Şimdi her şey çok yeni, her biri henüz yaşandı. Acı çok taze. Fakat mutlaka konuşacaklarımız olacak. Söyleyecek sözlerimiz, haklı isyanlarımız, öfkemiz bir dolu elbette, yalnız şimdi değil, sırası gelecek konuşulacakların.
Öznur GÖRÜR-KISAR

“Seni de vururlar bir gün ey acı
uçuşup durduğun kanatlarından
sazın, sözün, türkülerin tükenir
ellerin koynunda kalakalırsın
Şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
Gül açan yüzlerimizde,
Göğeriyor rengin senin de
Biz seni tâ eskilerden tanırız
Hani göğüslerimize taş olur inerdin
Avuçlarımızda Hira dağıydın
Al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
Akdeniz rüzgarlarına karışan sendin
Seni de yakarlar bir gün ey acı
Bir taptuk kul gözlerinden vurursa
Parmakların eğri ağaç tutamaz,
Çığlıkların çağlar aşar, duymazsın”
***
Bu dizeler ile sesleniyorken şair acıya, böyle bir zamanda içimize ayna, kalbimizin acıdan kısılan sesine tercüman adeta.
Elimize koca bir ateşten kor bırakılıp gidilmiş gibi. Durdukça yakıyor, eritiyor, dağlanıyor kalbimiz. Tükenen, eksik, kekeme cümlelerimiz sessiz, boynu bükük kalakalıyor öylece, dilimiz lâl. Gördükçe, duydukça, okudukça kahroluyoruz yiten insanımıza, kaybolan tarihe, darmaduman olmuş şehirlere bakıp çaresiz.
Nice inanması güç mucizelere tanık oluyoruz hep birlikte. Sanki tüm saatler boyu betondan yığınların altında değil de ipekten şiltelerde, atlas yorganlarda, kuş tüyü yastıklarda istirahatten henüz uyanmış gördüğümüz o ışıltılı gözler. Öylesine canlı, öylesine umutlu, öylesine kavi bir iman ile. Cennetten yemişlerle beslenip, melekler nezaretinde rahat yataklarında sanki beş-on dakika içleri geçivermiş gibi öylece. Bakışları, sabırları, direnişleri, öyle yüce, öyle derin bir olgunluk misali teslimiyetleri. Tonlarca ağırlığın altında, saatlerce çaresiz kurtarılmayı bekleyen onlar değilmiş gibi sanki.
Olan biten her şeyin ağırlığıyla evinde, ocağında duramayan tüm kalbi bedeni ile orada olmaya can atan, içi kardeşlik dolu bir yığın insan. Şehir girişlerini yardım trafiği ile kapatacak kadar gönlü orada atan güzel yürekler. Cismen orada olamasa da elleri duada, dili yakarışta olan güzel niyetli gönüller. Her an bir mucize için eli bağrında duadan ayrılmayan tek bir yürek bekleyişler, bekleyişler… Bekledikçe yorulup, tükenen, yiten umudumuz, mecali kalmayan dizlerimiz, yanan kalbimiz…
Tükenen sözlerimiz, umudumuz. Giden binlerce can, umudu, hayali, yaşayacak baharları, görecek nice güzel günleri olan bir dolu insan. Çoluk çocuk, genç, yaşlı. Ve dahası birçok canlı… Evladını, annesini, babasını, kardeşini, eşini, dostunu umutla, tetikte bekleyen, yere göğe sığamayan ve umutları bir bir tükenen onca insan. Kalbimiz bu acıyı nasıl taşısın, biz hangi birine yanıp, hangi birine dayanalım Allah’ım?
Şimdi her şey çok yeni, her biri henüz yaşandı. Acı çok taze. Fakat mutlaka konuşacaklarımız olacak. Söyleyecek sözlerimiz, haklı isyanlarımız, öfkemiz bir dolu elbette, yalnız şimdi değil, sırası gelecek konuşulacakların. “Adalet her şeyi yerli yerine koymak, her hakkı sahibine ulaştırmaktır.” Sözü gereğince eşyanın hakikatine ve alemin kendi iç denge ve ahengine göre hareket etmeyen, yaşam alanlarını akıl ve bilim ışığında fıtrata uygun şekillendirmeyen, yaptığı işi ahlak düsturunca temellendirmeyen, buna göre yaşamayan insanoğlu olarak çokça düşünüp ibret almaya ihtiyacımız var.
Bugünler geçecek, elbet yaralar sarılacak. Maddi kayıplar kısmen de olsa yerli yerine konulacak belki. Ya gönüllerdeki yitikler; evlat kaybeden anneler, eşini, kardeşini, annesini, babasını yitirenler, içlerinde hiç sönmeyecek bir ateşle yaşayacaklar artık. Cennete kalan buluşmalar, kavuşmalar büyük bir hasretle beklenecek. Acının büyüttüğü çocuklar hayata karşı belki daha mukavemetli, fakat gönüllerinin bir köşesi hep yaralı kalacak bundan sonra. Hayatta, ölümden, ayrılıktan gayrısının hiçbir anlamı olmadığını görebilenler daha başka bakabilecekler belki her şeye. Şimdi küçük dertlerimizin ne tuhaf ne kale alınmayacak şeyler olduklarını fark edeceğiz bir çoğumuz. Belki sevdiklerimize artık daha sıkı tutunacağız, daha çok seveceğiz birbirimizi. Kaybetme korkusu belki eskisinden daha çok gönlümüzü birbirimize bağlayacak. Hakiki sevgiler belki böyle sınanıp, düze çıkacak. Ölümden gayrısının yalan olduğu gerçeği ile daha çok yüzleşeceğiz. Ölüm, tüm açıklığı ve gerçekliğiyle belki bizi kendimize getirecek bir nebze.
“Siz geniş zamanlar umuyordunuz, çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.” Dizeleri ile şair bize ne anlatıyor, daha iyi kavrayacağız çoğumuz. Böyle zor zamanlarda anlaşılamıyor ve bizi iyileştirip, sarıp sarmalamıyorsa tutunduğumuzu sandığımız sevgi, o gerçek bir sevgi miydi sahi, bunu bir kez daha yeniden düşünüp, sorgulayacağız.
Rabbimizden niyazımız odur ki, bir daha böyle bir afet yaşanmasın. Milletimizin başı sağ olsun. Mevla bizleri şefkati ve merhameti ile koruyup kollasın, saklasın. Bizleri hakikat yolundan ayırmasın, yeryüzünü sükûnet ve selamet üzere kılsın her daim.