1915 yılında kurulan NİLİ’nin İngilizlere sızdırdığı istihbarat, diğeri de 1916’da Hicaz’da patlak veren Şerif Hüseyin isyanıdır. Özellikle NİLİ’nin Osmanlı ordusu hakkında İngilizlere sağladığı istihbarat, Filistin’deki dengeyi Türkler aleyhine bozmuştur.
Doç. Dr. Celil Bozkurt, 1973 yılında Bursa doğumlu.
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümünde Türk Kamuoyunda “Filistin Problemi (1929-1939)” adlı teziyle yüksek lisansını, Marmara Üniversitesi Tarih Bölümünde “Eserleri ve Fikirleri ile Cevat Rifat Atilhan” adlı teziyle de doktorasını tamamlamıştır.
Düzce Üni. Akçakoca Bey Siyasal Bilgiler Fak. Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir.
Kendisiyle “Nili” kitabını konuştuk.
İNSİCAM

S- Değerli hocam, isterseniz söyleşimize şöyle başlayalım. Son dönemde Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması düşüncesi ne zaman ortaya çıktı? Bu düşünceyi ortaya atanlar kimlerdi?
C- Tarihte Asur, Babil ve Pers istilasına uğrayan Yahudiler, son olarak Roma İmparatorluğu’nun işgaliyle birlikte dünyanın farklı ülkelerinde diaspora hayatına başladı. Diaspora Yahudileri, asırlardır “arz-ı mevud (vadedilmiş ülke)” olarak gördükleri Kudüs’e (Siyon) dönme hayaliyle yaşadı. Bu süreçte Yahudiler, Avrupalı milletlerin baskı ve zulümlerine maruz kaldı. Diaspora Yahudilerinin Filistin’e yerleştirilmesine dair pek çok proje gündeme getirildi. Bunların ilki, Yahudi banker Jozef Nasi’nin 1563 yılında Taberiye’de kurmak istediği Yahudi yerleşimidir. Bu hususta ciddi harcamalar yapan Nasi’nin projesi, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz havzasında Venedik’le yaptığı savaşlar yüzünden sonuçsuz kaldı. Bu bağlamda yapılan bir diğer teşebbüs, Danimarkalı tüccar Oliger Paulli’nin 1695’te Yahudilerin Filistin’e dönmeleri için hazırladığı mufassal rapordur. Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ilk dillendiren devlet adamı ise, Napolyon Bonapart’tır. Napolyon’un 1799 yılında Akka kuşatması sırasında gündeme getirdiği plan, Osmanlı Devleti’nin Napolyon’u yenmesi sayesinde uygulanamamıştır. Politik Siyonizm öncülüğünü yapan Alkalai ve Kalischer adlı hahamları da vurgulamak gerekir. Bu ruhbanlar, vaazlarında Yahudilerin Filistin’de bağımsız bir devlet kurmalarının açıkça teşvik etmiştir. Diğer taraftan Moses Hess adlı bir aktivist, asimilasyonun Yahudi Sorunu için bir çözüm olamayacağından hareketle sorunun Yahudilerin Filistin’de bağımsız bir devlet kurarak çözülebileceğini savundu. 1882 yılında Rusya’da kurulan ve Yahudilerin Filistin’e göçünü organize den Choveve Zion (Siyon’u Sevenler) hareketini unutmamak gerekir. Filistin’de bağımsız bir Yahudi Devleti’nin kurulmasının gerçek mimarı, elbetteki Macaristanlı bir Yahudi olan Theodor Herzl’dir. 1897 yılında Basel’de Birinci Siyonist Kongreyi toplayan Herzl, Yahudiler için Filistin’de kamu hukukuyla güvence altına alınmış bir “yurt” kurma kararını almıştır. Böylelikle dünya siyasetine giren Siyonizm, bütün imkân ve mesaisini Filistin’de İsrail’in kurulmasına harcayacaktır.
S- İsrail’in kuruluşu, büyük ölçüde şiddete, baskıya ve sindirmeye dayalı. Bunlar ilk başlarda değişik örgütler eliyle gerçekleştirildi. Yahudi devletinin kurulmasına giden yolda faaliyet gösteren bu örgütler hakkında bilgi verebilir misiniz?
C- Siyonizmle birlikte kurulan ilk örgüt, Yahudilik duygusu ve bilincini güçlendirmeye odaklanan Dünya Siyonist Örgütüdür. Bu örgüt, hâlâ dünyanın en güçlü Yahudi örgütlerinden birisi olarak varlığını sürdürmektedir. Bunun yanı sıra Filistin’e Yahudi göçünü organize eden ve buradaki Yahudi mülkünü genişletmek amacıyla faaliyet gösteren Yahudi Ulusal Fonu ve Anglo-Filistin Bankası’nı da unutmamak gerekir. Fakat Yahudilerin en çok dikkat çeken örgütleri, İngiliz mandası altında Filistin’de kurulan terör ve istihbarat örgütleridir. Bunların ilki 1920 yılında Araplara karşı kurulan ve birçok bölgede katliam yapan Haganah’tır. İsrail savunma gücünün temelini oluşturan Haganah’ın mensupları arasında David Ben Gurion ve Ariel Şaron gibi ünlü Yahudiler de bulunmaktaydı. Diğer bir örgüt, 1931 yılında kurulan Irgun’du. 1946’da 91 kişinin öldüğü King David Oteli baskını ve 1948’de onlarca Filistinlinin öldüğü Der Yasin köyü katliamı bu örgüt tarafından yapıldı. Bunlara ilaveten 1940 yılında kurulan Stern adlı örgütü de anmak gerekir. Diğerlerine nazaran küçük bir örgüt olmasına rağmen özellikle İngilizlere karşı gerçekleştirdiği saldırılarla adını duyurmuştur. Bu örgütlerin ortak amacı, Filistin’deki Arap ve İngilizlerin direncini kırarak İsrail’in kuruluşuna uygun bir zemin yaratmaktı.
S- Siz genelde Filistin ve Kudüs çalışıyorsunuz. Eserlerinizden biri, NİLİ. Nedir bu teşkilat? Nasıl, nerede, kimlerin eliyle vücut buldu?
C- NİLİ, Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin’de Siyonist Yahudilerin kurduğu bir casusluk örgütüydü. Örgüt, bir botanik bilimci olan Aaron Aaronsohn tarafından kuruldu. Aaron, 1876 yılında Romanya’dan Filistin’e göç eden Yahudi bir aileden gelmektedir. Aaron’a göre, Avrupa’da şiddetlenen Antisemitizmin en önemli nedeni, Yahudilerin bağımsız bir devletten yoksun olmasıydı. Yahudiler, kendilerine ait bağımsız bir devlet kurmadıkça Yahudi Sorunu çözülemezdi. Elbette bağımsız Yahudi Devleti, Filistin’de kurulmalıydı. Fakat bu dönemde Filistin, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir toprak parçasıydı. Bu bağlamda öncelikle Filistin’in Osmanlıdan koparılması gerekiyordu. Aaron, Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti’nin çökmesi hususunda bir fırsat oluşturduğu kanaatindeydi. Bu savaşta İngilizlere verilecek istihbarat desteği, Filistin’in İngiliz işgaline girmesine yani Osmanlıdan kopmasına zemin hazırlayabilirdi. Örgütün adı NİLİ, “İsrail’in sonsuzluğu yalan olmayacak” anlamına gelen İbranice “Netzach Israel Lo Ishakare” parolasının baş harflerinden oluşmaktaydı. Aaron, Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması şartıyla savaşta İngilizlere istihbarat desteği verebileceğini belirtti. İngilizler, başlangıçta Aaron’un bir casusluk örgütü kurmasına sıcak bakmamıştı. Hatta Aaron’un bir Alman casusu olmasından şüphe ediyordu. Fakat Cemal Paşa’nın danışmanı olan Aaron’un IV. Osmanlı ordusunun gizli savunma planlarını İngilizlerle paylaşmasından sonra pazarlığın rengi de değişmişti. İngilizler, Aaron’u Mısır’daki İngiliz üssünde Yahudi Bürosunun başına geçirerek NİLİ’nin casusluk faaliyetlerini resmileştirmişti.

S- Kitabın adının NİLİ olduğunu söyledik. Başlıkta bir tamlama var: “İmparatorluğu Yıkan Örgüt”. Bu bir abartı, bir mübalağa olarak görülebilir. Bu sıfat, gerçekten bu örgütü karşılıyor mu? Biraz açabilir miyiz?
C- “İmparatorluğu yıkan örgüt” tanımlaması, ilk bakışta abartılı bir başlık gibi görünebilir. Fakat kitap, baştan sona takip edildiğinde NİLİ’nin Osmanlı Devleti’nin çöküşünde çok önemli bir rol oynadığı anlaşılabilir. Şöyle ki; Osmanlı Devleti’nin bir nevi ölüm fermanı olan Mondros Mütarekesi, Türk ordusunun Filistin-Suriye Cephesi’nde uğradığı hezimetin sonucunda imzalanmıştır. Türk ordusu, büyük imkansızlıklar içinde bulunduğu Filistin-Suriye Cephesi’nde uzun bir süre İngilizlerle başa baş mücadele etmişti. Türk askerinin sergilediği kahramanlık ve cesarete rağmen savaştaki dengenin iki olaydan dolayı bozulduğunu görürüz. Birincisi 1915 yılında kurulan NİLİ’nin İngilizlere sızdırdığı istihbarat, diğeri de 1916’da Hicaz’da patlak veren Şerif Hüseyin isyanıdır. Özellikle NİLİ’nin Osmanlı ordusu hakkında İngilizlere sağladığı istihbarat, Filistin’deki dengeyi Türkler aleyhine bozmuştur. Başka bir deyişle Filistin-Suriye cephesindeki mücadelenin kaderini küçük ayrıntılar, ayrıntıları da NİLİ casusları belirlemiştir. Kaldı ki General Allenby başta olmak üzere İngiliz devlet adamları, zaferin anahtarının kendilerine NİLİ casusları tarafından verildiğini her fırsatta itiraf etmiştir. Örneğin 1916-1919 yıllarında İngiliz Savaş Ofisi’nde askeri istihbaratı yöneten Macdonough, “General Allenby, Filistin’deki istihbaratı sayesinde düşmanın tüm hazırlık ve hareketlerinden emindi” diyor. Yine Allenby’nin askeri sekreter yardımcısı Yüzbaşı Raymond Savage, General Allenby’nin zaferi hakkında “Çoğu yerli Filistinli olan genç casusların ona sağladığı istihbarattı” itirafında bulunuyor. Aaron’un kardeşi Alexander Aaronsohn da General Allenby’nin kazandığı zaferin büyük ölçüde Aaron’un sağladığı istihbarat desteğinden kaynaklandığını açık yüreklilikle itiraf ettiğini vurgulamıştır. Bütün bu itiraflar ve cephedeki gelişmeler, NİLİ casuslarının Osmanlı Devleti’nin çöküşünde önemli bir rol oynadığını acı bir şekilde ortaya koymaktadır.
S- Bu casusluk teşkilatının çalışma alanı neydi? Nerelere kadar uzanıyordu?
C- NİLİ casuslarının amacı, Filistin-Suriye Cephesi’nde konuşlanan Osmanlı ordusu hakkında her türlü bilgi ve belgeyi toplayıp Mısır’daki İngiliz üssüne ulaştırmaktı. Örgütün etkinlik alanı başta Hayfa ile sınırlıyken, zamanla tüm Filistin ve Suriye’yi kapsayan geniş bir alana yayıldı. NİLİ casuslarının topladığı istihbarat, Aaron’un Atlit’e kurmuş olduğu Tarım Deneme İstasyonu’nda toplanırdı. Bu istihbarat, Aaron’un kız kardeşi Sarah ve diğer casuslar tarafından Mısır’daki İngiliz İstihbarat Ofisi’ne ulaştırılırdı. Mısır’la irtibat, farklı yollarla sağlanırdı. Örgüt, başlangıçta kurye sistemini kullandı. İvedi ve hayati bilgiler, raporlar halinde bölgeye gelen İngiliz casuslarına verilirdi. Düzenli olarak Yafa sahillerine inen İngiliz devriye gemisi Monogam, geceleyin raporları alarak gözden kaybolurdu. Bazen Nili casusları, tehlikeli bir yolculuğu göze alarak kayıklarla Mısır’a geçmekte ve İngilizlerle direkt irtibat sağlamaktaydı. İvedilik içermeyen bilgiler ise İbranice notların bulunduğu şişelerle denize bırakılıyor ve Monegam’ın alması sağlanıyordu.
S- NİLİ’nin önde gelen isimleri kimlerdir? Bunlar nasıl bir strateji takip ediyorlardı?
C- NİLİ’nin kurucu babası olarak Aaron Aaronsohn’dan biraz bahsetmiştik. Aaron’un Mısır’da İngiliz üssünde görevlendirilmesinden sonra örgütün Filistin’deki işlerini kız kardeşi Sarah Aronsohn idare etmeye başladı. Sarah’ın özellikle kadın ajanlar üzerinde güçlü bir otoritesi mevcuttu. “Arz-ı mevud” ve “bağımsız İsrail” gibi ideallerle efsunlanan genç Yahudi kızları, Filistin Cephesi’nde görevli müttefik subaylara ulaşmakta kullanılıyordu. Kadın casuslar, müttefik subayların yoğun olduğu Kudüs, Şam ve Beyrut gibi şehirlerin gözde otellerinde cirit atmaktaydı. Casuslar, Müttefik subaylarla kurdukları gönül ilişkileri sayesinde Osmanlı ordusunun kılcal damarlarına kadar sızabilmekteydi. Sarah, 1917 yılının Aralık ayında yakalandı fakat soruşturma esnasında intihar ederek bir çok sırrı da beraberinde götürdü. Örgütün lider kadrosunda Rishon Le-Siyon yerleşiminden Naaman Belkind ve Hashomer örgütü eski üyelerinden Yossef Lishansky gibi deneyimli casuslar da vardı. Sonradan Türk istihbaratı tarafından yakalanan bu iki casus, yargılanmalarının ardından asılarak idam edilmiştir.
S- Kitabınızda teşkilatın kadın casuslarından da bahsediyorsunuz. O dönemde başka kadın casuslar da var. Osmanlı coğrafyasında, İslam dünyasında kadın casus olmak nasıl oluyor? Bu konuda izahta bulunabilir misiniz?
C- NİLİ denildiğinde ilk akla gelen kadın casus, elbette ki Sarah Aaronsohn’dur. Sarah, başarısız bir evlilikten sonra kendini bağımsız Yahudi Devletine adamış bir Siyonistti. Üstte de vurguladığım gibi Sarah, kadın casusları motive ederek onları müttefik subaylara ulaşmada kullanmaktaydı. Kadın casusların en ayırıcı vasıfları, genç ve alımlı oldukları gibi bağımsız Yahudi Devleti uğrunda her türlü fedakârlığı meşru görmeleriydi. Filistin Cephesi’nde görev yapan Yüzbaşı Cevat Rifat (Atilhan), anılarında çoğu gariban Anadolu askerinin kadın casusların ağına düşmekten kurtulamadığını anlatır. Sarah’tan sonra örgütün en çarpıcı kadın casuslarından birisi de güzelliğiyle ünlü Simi Simon’du. Bu kadınla tanışma fırsatı bulan Cevat Rifat Bey, Simi Simon’un Türk ordusunun gizli bilgilerine nasıl sızdığını ibretlik örneklerle anlatır. 1937 yılında Hatay davasının kızıştığı bir dönemde Halep’i ziyaret eden gazeteci Feridun Kandemir, Simi Simon efsanesinin hâlâ Suriye toplumunda canlı bir şekilde dolaştığını aktarır.
S- Osmanlı Devleti, bu casusluk teşkilatına karşı ne gibi önlemler alıyor? Bu önlemler işe yarıyor mu?
C- Osmanlı Devleti, savaşın hemen başında askeri birliklerin dikkatini çekerek casusluğa karşı teyakkuza geçmişti. IV. Ordu Komutanı Cemal Paşa, Siyonizmin ayrılıkçı bir hareket olduğunu ve devlet içinde devlet kurmak olduğunun farkındaydı. Paşa, 1916’nın sonlarına doğru Filistin’de Yahudi kolonilerinde yaşayan çok sayıda Siyonistin silahlarına el koydu. Osmanlı Hükümeti, Filistin’de ikamet eden yabancı uyruklu Yahudilerin Osmanlı uyruğuna geçmesini, aksi takdirde ülke dışına sürgün edileceklerini duyurdu. Fakat çok az Yahudi, Osmanlı vatandaşlığına geçti. IV. Ordu istihbaratı, 1917 yılına kadar NİLİ’yi deşifre edemedi. Fakat 1917 yılındaki gelişmeler, Filistin’de düşman hesabına çalışan bir casus örgütün varlığını ortaya koymuştu. Bunun üzerine Cemal Paşa, casusluğa karşı oldukça sert önlemler alma yoluna gitti. Hatta Gazze Savaşları esnasında Gazze ve Yafa şehirlerinde bulunan yaklaşık 10 bin Yahudi, Filistin’in kuzeyine tehcir edildi. Cemal Paşa, Kudüs’ü de tahliye edip bu kutsal şehri mümkün mertebe Türk anasırla takviye etmek niyetindeydi. Fakat bu plan, savaşta Siyonizm’in koruyuculuğunu yapan Almanlar tarafından engellendi. Maalesef Osmanlı Devleti’nin aldığı bütün önlemlere rağmen NİLİ casuslarının İngilizlere verdiği istihbarat desteği kesilemedi. NİLİ, lider kadrosunun yakalandığı 1917 yılının sonlarında, tam anlamıyla çökertilebildi. Fakat İngiliz işgal ordusu çoktan Kudüs’ün kapılarına dayanmıştı. Kudüs’ü işgal eden İngiliz ordusunda dünyanın farklı ülkelerinden gelen çok sayıda gönüllü Yahudi bulunmaktaydı.
S- NİLİ’nin dışında başka casusluk örgütlerinden, casusluk yapanlardan söz edebilir miyiz? Eğer varsa bunlar kimlerdir, çalışma sahaları nerelerdir?
C- İsrail’in kuruluş sürecinde Filistin’de faaliyet gösteren çok sayıda yeraltı örgütüne rastlamak mümkündür. Örneğin NİLİ’den önce Aaron’un kardeşi Alexander ile arkadaşı Absalom Feinberg’in kurduğu ”Geddonist” adlı gizli bir örgüt mevcuttu. Örgüt, “Eretz İsrail” olarak tanımlanan Yahudi yerleşimlerini korumak ve Osmanlı Devletinin koyduğu göç ve iskân yasağını delmek iddiasındaydı. NİLİ’nin araştırma safhasında belgelerine ulaşıp deşifre ettiğimiz örgütlerden birisi de Hashomer’di. 1907 yılında Filistin Yahudileri tarafından kurulan örgüt, Filistin’deki Yahudi yerleşimlerini Araplara karşı korumak amacındaydı. Hashomer, Filistin’de Yahudilerin kurduğu ilk savunma örgütü olması açısından önemlidir. Bu dönemde kurulan bir diğer örgüt de 1915 yılında Yossef Lishansky tarafından kurulan Hamagan’dı. Bu örgütler, aynı zamanda birer casusluk örgütü olarak da faaliyet göstermiştir.
S- NİLİ’nin arkasındaki devlet ve güçler kimlerdir? Bunlara kimler maddi ve manevi destek veriyordu?
C- NİLİ, Filistin’de Siyonist gençlerin kurduğu gönüllü bir casusluk örgütüydü. İngilizler, bu örgütü onayladıktan sonra gereken her türlü maddi ve manevi desteği vermiştir. Örgütün ihtiyaç duyduğu para ve malzeme desteği İngiliz devlet adamları tarafından sağlanmıştır. Örneğin Sarah’ın kullandığı casus güvercinler, Mısır’daki İngiliz üssünden getirilmiştir. İngilizler, bu katkıların bir mükafatı olarak savaş sonunda Filistin’e gelen Siyonist Komisyon’a Aaron Aaronsohn’u da dahil etmiştir. Bu komisyon, Filistin Yahudilerinin durumunu ve kurulacak yeni yönetimin esaslarını belirleyecekti. İşin ilginç tarafı Osmanlı Devleti’nin müttefiki Almanların da kimi zaman NİLİ örgütüne kol kanat germeleridir. Cemal Paşa’nın Siyonist casuslarla mücadelesinde en büyük engel, Siyonist sempatizanı Alman subaylardı. Paşa’nın Kudüs’ü Siyonistlerden arındırma operasyonu yine Almanlar tarafından engellenmiştir. Kutsal Kudüs’ün sükûtunda rol oynayan Alman komplosunu hatırlarsak bu hususta kurulan Alman-İngiliz Haçlı İttifakı’nı daha sağlıklı analiz edebiliriz.
Kıymetli bilgiler için çok teşekkür ederiz.
