İnci Mercan Gerdanlığı -39-

MEYMUNE BİNTİ HARİS ميمونة (Radıyallahü Anha)

Bazı evliliklerinde siyasî hedefler de güden Hz. Peygamber’in bu evliliğiyle, yetmiş kadar sahâbînin şehid düştüğü Bi’rimaûne olayından sonra Meymûne’nin mensup olduğu Arabistan’ın güçlü kabilelerinden Âmir b. Sa’saa ile akrabalık kurmak istediği anlaşılmaktadır.

Ahmet POÇANOĞLU

Emekli Konya İl Müftüsü

   39. HADİS

حديث ميمونة زوْجِ النَّبِيِّ بنت الحارث بن حزن بن بجير بن الهزم بن رويبة بن عبد الله بن هلال بن عامر بن صعصعة، الهلالية أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ – صلى الله عليه وسلم – ،قَالَ: “مَنْ لَمْ يَأْتِ بَيْتَ الْمَقْدِسِ يَصَلَّى فِيهِ فَلْيَبْعَثْ بِزَيْتٍ يُسْرَجُ فِيهِ

   Rasulullah (s.a.v)’nin hanımı; MeymuneBint’il Haris İbn-i Hazn İbn-i Büceyir İbn-il Hazm İbn-i Ruveybe İbn- Abdillah İbn-i Hilal İbn-i Amir İbn-i Sa’sa El Hilaliyye (Radıyallahü Anha) Rasulullah (s.a.v): “Namaz kılmak için Beytü’l-Makdis’e gidemeyen kişi, aydınlatmada kullanılmak üzere oraya zeytinyağı göndersin” buyurmuştur dedi.

                        (Beyhaki: Şua’b’ül İman, 3878, Hadisin Şahidi: Ebu Davud:Salat, 14) Hasen

BU HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

  Rasulullah(s.a.v.) Kudüs’ün bereketli mescidi olan Aksâ için buyurmuştu ki, “Gidin ve orada namaz kılın.” O sırada Beyt-i Makdis’in savaş altında olduğunu bildiğinden şöyle eklemişti: “Şayet gidemez ve orada namaz kılamazsanız, kandillerini aydınlatmak için yağ gönderin.” (Ebû Dâvûd, Salât, 14). Ser levhadaki hadisin şahidi Rasulullah (s.a.v.)’nin azatlısı Meymune (r.a.) tarafından rivayet edilmiştir. Bu iki Hadisi Şerif Mescid-i Aksanın Müslümanlar için vaz geçilmez; bir dava olduğunu bize anlatmaktadır.

      Mescid-i Aksa davası, bu hadis-i Şeriflerde gördüğümüz gibi; sadece Filistinli Müslümanlara emanet edilmemiştir. Mescit, Allah Rasul’ünden, Hz. Ömer’e, Selahaddin-i Eyyubi’ye, Abdülhamid’e ve bütün Müslümanlara bir emanet olarak bırakılmıştır. Bu emanete sahip çıkmak ve onu korumak, Filistinli Müslümanların olduğu kadar, İslam Ümmetinin görevidir. Müslümanlar; bir ümmet bilinciyle, Mescid-i Aksa’ya sahip çıkarak, Siyonistlerin bu kutsal mekânları daha fazla kirletmelerine müsaade etmemelidirler.

   Bu hadis-i şerifler; bize hayatımız boyunca yol gösteren, Müslümanların geleceğini şekillendiren; “Bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa, tamamı da terkedilmez.’’ Fıkıh kaidesine de kaynaklık eder.

   Allah’ın ve O’nun resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)’ın övgüsüne mazhar olan hem kendisi hem çevresi mübarek mekân Mescid-i Aksa ve Filistin; yıllardan beri Siyonist terör devletinin işgali altında bulunmaktadır. Bu işgal, sadece Filistinli Müslümanların değil bütün dünya Müslümanlarının yüreğini yakan bir kor ateş gibidir. Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Filistin toprakları, İslam’ın mübarek topraklarıdır. Allah’u Teâlâ, İsra Suresi’nin birinci ayetinde “etrafı bereketli kılınmış” buyurularak, bu beldenin mübarekliğini ilan etmektedir. “Etrafı bereketli kılınmış” yerlerden kasıt, başta Kudüs olmak üzere, Gazze’nin de içinde bulunduğu bütünüyle Filistin topraklarıdır. Mescid-i aksa, Müslümanlar için yeryüzünde inşa edilen ikinci mescittir. Bu Mescid, Hz. İbrahim (a.s.) tarafından yeryüzünde inşa edilen Mescid-i Haram’dan 40 sene sonra inşa edilmiştir. Mescid-i Aksa, Müslümanların namazlarını yönelerek kıldıkları iki kıbleden ilkidir.  Müslümanlar için üç mübarek şehir vardır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Üç mescit dışında hiçbir mescidi ziyaret için yola çıkılmaz. Bu benim mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksadır.” (Müslim, Hac; 511) Müslümanlar bu şehre bu sebeple Kudüs-i Şerif derler.

    Kudüs, ne zaman Müslümanlar tarafından yönetilmiş ise dünyaya huzur hâkim olmuş ve masum kanı akıtılmamıştır. Asırları boyunca Kudüs, bir barış ve kardeşlik şehri olarak bütün dünyaya ışık olmuştur ve buna tarih de şahittir. Tarih Kudüs’ün fethiyle adalet ve merhamete, işgaliyle de katliam ve mezalime şahit olmuştur. Haçlı Hristiyanlar ve Siyonist Yahudiler, şehri işgal ettikleri dönemlerde kendisi gibi inanmayan nüfusa acı tecrübeler yaşatmış, büyük katliamlar yapmışlar yapmaya da devam etmektedirler.

   Ümâme’ (r.a.) nin Rasulullah’ (s.a.v.) den nakil ettiği şu Hadis Filistin bölgesinde: Yahudilerle mücadele eden savaşçıları tezkiye eder, temize çıkarır; aynı zamanda bizim için her zaman bir gelecek hazırlığıdır.

     “Ümmetimden bir topluluk daima hak din üzere birbirine yardım etmeye ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelmeye, -Allah’ın emri gelinceye dek (Kıyamet kopuncaya kadar)-devam edeceklerdir. Şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir.”

     Bu söz üzerine, “Ya Rasulallah! Onlar nerededirler?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Onlar, Beyti’l Makdis’te ve Beyti’l Makdis’in etrafındadırlar.” buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Müsned: 21286,)

    Hadiste sözü edilen topluluğun içinde cesur, savaş konusunda basiretli, fakih, muhaddis, müfessir, emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker vazifesi yapan, zahid, ibadete düşkün muhsin kimseler bulunur. Bunların bir tek beldede bir arada bulunmaları gerekmez. İçlerinden bazıları bir beldede bulunurken, bazıları diğer beldede bulunabilir. Bu topluluğun en önemli özelliği ilim sahibi olmalarıdır; akide, ibadet, ahlak, cihat, siret, davet gibi hususlarda Kur’an ve sünnetin dışında dayandıkları bir merci ve istifade ettikleri bir kaynak yoktur. Her meselede Kur’an ve sahih sünnete müracaat etmek, anlaşmazlık meselelerini bu kaynaklara göre çözmek, her olay ve ferde söz konusu asli kaynakların çerçevesinde yaklaşmak onların tek düsturudur. Allah’ın dinine yardımı vazife edindikleri içindir ki Allah (cc) onlara şöyle hitap eder:

          يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ

     “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı (hak üzerinde) sabit kılar.” (Muhammed Suresi: 7)

    İşte bu hadis sebebiyle İsrail’in kirli propagandasına aldanmadan Filistin’de savaşan kardeşlerimizin “Kandillerini aydınlatmak için yağ göndermeye’’ devam etmeli “Şiddetli geçim sıkıntısına düşmelerine’’ engel olmalıyız.

    Kudüs ve çevresi, Gazze her geçen gün işgalci İsrail devleti tarafından bilinçli bir şekilde yoksullaştırılmakta, Kudüs ve civarında yaşayan Müslümanların evleri yıkılmakta, işyerleri kapanmakta, tarım arazileri işgalciler tarafından yakılmaktadır. Kudüs’ün İslami kimliği yok edilerek Yahudileştirilmek istenmektedir.  Her gün hak-hukuk ayaklar altına alınmakta, dünyanın gözü önünde ve sokak ortasında yargısız infazlar yapılmaktadır. Kudüslü Müslümanlar, İslam ümmetinin onuru olan Mescid-i Aksa’yı canları ve malları pahasına savunmakta; sırf Mescid-i Aksâ’ya yakın olduğu için oturdukları küçük ve bakımsız evlerine milyon dolarlık teklifler getiren Siyonistlere evlerini satmamakta ısrar etmektedirler. Bütün bu zulme rağmen Mescid-i Aksâ bütün ihtişamıyla dünyanın bütün işgalcilerine meydan okumaktadır.

     Rasulullah (s.a.v) Efendimizin; bazı hadislerinden öğreniyoruz ki “Mescidi Aksâ’ya gitmeli ve içinde namaz kılmalıyız. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamıyorsak kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndermeliyiz.” Zeytinyağı bir semboldür.  Müslümanların üzerine düşen yükümlülük; Kudüs’ün, Hz. İbrahim’in Hanif dininin gerçek sahiplerinin yurdu olarak kalması için oradaki Müslümanları kimseye muhtaç etmeden ihtiyaçlarını karşılamak, mallarımız ve canlarımız ile cihad emrine kayıtsız-şartsız uyarak, “kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atmamaktır.”

  İşgalci İsrail, sadece Filistin halkı için değil, başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünya ve tüm insanlık için büyük bir tehdittir. Bu tehdidi ortadan kaldırmaya; Ümmet-i Muhammed’in imkânı yeterlidir.

   Allah (cc) bu ümmete; birlik, beraberlik, cesaret, tek yürek olma ve bir Kudüs gücü lütfetsin.

   MEYMUNE BİNTİ HARİS ميمونة (Radıyallahü Anha)

  590 yılı civarında doğdu. Resûl-i Ekrem ile evlenmeden önce adı “Berre” idi. Hz. Peygamber “cömert, dürüst ve itaatkâr” anlamına gelen bu ismi taşımayı insanın kendini tezkiyesi olarak kabul ettiğinden adını Meymûne olarak değiştirdi.

  Meymûne binti Hâris (r.a.) Resûlullah Efendimiz’in nikâhı ile şereflenen son eşidir. Umretu’l-Kazâ dönüşü kendi isteği üzere Efendimizin aileleri arasına katılarak mü’minlerin annesi olma şerefini elde eden bahtiyarlardandır.

   Efendimiz, Meymûne annemizin üç kız kardeşine “Mü’min Kardeşler” diye iltifat ederdi. Bunlardan Resûl-i Ekrem’le üç ay kadar evli kaldıktan sonra vefat eden Zeynep binti Huzeyme (r.a.), Ümmü’l-Fadl Lübâbetü’l-Kübrâ (r.a.), Hz. Abbas ile Esma binti Umeys (r.a.) da Cafer ibni Ebi Tâlib ile evliydi. Diğer kardeşleri Selma binti Umeys Hz. Hamza ile Hz. Halid İbni Velid’in annesi Lübabetu’s-Suğra Velid İbni Muğireyle Esma binti Hâris, Übey İbni Halef ile Azze binti Hâris Ziyad ibni Abdullah ile evliydi. Hepsi de toplumun ileri gelen şahsiyetleriydi. Hizmetleriyle, şecaat, cesâret ve kahramanlıklarıyla halk arasında itibar kazanmış kişilerdi. Bazı evliliklerinde siyasî hedefler de güden Hz. Peygamber’in bu evliliğiyle, yetmiş kadar sahâbînin şehid düştüğü Bi’rimaûne olayından sonra Meymûne’nin mensup olduğu Arabistan’ın güçlü kabilelerinden Âmir b. Sa’saa ile akrabalık kurmak istediği anlaşılmaktadır.

   En son vefat eden annemiz kabul edilen; Meymûne (r.a.) H.51 (671) yılında Serif’te yahut Mekke’de bulunduğu sırada vefat etti ve Serif’te defnedildi. Cenaze namazını Abdullah b. Abbas kıldırdı. Rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer alan Meymûne’nin (r.a.) Resûl-i Ekrem’den yetmiş altı hadis naklettiği kaydedilmekte, bunlardan; biri yalnız Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’de, beşi yalnız Ṣaḥîḥ-i Müslim’de, yedisi Ṣaḥîḥayn’da bulunmaktadır. Rivayetlerinden altmışı Ahmed b. Hanbel’in Müsned ’inde yer almaktadır.

   Allah Ondan Razı Olsun.