Allah’ın lanetinden hissesini almış bu süfli Siyonist topluluk, zamanında siz Endülüs’ü çarmıha gerdikleri gibi şimdi de, ABD ve İsrail başta olmak üzere çoğu Batı ülkesi “arz-ı mev’ûd” planlarına ulaşmak için Filistin’i, Çile Yolu’nda (Via Dolorosa) yürümeye zorlamaktadır.
Nihal PAKIRDAŞI

Hamd Allah’a, salât-u selam Resul’üne, âline ve ashabına olsun!
Asaletini ahlâkından, zarafetini ruhundan, görkemini aklından alan, Müslümanların yitik yurdu Endülüs. Uğruna gemiler yakılan, yedi cihana namı salınan, herkesi kendine hayran bırakan, yeryüzünde tekrarlanan nakarat Endülüs. Heybetini, “Lâ ğâlibe illâllâh”sözünden alan, Hak karşısında başı önde, kul Endülüs. Hikmetinde son Nebi’nin (sav) izini taşıyan, kıyamete kadar kurulacak her uygarlığın harcına katılan, sedası hoş Endülüs. Muhabbeti, Hz. İbrahim’in teslimiyetinde bulan, halil Endülüs. Hz. Lokman’dan el alan, dertlere derman, şifa Endülüs. Tahtları yerle bir eden, Hz. Süleyman’ın mirasından pay alan, ihtişamlı Endülüs. Duvarlarında Hz. Nuh’un el izi bulunan, derya deniz Endülüs. Nice devletlerin kıskançlıktan ellerini doğradığı, Yusuf yüzlü, şaheser Endülüs. Halkının bağrına Eyyub sabrı aşılayan, her an’da izi olan, âlim Endülüs. Dünyanın karanlığını aydınlatan, Yunus tövbesi, pür-i pak Endülüs. Seni bilenlerin gönlüne, Hz. Zekeriyya’nın hayretinden numune çalınan, Allah’ın lütfu Endülüs. Hz. Musa’nın asâsından hakikatin büyüsünü yontan, sahîh Endülüs. Dört halifenin remzi, mihmandar Endülüs. Dört meleğin sessizliğinin sesi, en güzel nâme Endülüs.
Yazmakla mürekkebin ve kâğıdın yetmeyeceği kudret ve güzelliklere sahip kadim devlet. Kur’an ve Peygamber’in sünneti rehberliğinde kudretli yöneticileriniz göklü bir devlet kurmuş. Sekiz asır süren hâkimiyetiniz sürecinde; dil ve edebiyatta, hadis ve fıkıhta, kelâm ve tasavvufta, tıp ve kimyada vb. bütün ilim dallarıyla beraber; sanatta ve zanaatta da insanlığa büyük katkı sağlamışsınız. İnancınız, Endülüs’ü kutlu ve aziz kılmış. Şanlı Endülüs “eyyâmü’l-arûs” günlerini yaşarken Batı, dine aykırı kabul edildiği için aklî faaliyetlerin yasaklandığı “karanlık çağ” denilen bir dönemi yaşamış ve Müslümanların kaydettikleri gelişmelerin pek farkında olmamış. Batı’nın gerek Doğu’ya gerekse Endülüs’e başlattıkları Haçlı Seferleri sayesinde sizlerin kaydettiği gelişmeleri tanıma şansı doğmuş ve Batı’nın aydınlanmasına vesile olmuşsunuz. Bu fani dünyada bir daha ulaşılması güç bir kudrete imza atmışsınız. Ulu Endülüs; malumunuzdur ki, “bidayeti olan her şeyin nihayeti vardır” sözü, hepimize bâki olanın, yalnızca Allah-u Zül-Celal olduğunu hatırlatmaktadır. Sünnetullah üzere devri daim olan bu dünyada, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesine benzeyen bir sonla devletiniz nihayete ermiş. Halkınızın kanıyla gömleğinizi boyamışlar. Yüce Endülüs, ruhunuz göklere çıkarken, bedeniniz ehli küfrün içinde esir kalmış. Yaşadıklarınız gönlünüzü yorgun düşürürken, bakmaya doyulamayan güzeller güzeli çehrenizin ışığı sönmüş.
Onca asır geçmesine rağmen asilliğinden hiçbir şey kaybetmeyen ey kutlu devlet. Ruhundan bereketlendiğiniz, Rabbimizin, Habîb-i Kibriyâ’sı ile görüştüğü, ilk kıblemiz Kudüs, çok uzun süredir işgal altında. Kutsalımıza namahremin eli değmiştir. Bu dert bizi iflah etmemektedir. Allah’ın lanetinden hissesini almış bu süfli Siyonist topluluk, zamanında siz Endülüs’ü çarmıha gerdikleri gibi şimdi de, ABD ve İsrail başta olmak üzere çoğu Batı ülkesi “arz-ı mev’ûd” planlarına ulaşmak için Filistin’i, Çile Yolu’nda (Via Dolorosa) yürümeye zorlamaktadır. Kendilerini üstün ırk, dünyanın geri kalan kısmını ise “öteki” olarak gören, kendinden olmayanı köleleştirip soykırıma tabi tutmaktadır. Bu davranış şekli, onların geçmişlerinden gelen değişmez asli kurallarıdır. Bunlar, bizden gibi görünüp “bizi” görünmez kılarlar. Hırsızlık ve haksızlık yoluyla ellerine geçen altın buzağılar sayesinde Müslümanları dahi cellatlarına âşık edebilirler.
Ey mukaddes Endülüs!
Şimdi o aziz Peygamber’in ümmeti darmadağın. Kulaklarımızı hakikatin sesine kapayalı çok oldu. Bu yüzden gönül coğrafyamız kurak, çelimsiz ve sevgisiz. Köklerinden kopan çalı misali savrulup duruyoruz modern şehirlerimizin sokaklarında, şuursuzca. Müslümanların zayıflığı, Siyonist ve destekçilerine güç veriyor. Savunmasız masum insanları, en çok da çocukları öldürüyorlar geçmişten gelen sapkın bir öğretiyle. Filistin’in şehirlerinden, en çok da Gazze’nin sokaklarından kanlar akıyor dünyanın üstüne. Ahlar, yeri göğü inletiyor. Hayvanları, çiçekleri, evleri, okulları, kütüphaneleri, ibadethaneleri kısaca hayatı, gözü dönmüş bir halde tarumar ediyorlar. Vakti zamanında sana yaptıkları gibi ne eksik ne fazla. Acımasızca. Çocuklar annelerini saçlarından tanıyor, babalar evlatlarının parçalanmış cesetlerini poşetlere dolduruyor. Tıpkı Firavun’un, III. Felipe’nin zalimlikleri gibi. Ah! Endülüs, senden asırlar sonra insanlık kaç kere ölür biz de şahit olduk Gazze’de.
Ey gurbette kalan Endülüs!
Dünya ne kadar çok terk etti bizi. Bu satırları, tek başına bırakılmanın insana ne kadar çok ıstırap verdiğini, şimdi daha fazla anlayabildiğimden dolayı, üstünden yüzyıllar geçse de seni unutmadığımızı, seni de yanı başımızda hissettiğimizi söylemek için yazıyorum. Mahzun Endülüs, çoğalıyorum seni düşündükçe. Ve daha da çoğalıyorum Filistin’i, Arakan’ı, Afganistan’ı, Çeçenistan’ı, Doğu Türkistan’ı, Irak’ı, Keşmir’i, Kırım’ı, Mısır’ı, Moro’yu, Orta Afrika’yı, Özbekistan’ı ve Suriye’yi düşündükçe. Acılarımızla, şehitlerimizle, Lâtîf Allah’ın bizim için sakladığı müjdeleri hissettikçe güçleniyorum, güçleniyoruz. Şimdi, abluka altında gece gündüz başımıza en ağır bombalar düşerken, bedenlerimiz gibi hayatlarımız da paramparça olurken, birkaç vicdanlı Müslüman devlet ile gayr-ı müslim halkların maddi ve manevi desteğiyle, kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye azmediyoruz. Muhammed’lerimiz, Musa’larımız, Ubeyde’lerimiz, Tarık Bin Ziyad’larımız, annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız ve umutlarımız hiç bitmiyor. Onların kestiği yerden biz daha gür çıkıyoruz ve bu onları deli ediyor. Kaderin bir cilvesi midir, çözemedim. Vakti zamanında, Endülüs’te büyük zulümlere sebebiyet veren İspanyollar, Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını söyleyen ilk millet oldu. Sizi İspanyolların zulmünden kaçıran, Osmanlı’nın himayesi altında bizi buluşturan kader çizgimiz inşallah çok yakın bir gelecekte, kutlu bir zaferin altını beraberce çizmemize izin verecek.
Aziz Endülüs!
Malumundur, halkı Sırplar tarafından soykırıma tabi tutulan, bizimle aynı acıları paylaşan, Bosna Hersek’in merhum cumhurbaşkanı bilge Aliya İzzet Begoviç; “bizi toprağa gömdüler fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı” demişti. Bizler de, Gazze ve tüm Filistin halkı, tohumlarımızın yeşermesi için toprağımızı şehitlerimizin kanlarıyla suluyoruz. Kalbimizden umudu, dilimizden duayı düşürmeden “Hasbünallahü ve nimel vekil” ayeti sayesinde Allah ile kalabalıklaşıyor, Resul’ü ile korkmuyoruz. Zafer hiç kuşkusuz ki inananlarındır.
Kudüs’ten selam ve dua ile,
Müslümanların yitik yurdu Endülüs’e.