyaç duyuldu ise ihtiyaç duyulan şeyin akabinde gerçekleşmesine bir vesile çıkmasıydı. Örneğin jeneratör kurulumuna ihtiyaç var, o işin ehli yanımızda beliriyordu. Elektrik tesisatı ile ilgili desteğe ihtiyaç var, o işin ehli oraya geliveriyordu. Bu da “Olanı ver ki Allah olmayanı göndersin.” temel mottomuzu güçlendiriyordu.
Sahada pek çok şeye şahit olduk. Yüksek beton yığınlarının un ufak olmasına da o beton yığınlarının arasında çaresizce kurtarılmayı bekleyenlere de. Beton yığınlarının altından acaba sevdiğim insanlara kavuşabilir miyim diye ümidini hiç kaybetmeyerek bekleyenlere de. İhtiyaçlarımı sonradan karşılayamam endişesi ile gördüğü her şeyi almaya çalışanlara da. Aşevlerinde yediği yemeğin hakkı üzerine geçmesin diye parasını masanın üzerine bırakanlara da. Gelen emanetleri yerine ulaştırma noktasında bölge insanın psikolojisini de göz önünde bulundurarak titiz davranmaya gayret ediyorduk. Varlık sahibi olan insanlar dahi bir gecede yoklukla imtihan edilmekteydiler. Mahcubiyetleri yüzlerinden okunuyordu. İnsanız, aciziz, afet sebebiyle aynı duruma bizler de düşebiliriz diyerek gönüllerine ferahlık vermeye çalışıyorduk. İnsanların pek çok noktada aciz ve ihtiyaç sahibi olmalarına rağmen en çok acil ihtiyaçlarını aldığına, ihtiyacı olmayan ürünleri teklif ettiğimizde ihtiyacı olanlar alsın bizim şu an ihtiyacımız yok dediklerine defalarca şahit olduk.
Gönülleri kendileri kadar güzel nice insanlarla karşılaşıp tanıştık. Gönüllü kimselerin yorgunluklarını ifade etmekten dahi imtina ettiğine çok kez şahit olduk. Herkes var gücü ile ne yapabilirim düşüncesiyle gördüğü işe hücum ediyordu. Pek çok insanın büyük fedakârlık gösterdiğini gördük. O insanlardan ikisini zikretmeden geçemeyeceğim. Bahçe-i Maraş isimli bir restoran sahibi olan Sıddık ve Mehmet beyler, depremin ilk anından beri mekanlarını depremzedelere açmışlar, kendilerinin depremzede olmasına rağmen acılarını, üzüntülerini, kederlerini bir tarafa bırakıp acılarını dahi yaşayamadan insanların hizmetine koşmuşlardı. Ellerindeki tüm imkânları seferber ettikten sonra dayanacak güçleri kalmayınca AFAD koordinasyon merkezine başvurarak yardım talep etmişler. Ziyaretlerine gittiğimizde ilk andan itibaren 300 kişiye hem barınma hem de yiyecek imkânı sunduklarına, samimiyetlerine ve içtenliklerine şahit olduk. Eksiklerini tespit edip bölgeden tedarik edemeyeceğimiz taleplerini Düzce’den karşılamaya çalıştık. İhtiyaçları doğrultusunda bir tır yükleterek odun, şıngıl, elektrikli ısıtıcı ve konteyner banyo getirerek yaralara merhem olmaya çalıştık.
Yine koordinasyon merkezinde gönüllü olarak yardım faaliyetlerine katılmış olan Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişlerinden bir hocamızın gönlünün azizliğine hem şahit hem hayran oldum. Büyük bir azimle elinden gelenin çok daha fazlasına çaba harcadığına şahit oldum. Koordinasyonun sağlanmasında, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesinde, ihtiyaçların çözümü noktasında gerekli görüşmelerin yapılmasında büyük emekleri oldu. İhtiyacın olduğu yerde, ben bunu yapamam dediğine şahit olmadım. Yeri geldi eşya taşıdı, yeri geldi insanların acısını paylaştı.
Koordinasyon merkezine gerçekleştirilen ziyaretler de önemli motivasyon kaynağı oldu. Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Sayın Osman Sezgin’in insanların ruhunu besleyen konuşması, görevli personelin motivasyonunun artmasında önemli rol oynadı. Kahramanmaraş koordinasyon merkezinde Kırgızistan Acil Durumlar Bakanı ve Kırgızistan Büyükelçisi misafir edildiler. Kırgızistan ve Kazakistan ülkelerinin bölgeye kurmuş olduğu çadırlar, pek çok insana barınma imkânı sağladı. Aynı zamanda arama kurtarma ekipleri de sahada aktif olarak görev aldılar. Göstermiş oldukları büyük tevazu ve yaşanan acıya ortak olmaları, orada görevli ve depremden etkilenen afetzedelere büyük moral kaynağı oldu.
Deprem sebebiyle afet bölgesinde yaşam normale dönene kadar ihtiyaçların afet koordinasyon merkezleri ile iletişime geçilerek ihtiyaç duyulan ölçüde temin edilmesi önem arz etmektedir. İlk başlarda insanımız tarafından var gücüyle gönderilen yardımların, bundan sonraki süreçte zamana yayılarak koordineli bir şekilde devam etmesi gerekmektedir.
Hayat Rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de, Enbiya Suresi’nin 31. ayetinde “Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik.” buyrulmaktadır. Güvenilir bir yaşam alanı oluşturmak, kendi irademizdedir. Kâinat, bir denge ekseninde inşa edilmiş ve bu dengenin korunmasında biz insanlara büyük bir sorumluluk düşmektedir. Yaşadığımız felakette, ortasına düştüğümüz korku dünyasının içinde güvenli limanlara ulaşabilmek, bizim elimizdedir. Yaşadığımız afetten dersler çıkarak güvenli bölgelerde yerleşim alanları kurmak, üzerimizdeki en ciddi sorumluluktur. Yüreğimizde derin acılar bırakan Kahramanmaraş merkezli depremde Kahramanmaraş’ın Onikişubat ilçesi, yukarıda zikredilen ayetin en önemli tecellilerindendir.
“Görünen şey hiçbir zaman söylenen şeyin içine sığmaz.” der M. Foucault (Kelimeler ve Şeyler, Ankara 2006, İmge Kitabevi, s. 36). Oralarda gördüğümüz, şahit olduğumuz pek çok şeyin, söylediğimiz şeylerin içine sığmayacağının farkındayım. Köy köy, cadde cadde, sokak sokak dolaştığım Kahramanmaraş’ın ve kıymetli halkının yaralarına merhem olabilmek, gönlümüzü bir nebze de olsa teskin etti. Devletimizin ne kadar güçlü, milletimizin ne kadar fedakâr olduğuna bizatihi şahitlik ettik. Anadolu hamuru ile yoğrulmuş insanımızın ne kadar yüce gönüllü olduğunu bir kez daha tecrübe ettik. Allah’ın, bizleri bu denli aciz bırakan, böylesine büyük bir felaketi ülkemize ve insanımıza tekrar yaşatmaması duası ile.