Ukbe İbn Amir (R.A.)
Hz. Peygamber döneminde gazvelere iştirak etti ve zekât toplama göreviyle çeşitli kabilelere gönderildi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra da fetihlere katıldı. Dımaşk’ın fethedildiği haberini Medine’de olan Hz. Ömer’e müjdelemek için gönderildi. Mısır’ı fetheden Müslüman ordunun komutanlarındandı. Mısır valiliği yaptı. Ebû Eyyûb el-Ensari ile birlikte İstanbul kuşatmasına katıldı.
Ahmet POÇANOĞLU
Emekli Konya İl Müftüsü
َ
Ukbe bin Amir el- Cüheni (r.a) İbn-i Abs İbn-i Amr İbn-i Adiy İbn-i Amr İbn- Rifaa’ İbn-i Mevdua’ İbn- Adiy İbn-i Ğanem İbni Riba’ İbn-i Rüşdan İbn-i Kays İbn-i Cüheyne el- Cuheni El Mısri’den nakledilmiştir: Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Yerine getirmenize en layık (titizlik göstermeniz gereken) şart, namusları kendinize helal kılmanızı sağlayan (evlilik sözleşmesinde koşulan) şartlardır” buyurmuştur.
(Buhari: 2721, Müslim: 1481)
BU HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
İslam, dünyanın her bir yanına ulaşan ve insanlığın huzurunu temin eden büyük bir medeniyet oluşturmuştur. Bu medeniyetin temeli, insanın hem dünya hem de ahirette mesut ve bahtiyar olmasıdır. Evlenmek; dünya ve ahirette mesut olmanın, huzur ve sevginin kaynağıdır. Kadın ve erkek evlilik yoluyla mutluluğa kavuşur. Allah’ın evlilik yoluyla eşler arasında sevgi, şefkat, merhamet, kaynaşma ve yakınlaşma duygularını yaratması O’nun varlığının ve birliğinin delillerindendir.
Diğer yandan evlilik, bedenin haramdan korunacağı bir barınaktır. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz, namuslu bir birliktelik yaşamaya niyetlenip aile kurmaya çabalayana Allah’ın mutlaka destek olacağını müjdeler. Zira evlilik sayesinde sadece iki beden korunmaz, bütün toplum sapkınlıklardan korunmuş olur. Evlilikle oluşan aile, hayırlı evlâtlar, istenen bir yuvadır. İnsan soyunun geleceğe temiz ve pak olarak taşınabilmesi için de var oluşun temel taşıdır.
Biz bu hadis-i şeriften, küçük iyiliklere karşı bile vefa gerektiğine vurgu yapan ve kendisi de bunun en güzel örneklerini sergileyen Allah’ın Rasulü’nün, Kur’ân-ı Kerîm’in “mîsâk-ı galîz” (ağır bir sözleşme) olarak tarif ettiği, iyi ve kötü günde beraber olan, hüznü ve sevinçleri birlikte yaşayan eşlerin ve aile fertlerinin birbirlerine karşı vefakârlığına özel bir vurgu yaptığını görüyor ve öğreniyoruz.
Allah (cc) bu konuda, وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًؕ “Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin…” (Nisa Suresi: 4) buyurmaktaydı. Ayette geçen mehir anlamındaki “sadukât” kelimesi, sadakat ile aynı kökten gelmekte ve erkeklerden, birlikte yuva kuracakları eşlerine olan sevgi, muhabbet ve sadakatlerini mehir vererek göstermeleri istenmektedir. Erkek, evleneceği kadına mehri vererek gönül yakınlığı kuracak, fedakârlık ve evlilik isteğinde samimi olduğunu göstererek sadakatini teyit edecektir. Bu da ömür boyu devam edecek birliktelikte, sadakati gösteren ilk işaret olması bakımından önemli bir uygulamadır.
Ancak mehrin miktarı evlenecek kişilerin maddî durumlarına ve yöresel şartlarına göre belirlenmelidir. Mehir miktarı belirlenirken aşırıya gitme ihtimaline karşılık, Rasulullah Efendimiz (s.a.v) “Nikâhın en hayırlısı, en kolay olanıdır.” ve “Kadınların en bereketli olanı, mehir konusunda en fazla kolaylık sağlayanlarıdır.” buyurarak da itidali tavsiye etmiştir.
Yine bu hadis-i şeriften, sözün kime verildiğinin değil, bizzat sözün kendisinin esas olduğunu; söz verildiyse, antlaşma yapıldıysa mutlaka sözün yerine getirilmesi, antlaşmaya riayet edilmesi gerektiğini öğreniyoruz. Bu konuda Hz. Ömer efendimizin tavrı bizim için önemli bir örnektir:
Bir adam gelip “Ey müminlerin emiri! Ben bu kadın ile evlendim ve ona kendisini yurdundan dışarı çıkarmama şartını kabul ettim. Oysa ben işim dolayısıyla şu şu diyarlara gidip geliyorum.” dedi. Hz. Ömer, şarta uymasını istedi, “Haklar, şartların bulunduğu yerde biter.” dedi.
Peygamber Efendimiz, şartları itibariyle kadınların aleyhine olan bütün evlilik türlerini yasakladığı gibi, “İslam’da şiğâr (nikâhı) yoktur.” buyurarak genç kızları mağdur eden yanlış evliliği de ortadan kaldırdı. Bu şekilde özellikle kadınların kendi hür iradelerinin dışında, şiddet veya baskı altında kalarak istemedikleri bir evliliğe zorlanmalarının önü kapatıldı. Günümüzde de bu nikâha benzeyen “berdel” veya “değiş tokuş” evliliklerinin birçok soruna neden olduğu bilinmektedir.
Evlilik, karşılıklı rıza ve kabule dayalıdır. Güven ve sevgiyi temin etmenin en önemli vesilesi olan evlilik, zor ve şiddete başvurularak gerçekleştirildiği takdirde mutluluğu değil, mutsuzluğu, kavgaları getirecektir. İnsan ve toplum selâmetinin en önemli unsuru olan evlilik, sınırsız ve kayıtsız biçimde kişisel arzulara dayandığı zaman birçok olumsuz netice ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı İslam, şartları belirlenmiş olan nikâh ile evlenmeyi teşvik ederek hem bireysel hem de toplumsal planda bir düzen sağlamayı hedeflemiştir. Zira toplumsal yapıyı sağlam ve sağlıklı bir biçimde ayakta tutmak ancak bireylerin ruh ve beden sağlığını korumakla mümkündür.
Nikâh öncesi bir hutbeyle evliliğin devamı ve mutlu bir evlilik için lazım olan önemli tavsiyeleri Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bizzat ashabına öğretmiştir. Allah’a (cc) Hamd, Rasulullah’a salavat ve Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadetten sonra takva ile ilgili şu üç ayetin okunmasını öğretmiştir:
- يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذٖي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa Suresi: 1)
Bu ayet ile Rasulullah’ın (s.a.v) “Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır.”sözü hatırlatılarak insanların peşine düştükleri asalet iddialarıyla birbirine eziyet etmelerinin önüne geçilmiştir.
- يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِهٖ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin. (Ali İmran Suresi: 102).
Bu ayet ile ne mutlulukların ne de zorlukların, insanın en büyük ideali olan Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölmekten uzaklaştırmaması gerektiği hatırlatılır.
- يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ ﴿٧٠﴾
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظ۪يمًا
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve her zaman doğru ve yerinde söz söyleyin. Böyle yapın ki Allah, amellerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Artık kim Allah ve Rasulü’ne itaat ederse elbette büyük bir başarıya ulaşmış olur. (Ahzab Suresi: 70-71)
Bu ayetle Müminlerin, her zaman, zemin ve durumda Allah’tan korkmaları ve O’nun emirlerine karşı gelmekten sakınmaları, dedikodulara kanmadan, renkli yalanlara baş vurmadan doğru olanı söylemeleri; evliliği takva üzerine kurmaları gerektiği hatırlatılır. İslami ahlak ve faziletin temeli olan bu iki vasıf, evlenen çiftleri hem dünya huzuru ve mutluluğuna hem de ahiret saadetine ulaştırır ki bu, bir kulun erişebileceği en büyük başarıdır.
Evlilik, ömür boyu süren vefakârlıktır. İslam aile yapısında hedef, evliliğin bir ömür boyu sürmesi, karı kocanın hayatın zor şartlarına beraber göğüs germeleri, sevinç ve üzüntülerinde birbirlerine destek olmaları, güzellikleri de acıları da paylaşmaları, aile ortamını sıcak bir yuvaya dönüştürmeleridir. Hz. Peygamber’e gidip yaşlı ve geçimsiz kocasına vaktiyle nice hizmetler ettiğini, ona çocuklar verdiğini, bu ihtiyarlık zamanında ise kocasının boşayarak kendisini perişan duruma düşürdüğünü anlatan kadının şikâyetini Allah işitmiş ve “tartışan kadın” anlamına gelen Mücâdile suresinin ilk dört ayetini indirmiştir: “Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir.
Hayatın en mühim kararlarından biri olan eş seçiminin gerek kadınlar gerekse erkekler için en önemli kriterinin dindarlık olduğu anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz, “Kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç. (Aksi halde) fakr-u zarurete duçar olursun!” buyurarak evlenirken göz önünde bulundurulması gereken kalıcı ve önemli vasfa işaret etmiştir.
UKBE İBN-İ ÂMİR el-CÜHENİ (Radıyallahü anh)
Hicretten 15 yıl önce doğdu. Medineli Cüheyne kabilesindendir. Meşhur künyesi Ebû Hammâd’dır. Müslüman olmadan önce badiyede (çöl) çobanlık yapardı. Hz. Peygamber’in hicret ettiğini duyunca Medine’ye gitti. Rasulullah Efendimiz’e (s.a.v) koşup O’na bey’at edişini şöyle anlatır:
“Allah Rasulü (s.a.v), Medine’ye hicret ettiği sırada ben, kendimize ait olan koyunlarımızı otlatıyordum. Uzun süredir beklediğim haber nihayet geldi. Allah Rasulü (s.a.v), Medine’ye teşrif etmişti. Hemen arkadaşlarımla konuşup, koyunlarımı onlara teslim ederek Medine’ye koştum. Rasulullah’ın (s.a.v) yanına varınca ‘Elini uzat sana bey’at edeyim ey Allah Rasulü (s.a.v)!’ dedim. Allah Rasulü (s.a.v), ‘Adın ne? Kimsin?’ diye sordu. Ben, ‘Ukbe b. Âmir’ dedim. Allah Rasulü (s.a.v) ‘Bedeviler gibi mi bey’at etmek istersin, yoksa hicret edenler gibi mi?’ diye sordu. ‘Bilakis hicret edenler gibi bey’at etmek isterim.’ dedim ve onlar gibi bey’at ettim. Bey’atten sonra geri dönmeyip bir süre Medine’de kaldım.”
Suffe ashabı arasına katılan Ukbe bin Amr (r.a), Rasulullah Efendimizi’in (s.a.v) yanından hiç ayrılmadı. Yolculukta hayvanının yularını tuttu. Ona hizmeti zevk haline getirdi. Efendimiz de Ukbe’yi çoğu kere terkisine aldı. Bu sebepten ona ‘Rasulullah’ın redifi’ diye isim verildi. Kıraat, fıkıh, ferâiz, şiir ve kitabet alanlarında sayılı kişilerden biri oldu. O, Kur’an-ı Kerim’i çok güzel okurdu. Kur’an okumak ve öğretmekten büyük zevk alırdı. Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz’den, “Ya Rasulallah! Hûd ve Yusuf surelerini bana okur musunuz?” diye ricada bulundu. Efendimiz okudu, Ukbe dinledi. Daha sonra öğrendiği şekilde etrafına okudu ve öğretti. Resûl-i Ekrem’in vahiy kâtiplerinden olan Ukbe’nin (r.a) bizzat cemedip kendi hattıyla yazdığı bir Mushaf nüshası vardı. Ukbe, bizzat Allah Rasulü (s.a.v) tarafından kadı olarak görevlendirilmiş seçkin sahabelerden birisidir
Hz. Peygamber döneminde gazvelere iştirak etti ve zekât toplama göreviyle çeşitli kabilelere gönderildi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra da fetihlere katıldı. Dımaşk’ın fethedildiği haberini Medine’de olan Hz. Ömer’e müjdelemek için gönderildi. Mısır’ı fetheden Müslüman ordunun komutanlarındandı. Mısır valiliği yaptı. Ebû Eyyûb el-Ensari ile birlikte İstanbul kuşatmasına katıldı. Rodos Adası’na gönderilen donanmada komutan olarak sefere katıldı. Ukbe, cihada çok düşkündü. Hatta cihatla ilgili hadisleri ezberlemiş ve onları Müslümanlara rivayet etmişti. Ok atmakta maharet kazanmaya çalışırdı. Ukbe (r.a) askeri bilgileri öğrenmekten zevk alırdı; kendisi mükemmel ok atar ve halkı da bu işe teşvik ederdi. Bir defasında Hz. Halid ibni Velid’e (r.a), Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (s.a.v): “Cenab-ı Hak bir ok için üç kişiye cennet nasip edecektir: Hayır ve sevap umarak o oku yapan sanatkârı, bu oku Allah yolunda atanı, oku atana yardımcı olanı” hadisini hatırlatmıştı. İyi okçu olmak için daima antrenman yapardı.
Hicri 58 yılında Mısır’da vefat eden Ukbe, Mukattam Mezarlığı’na defnedildi. Mısırlılar nezdindeki konumu Abdullah b. Mesud’un Kûfeliler nezdindeki konumuna benzetilmiştir. Rivayetleri ibn Kutluboğa tarafından Müsnedü ʿUḳbe b. ʿÂmir adıyla derlenmiştir.
Ukbe (r.a), Rasulullah Efendimiz’den (s.a.v) tekrarlarıyla 55 hadis rivayet etmiş; 12 hadis Buhari’nin, 13 hadis Müslim’in Sahihlerinde yer almış, 6 hadiste ise Buhari ve Müslim ittifak etmiştir.
Allah O’ndan Razı Olsun.